Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?

62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, izleyiciyi, ilhamını gündelik hayatın trajik gerçeklerinden alan iki güçlü yapımla buluşturdu: Tunç Davut’un yönettiği "Kesilmiş Bir Ağaç Gibi" ve Ragıp Ergün’ün imzasını taşıyan "Noir". Her iki film de sıradan bir haberin arkasındaki toplumsal yaralara ve vicdan hesaplaşmalarına odaklanarak sinemasal bir dil arayışına girdi.
Yönetmen Tunç Davut, filmin çıkış noktasının Suriyeli bir göçmenin intihar haberi olduğunu, hatta intihar anını gösteren güvenlik kamerası görüntülerinden etkilendiğini anlattı. Haberdeki bu acı olay, Davut’un senaryosunda emekli mühendis Refik’in hikayesine dönüştü:
"Haberdeki adamın rögar kapağını kaldırıp kendini içine bıraktığını gördük. Bu olaydan yola çıkarak göçmenlere, toplumsal yapıya ve ötekileşmeye bakma ihtiyacı hissettik. Öykü; aile ilişkileri, sınıfsal ayrımlar ve yaşlı bir adamın vicdanî hesaplaşması üzerine şekillendi."
Film, kendisiyle bağ kuramayan çocukları ve maddi kriz içindeki orta sınıf aile yapısıyla vicdanî bir hesaplaşmaya giren Refik'in, Suriyeli bakıcısı Nesrin ve çocuklarını adeta aile gibi benimsemesini konu ediniyor. Oyuncu Feyyaz Duman, yönetmen Davut’la uyumlu bir çalışma yürüttüklerini ve senaryonun belirlediği sınırlar içinde doğaçlamaya da yer verdiklerini belirtti.
Yönetmen Ragıp Ergün'ün özgün bir sinema dili arayışıyla çektiği "Noir", uzak bir adada sinemaya veda filmini çekmeyi planlayan bir yönetmenin, tanımadığı bir kızın cenazesinde linç girişimine maruz kalmasıyla başlayan gerilim dolu hikayeyi anlatıyor. Ergün, filmini bir sanat manifestosu olarak tanımladı:
"Sanat da kadın cinayetleri de stilize edilecek konular değil."

Ergün, kendisini harekete geçiren olayın da bir haber olduğunu ancak haberi olduğu gibi anlatmayı "stilize" bulduğu için tercih etmediğini söyledi. Filmin konusunu bilinçli olarak mekândan bağımsız tuttuğunu belirten yönetmen, "Bu dertleri Türkiye'ye, kendi halkımıza mal etmek de çok ağrıma gidiyordu" diyerek evrensel bir vicdan arayışını işaret etti.
Başrol oyuncularından Cansel Elçin, filmin kendi dilinin olmasının önemini vurgularken, Nazan Bayazıt ise yönetmenin kelime kelime senaryoya köle etmeden, oyuncuyu serbest bırakarak çalıştığı "en sevdiği yöntemle" çalıştıklarını belirtti. Bayazıt, bir anneyi oynamanın kolay, ancak evlat kaybını oynamanın çok zorlayıcı olduğunu sözlerine ekledi.
Altın Portakal'da izleyiciyle buluşan bu iki güçlü dram, Türkiye'de sinemanın toplumsal dertlere olan derin ve cesur yaklaşımını bir kez daha kanıtladı.