“İnsan her şeye söz geçiriyor ama kalbinin sesine hâkim olamıyor.” Fakat bu ‘ses’ çok pahalıya mal olacaktır. Babasını öldüren düşman zabitini sevmek; Kasabadaki dedikoduları göğüslemek; Sevgilisi Faruk’un 1 ve abisi Polivas’ın 2 tokadı; Halasının tutuklanması; Üç ay kadın görmemiş 4 (romanda ‘6’) Romen askerinin tecavüzüne uğramak; Yapılacak baskını düşmana ihbar ettiği için vatana ihanet suçlamasıyla kurşuna dizilmek; İsimsiz bir mezar. Dudaklarından dökülen son sözlerde yine ‘kalbinin sesi’ var; “Allahaısmarladık, Faruk”. En zoru ise sevdiği adamın haykırışındaki ‘bencillik’! “Beni bırakıp nereye gittin Mariya!”
26 Mayıs 2015

"İnsan her şeye söz geçiriyor ama kalbinin sesine hâkim olamıyor." Fakat bu 'ses' çok pahalıya mal olacaktır. Babasını öldüren düşman zabitini sevmek; Kasabadaki dedikoduları göğüslemek; Sevgilisi Faruk'un 1 ve abisi Polivas'ın 2 tokadı; Halasının tutuklanması; Üç ay kadın görmemiş 4 (romanda '6') Romen askerinin tecavüzüne uğramak; Yapılacak baskını düşmana ihbar ettiği için vatana ihanet suçlamasıyla kurşuna dizilmek; İsimsiz bir mezar. Dudaklarından dökülen son sözlerde yine 'kalbinin sesi' var; "Allahaısmarladık, Faruk". En zoru ise sevdiği adamın haykırışındaki 'bencillik'! "Beni bırakıp nereye gittin Mariya!"

'Son Gece'nin (1938) (Esat Mahmut Karakurt) (6. Basım-1950) (İnkılâp Kitabevi) siyah beyaz ikinci Yeşilçam çevrimi. 1967 sonbaharında çevrilip 15 Ocak 1968, Pazartesi günü (Beyoğlu) İnci, (Aksaray) Bulvar, (Çarşıkapı) Şık, (Kadıköy) Feza sinemalarında gösterime girmiş. Çekimlerin bir kısmı Polonezköy'de

"1916 yılı kış (kitapta 'bir sonbahar akşamı') aylarında Birinci Dünya Savaşı bütün cephelerde şiddetle devam etmekteyken Romanya'yı işgal etmiş olan müttefik ordularına mensup Türk kuvvetleri Romanya topraklarında (romanda 'cenubi Romanya ovalarında') ilerliyordu." 48 saatten beri gözlerine uyku girmemiş. Biraz ilerde bir ışık var. 'Karanlığa kanat germiş kartal gibi kocaman bir bina'. Yumruklamalarına bir yanıt alamayınca kapıyı kırıp içeri girerler. Batarya komutanı Yüzbaşı Faruk "İki günden beri yağmur altında yürüdük" diyor. "Müsaadenizle, şafak sökene kadar burada istirahat etmek istiyoruz." Sonradan adının Mihailescu olduğunu öğreneceğimiz ev sahibi Emekli General'den beklemediği bir yanıt alır. "Arka tarafta köşkümün ahırları var. Orada yatarsınız." Daha ileri gidip, Onbaşı İhsan Gedik'i yaralayınca Yüzbaşı tarafından öldürülür yaşlı adam. Kızı Mariya'nın kurşunu da kahramanımızın sol (kitapta 'sağ') kolunu yaralıyor. (Bir çiçek kadar güzel olan bu varlık, kimseyi öldüremezdi zaten). 'Kurşun içerde kalmamış, birkaç günde iyileşirmiş'. (Romanda sinirler zedelendiği için iki parmağı sakat kalır).CGHKLGHL

Genç kız, öfkeli. "Benim için en büyük ıstırap sizin yüzünüzü görmektir... Yakında bu cinayetinizin hesabını vereceksiniz... Ölüm korkusu içinde inim inim inleyerek ölmenizi istiyorum" diyor ama birkaç ay sonra 'mukaddes vatan toprakları üzerinde mahmuzlarını şakırdatarak dolaşan bu düşman zabiti için' ölümü bile göze alacaktır.

1917, Şubat. "Müttefik Türk ve Alman orduları Galiçya Cephesi'nde Rus ve Romen kuvvetleriyle çarpışırken, Romanya'nın stratejik şehirlerinden, Tuna kıyısındaki İbrail 6. Türk Kolordusu tarafından işgal edilmiştir." Faruk'a, bataryasıyla İbrail'in 5 kilometre şimalindeki İvesti (romanda işgal edilen yer 'İbrail'. Köy ise 'İveşti' olarak geçiyor) kasabasını işgal görevi verilir. Paşa-Muzaffer Yenen "Bu kasaba, şimalden gelecek bir Rus taarruzuna karşı son derece ehemmiyeti haiz stratejik bir noktadır" diyor.

Grandina Publika Meydanı. Romen bayrağı yerine Türk bayrağı çekilmiş. Faruk, beyaz bir at üzerinde. "Emirlere harfiyen riayet ettiğiniz takdirde bizleri daima nazik ve hürmetkâr bir misafir olarak göreceksiniz. Uymayanlar harp kanunlarına göre derhal kurşuna dizilecektir. Memleketinizde hiçbir emelimiz ve gözümüz yoktur. İcap ettiği gün gideceğiz. Son söz, doğru hareket ediniz, biz de size karşı doğru olacağız." Belediye Reisi Radilescu, kasabanın en güzel evinde bir oda tahsis etmiş kendisine. Ev sahibesi, 50 yaşlarında dertli bir ihtiyar. Hep siyahlar içinde. İki büyük matemi varmış; Memleketinin ve bir cinayete kurban giden kardeşinin. Doamnela Mihailescu'nun yeğeni Mariya ile karşılaşmak 'hayatındaki en garip, lanetli, umulmadık tesadüfü' yaşatır delikanlıya. "İnanınız bana, önce kardeşiniz ateş etti bize. Hatta Onbaşı'yı da yaraladı. Sadece hakikati bilmenizi istiyorum" diye yırtınıyor ama ölen ölüp, giden gittikten sonra 'hakikat' neyi değiştirir! "23 (romanda '24') yaşında genç bir kızı babasız bıraktınız, ocağımızı söndürdünüz."

Ancak olayların gelişmesi çok farklı. Gönül, ferman dinlemeyen bir fırtınanın ismidir. Sevmek günah olamaz. Hissin ve aşkın da vatanı yok üstelik. Özellikle Mariya kalbine söz geçiremiyor.

Faruk, dürüstlüğü, güzelliği ve iyilikleriyle yerli halkın da sevgisini kazanmış. Belediye Başkanı Radilescu'nun, Almanlara esir düşen oğlunu kurtarınca şerefine bir balo verilir. (Roman biraz farklı. Popeskular, İbrail'in en zengin, en asil ailesi. Kahramanımız, bir Alman zabitiyle takıştığı için tutuklanan oğullarını Madam Mihailescu'nun ricası üzerine 'bir şeklini bularak kurtarır'. Bunun şerefine bir yemek verilmiş). İki keman, akordeon, kontrbas. Bütün genç kızlar dans etmek istiyor kendisiyle. Bunun yerine tek ve mağrur bir kızın küçücük bir iltifatını tercih ederdi Faruk. Önüne geçilmez bir kuvvet Onları birbirine yaklaştırıyor. Her şey ikiyüzlü olabilir fakat tabiat asla. Hilkat yanılmaz.

Balo dönüşü hava serin. (Film ve romanda) Kaputunu koyar genç kızın omzuna. Bütün kâinatın önünde şuursuzca sürükleniyor, seven ve kıskanan iki âşık gibi kavga ediyorlar adeta. Aylardan beri içlerini yakan, beyinlerini tutuşturan şeyi artık dudakları haykırıyor.R679RITF

Genç kız yine de direnmekteydi. "Biz iki düşmanız Yüzbaşı. Ve daima da iki düşman olarak kalmaya mecburuz." Oysa memleketleri, toprakları bile değil, "Budalalığımız, ihtiralarımız, doymak bilmeyen nefsimizdir düşman olan". Sonunda aşklarını itiraf ederler. Sevmek ne güzel şeymiş meğer.

"1916 (kitapta 1917) yılının son günlerinde taarruza geçen Rus ve Romen orduları, Avusturya ve Bulgaristan cephelerini bozguna uğratmış cenuba doğru ilerlemekteyken İbrail cephesini tutan Türk kuvvetleri tarafından durdurulmuştu. Günlerce süren çetin savaşlara rağmen düşman, Türk fırkalarını siperden söküp atamamıştı." Genç kızın abisi Polivas (29 yaşındaymış), bir bombardıman pilotu. Tayyaresinin kuyruğunda iskelet kafası var. Bir taarruzu sırasında Faruk ayağından yaralanır.

"Haftalar, aylar birbirini kovaladı. 1917 yılının son aylarında Rus cephesi çözüldü. İhtilal Rusya'yı içinden yıkmıştı. Buna karşılık garp cephesinde Fransız ve İngiliz kuvvetleri zafer üstüne zafer kazanıyorlardı. Ama kimin kazanacağı hâlâ belli değil." Bacağındaki kangren tehlikesi atlatılmış. Üç ay sonra, hafif toparlayarak da olsa koşar sevgilisine. "Size çok acı çektirdim. Ödeşmemiz için biraz da benim acı çekmem gerekmez mi" diyerek.

1918. Umumi Harp bitmek üzere. Türkler çekiliyor! Genç kız sevinç ve keder arası duygular içinde; "Hayat bazen çok manasız, çok gülünç bir şey oluyor. Vatanım kurtuluyor, deli gibi sevinmem lazım değil mi? Ama sevinemiyorum. Çünkü sizin içinizde duyduğunuz acıyı kendi içimde hissediyorum." İçini kemiren bir korku var. "Abim beni öldürür." Delikanlı da keşke bu korkunç gerçeği görebilseydi.

"Umumhane sermayesinden daha aşağılık bir mahlûk benim nasıl kardeşim olur" diyor Polivas geldiğinde. Vatanını satan bir sefil, kardeşi, babasının kızı olamazmış. "Bir düşman zabitiyle yatacağına köpeklerle yatsaydın."

Faruk'un elini kolunu bağlamış "Mademki ortada vücudunu satılığa çıkarmış bir eğlence kadını var, O'ndan bir düşman zabiti zevk alacağına aylardan beri siperlerde kadın yüzü görmeyen sizler istifade edin" diyerek kız kardeşini askerlerin (Yazar nedense 'Çingene' olduklarını özellikle belirtmiş) önüne atar. Ama gördüklerine dayanamayıp intihar ediyor Polivas.

"1919, sonbaharı. O meşum günden sonra Romenlere esir düşen Yüzbaşı Faruk'un bir gecede saçları beyazlaşmış, aylarca kendini bilmeden Kızılhaç hastanelerinde yatmıştır." Savaşın bitmesiyle memlekete iade edilmiş. İki büyük ıstırabın pençesinde. Mariya'nın ve işgal altındaki memleketimizin. "Padişah Vahdettin, memleketi düşmana satmış, kendi zevki sefasına dalmıştı. Türk milleti inim inim inlemekteyken Samsun'da yeni bir güneş doğmuştur; Mustafa Kemal Paşa."

Faruk'un müracaatı kabul edilmiş. Sirkeci'den kalkacak Amerikan bandıralı Nelson şilebiyle Romanya'ya gidebilecekmiş. "Orda en fazla iki gün kalacaksınız. İstanbul'a döner dönmez de 24 saat içinde Anadolu'ya geçmek üzere hazırlıklı bulunacaksınız."

Doamnela Mihailescu, mezarlığa götürür kendisini. "İşte kardeşimin mezarı. Bir kurşunla öldürdüğünüz adam... Bu da şerefini kurtarmak için kendisini öldüren Polivar'ın mezarı... Bu küçük mezarın içinde de ölümün değil, Allahın bile gelse, senden ayıramayacağını zannettiğin, biricik kalp yoldaşın, matemdaşın, Mariyan yatıyor!"

'Son Gece'deki melodiler.

Russian Radio Great Symphony Orchestra'nın 'Kord Afshari' albümündeki 'Kord Afshari' (1949) (Fikret Amirov) 2 sahnede (Mariya "Siz dünyanın en vahşi, en zalim adamısınız. Günahsız, müdafaasız bir ihtiyarı öldürdünüz" derken; "Yüzbaşı, yakında bu cinayetin hesabını vereceksin" derken).

'Lawrence of Arabia'daki (1962) (Maurice Jarre) 'Continuation of Miracle' Maria, elinde tabanca, uyumakta olan Faruk'a doğru yürürken. "The Sun's Anvil" 2 sahnede (Polivas, silahını Faruk'a doğrulttuğunda. Araya giren emir eri nişan almasına engel olur; "Türkler, haysiyetleri ve kadınlarına çok düşkün olurlarmış. Tecrübe edeceğiz, bakalım doğru mu bu" derken).

'Summer and Smoke'daki (1961) (Elmer Bernstein) "The Father's Murder" 2 sahnede (Mariya "Yüzbaşı, uyan, kıpırdama! En küçük bir harekette kurşunu beynine yersin" derken; Faruk "Yazık olacak size. Beni öldürdükten sonra silah sesine koşan askerlerim de sizi öldürecek" derken).

'Sol minör Adagio' (Tomaso Giovanni Albinoni) (Düzenleyen Remo Giazotto) (1945) 15 sahnede (Faruk "Allahaısmarladık, Matmazel! Olanlardan çok büyük bir acı duyarak ayrılıyoruz. Bizi affedin" dedikten sonra; Generalin mezarını, at üzerinde selamlayarak geçerken; Doamnela Mihailescu'nun akşam yemeğinde Mariya ile karşılaşınca; "Ne tuhaf, daha birbirimizin adını bile bilmiyoruz" derken; "Nefret eden bir kadın, nefret ettiği adamın yakasına yapışarak O'nu ölümden kurtarmak için kapıya kadar sürüklenmez" derken; "Farkında mısınız, birbirimizle kavga ediyoruz adeta" derken; İlk kez öpüşürlerken; Mariya dua ederken; Hastanedeki Faruk'u ziyaret ederken; Sevgilisi taburcu olup geldiğinde; Nehir kenarında konuşurlarken; Faruk, Türk kuvvetlerinin Romanya'dan çekileceğini öğrendiğinde; Karargâha gitmeden önce kucaklaşırlarken; Madam Mihailescu'nun elini öperken; Filmin sonunda).

'Doctor Zhivago'daki (1965) (Maurice Jarre) 'Kamarovsky with Lara in The Hotel' 2 sahnede (Faruk "Madam Mihailescu lütfen inanın bana. Önce kardeşiniz ateş etti bize" dedikten sonra; Akşam yemeğini terk ederken); 'They Began to Go Home' Sonlara doğru "Mariya bugünden itibaren benim karımdır" derken).YUOUYFOY

'Rosen Aus Dem Süden, Op. 388' (1880) (Johann Strauss II) Faruk'un şerefine verilen kasaba balosunda.

'The Valkyrie (Die Walküre)'deki (1870) (Richard Wagner) 'Ride of Valkyries' 2 sahnede (Top bataryaları ateşlenirken; Hava bombardımanı sırasında Faruk'un ayağı topun altına sıkışırığında).

'Do minör 4. Senfoni, Op. 43: I. Presto' (1936) (Dimitri Shostakovich) 2 sahnede (Polivas "Hakkında kötü şeyler duydum Mariya. Evimizde kalan düşman zabitiyle münasebetin varmış" derken; "Göreceksiniz zafer bizimdir" derken).

The Melachrino Strings'in 'Moods in Music' albümündeki (1958) 'Berceuse de Jocelyn' (1888) (Benjamin Godard) 2 sahnede (Birbirlerinin oldukları gecenin sabahında uyanırlarken; Toron Karacaoğlu, Faruk'un saçlarının beyazlaştığını anlatırken).

'Gençlik Marşı' (Felix Körling / Ali Ulvi Elöve) "Artık Türk Milleti yeniden şahlanmış, yediden yetmişe, kadın erkek ayaklanmıştır" derken.

General Mihailescu'nun ev çekimleri Hafize Hanım'ın Yeniköy'deki köşkünde; Doamnela Mihailescu'nun ev çekimleri ise Kont Ostrorog villasında yapılmış.

Topçu Yüzbaşı Faruk Bey, 50 askerlik bir müfrezenin kumandanı. 31 yaşında, mat, esmer bir yüz. Karanlık bir gecede bile pırıl pırıl yanan simsiyah gözler. Kanunlarımıza göre 'bir Türk zabitini öldürmek isteyen düşman kurşuna dizilirmiş'. (Kitapta bu durum 'kanunlarımıza göre Türk askerine, harpte silah çeken düşman kurşuna dizilir' şeklinde verilmiş). Hayatında ilk defa vazifesini kötüye kullanıp genç kızı serbest bırakır. "İstemeyerek babanızı öldürdük Matmazel. Siz de beni öldürmeye teşebbüs ettiniz, ödeştik" diyor. Büyük Savaşı kaybetme nedenini Yüzbaşıdan öğreniyoruz; "Allah vere de, Avusturyalılar ve Bulgarlar bu seferlik dayanıklı çıksalar da kabak her zamanki gibi bizim Mehmetçiklerin başında patlamasa."

Emekli General Mihailescu, 64 yaşında. Beyaz saçı sakalına karışmış yiğit bir asker. Elinde baston, uzun boy, düşmanda saygı uyandıran otoriter ses. Ölümüne Faruk da çok üzülmüş. "Ama harp bu!" Cesedinin başında bir nöbetçi bırakılmasını "Çok naziksiniz Yüzbaşı! Önce öldürür sonra saygı gösterirsiniz, öyle mi" iğneler Mariya. Mezarı, müfrezenin gidiş yönünün solundaydı (romanda 'sağında'). "Emekli bir Romen Generali düşmana evini değil..." dedikten sonraki sözleri filmde yok. Kitapta şöyle tamamlanmış; "Günahını bile vermez."

'Güzel ve ahenktar isimli' Mariya... Daha hayatının baharına yeni girmiş bir genç kız. Kıvırcık gölgeli siyah kirpikler, koyu yeşil gözler. Yanaklarında iki sıra gözyaşı. "Siz dünyanın en vahşi, en zalim adamısınız. Günahsız, müdafaasız bir ihtiyarı öldürdünüz" diye bağırmıştı Faruk'a. Harp, tam böyle bir şey. İnsanları, eli titremeden öldürmek! Polivas da "Harpte merhametin yeri yoktur. Kim önce davranırsa o öldürür" diyecektir.

Doamnela Mihailescu, prensip sahibi ve otoriter. Evde akşam yemekleri tam dokuzda. Deneyimleri sözlerine yansıyor. "Seven kadın daima bedbaht olmuştur, yavrum. Aşkta en çok muvaffak olan bir kadın bile bir parça bedbahttır kızım."

Klasik müzik dinlediğimiz baloda, işgal subaylarıyla kasabalıların 'düşman ama saygılı' ilişkilerini izliyoruz. Sevgi Can, Sevda Nur, Meral Kurtuluş, Lina-Eva Bender çok güzel ama hiçbiri Faruk'un gönlünde iz bırakmamış. Varsa yoksa Mariya. Mehmet Büyükgüngör'ün Eva Bender ile yaptığı dans aklımızdan çıkmıyor. Sabahat Işık da orada.

Açık sözlü olamayışımız bir sahnede çok belirgin. Ayağının kesilmesi ihtimali vardı. Ahmet Çavuş'a "Mariya benim ayağımın kesileceğini katiyen bilmemeli" diyor Faruk. Hemşire de, hastane koridorunda "Ayağının kesileceğini sizin bilmediğinizi zannediyor. Sakın ağzınızdan bir şey kaçırmayın" demekteydi genç kıza. Oysa delikanlının kuşkusu yersiz. Kadın sevmesin bir kere. "Ben kolunuzu, ayağınızı, gözlerinizi değil sizi seviyorum. İki ayağınızı da kesseler gene peşinizden gelirdim." Anne Nezihe Güler de "Bir kadın etiyle değil içiyle bir erkeğin olur" diyecektir.

Polivas, Mariya'dan Faruk'u öldürmesini isteyince Hala Mihailescu araya girer. "Harp, cephede kazanılır. Yoksa yatağında uyuyan adamı vurmakla değil." O zamanın savaşları çok daha dürüstmüş. Şimdi her yer 'Sniper'!

Hem film hem romanda Türk askeri ve erkeğiyle ilgili saptamalar var. "Bir Türk'ü tahkir edeni mezarda bile affetmeyiz biz... Biz yalan söylemeyi bilmeyiz, Matmazel... Bir Türk askeri için ölüm, öyle zannettiğiniz kadar dehşetli ve tehlikeli bir şey değildir. Biz bir kere harbe tutuştuk mu katırlarımızın ayağındaki nalları düşünürüz de ölümü bir an bile hatırımıza getirmeyiz... Türk erkeği, kadın buyruğuna girmez... Yaptığı şeyi saklamak ve korkmak Türklerin âdeti değildir... Türkler haysiyetlerine ve kadınlarına (romanda 'kısraklarına ve dişilerine') çok düşkün olurlar..."

Mağlubiyeti önce kasaba balosunda tadar Yüzbaşı Faruk! Kendisini beğendiğini söyleyen Lina-Eva Bender'e "Bizim memleketimizde kızlar erkeklerle böyle konuşmazlar, Ayıp sayılır" diyor böbürlenerek. Ama kendisi bir kadına söyleyebilirmiş bunu! "Ben başka! Ben erkeğim, söylerim!" Demek erkekse zararı yok, kadınsa ayıp. Ne garip bir adet bu. Dünya üzerinde kadın ve erkek aynı haklara sahip değil midir? Bizimkinin yanıtları hep bölük pörçük; "Orası öyle ama..."

Yine kitaptan öğrendiğimize göre (sf. 83) 'ciddi Romen kızları bile' evli erkeklere kur yapabilir, Türk kızları ise evli erkeklere musallat olmazlarmış!

Mariya'nın duası; "Yüce Tanrım! Aziz vatanımız ve namusumuz için dövüşen yurttaşlarımızı himaye et. Kardeşimi bize bağışla... Yalnız bizi değil gecenin bu vahşi karanlığı içinde vatanları için dövüşen dost düşman bütün talihsiz insanları da koru.  Ve O'nu... O'nu da..." Cepheye giden sevdiğine şunları söylemişti; "Yüzbaşı, dikkat et, ne vur nede vurul."

Topçu Yüzbaşı Faruk-Kartal Tibet; Mariya-Fatma Girik; General Mihailescu-Cahit Irgat; Polivas-Naci Erhun; Doamnela Mihailescu-Aliye Rona; Onbaşı-İhsan Gedik; Hasan Çavuş-Yavuz Karakaş; Kolordu Kumandanı-Muzaffer Yenen; Mariya'nın arkadaşları Sevda Nur, Sevgi Can, Meral Kurtuluş, Lina-Eva Bender; Belediye Başkanı Radilescu-Mehmet Büyükgüngör; Doktorlar Asım Nipton ve Adnan Uygur; Faruk'un annesi-Nezihe Güler; Romen askerler Hüseyin Güler, Erdoğan Seren, Enver Dönmez; Hava saldırısı; Kasaba balosu; Kurtuluş Savaşımız sırasında İstanbul; Halide Edip Adıvar'ın da konuşmacı olduğu Fatih ve Sultanahmet mitingleri; Faruk'un Anadolu'ya gideceğini öğrenmemiz çok güzeldi.67IFITUI

Fatma Girik, filmde Sevim Çavdar'ın hazırladığı elbiseleri giyiyor. Tiyatro kostüm tasarımında çığır açmış bir usta. Leyla Gencer'in sahne giysilerini de hazırlamış. Ülkemizde ilk çalışması Küçük Sahne'deki 'Cinayet Var' (Nisan, 1954) (Frederick Knott) (Çeviren Tevfik Sadullah) ile. Öylesine başarılı ki Zeynep Oral "Zaman zaman sorardım kendime büyücü mü bu Sevim Çavdar" diye yazıyor. "Mükemmeliyetçiydi... Tiyatro kostümlerinde yalnızca dönemi yansıtmak O'na yeterli değildi. 'Atmosfer' sağlamakla da yetinmezdi. Sahnedeki ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel ayrıntıları fark etmemizi sağlardı." Katkıda bulunduğu tiyatro eserlerinden bazıları; 'Üç Kuruşluk Opera' (Bertold Brecht) (Çeviren Tuncay Çavdar) (Kent Oyuncuları-Kasım, 1964); 'Direkler Arası' (Refik Erduran) (Gülriz Sururi-Engin Cezzar) (Aralık, 1964); "Bernarda Alba'nın Evi" (F. G. Lorca) (Çeviren A. T. Oflazoğlu) (Şehir Tiyatroları Tepebaşı Sahnesi-Mart, 1965); 'AİDA' (G. Verdi) (Şehir Operası Açıkhava Tiyatrosu) (Temmuz, 1965); 'Brecht-Kabare' (Dostlar Tiyatrosu) (Ocak, 1979); 'Galileo Galilei' (Dostlar Tiyatrosu) (Şubat, 1984); 'Caligula' (Albert Camus) (Şehir Tiyatroları Harbiye Sahnesi) (Kasım, 1984); 'Asiye Nasıl Kurtulur' (Vasıf Öngören) (Dostlar Tiyatrosu) (Ocak, 1985); 'Yalınayak Sokrates' (Maxwell Anderson) (Çeviri Mina Urgan) (Dostlar Tiyatrosu) (Kasım, 1985); 'Yaz' (Edward Bond) (Çeviri Genco Erkal) (Dostlar Tiyatrosu) (Eylül, 1986); 'Bay Puntila ile Uşağı Matti' (Bertold Brecht) (Çeviri Adalet Cimcoz-Şiirler Talat Halman) (Dostlar Tiyatrosu) (Ekim, 1987); 'Kuşlar' (Aristophanes) (Çeviri Gencay Gürün) (Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Ekim, 1988); 'Üzbik Baba' (Alfred Larry) (Uyarlayan Orhan Duru) (Dostlar Tiyatrosu) (Ocak, 1989); 'Üç Kızkardeş' (Anton Çehov) (Çeviri Ülkü Tamer) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Kasım, 1989); 'Aktör Kean' (Raymund Fritz Simons) (Çeviri Sevgi Sanlı) (Şehir Tiyatroları Tepebaşı Sahnesi) (Kasım, 1989); 'Resimli Osmanlı Tarihi' (Turgut Özakman) (Şehir Tiyatroları Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi) (Şubat, 1990); 'Bir Düğün Masalı' (Muharrem Buhara) (Akbank Çocuk Tiyatrosu) (Şubat, 1991); 'Hansel ve Gretel' (Grimm Kardeşler) (Şehir Tiyatroları Kadıköy Haldun Taner Sahnesi) (Ekim, 1991); 'Vanya Dayı' (Anton Çehov) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Ekim, 1991); 'Mösyö Butterfly' (David Henry Hwang) (Çeviren Ali Taygun) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Ocak, 1992); 'Altı Derece Uzak' (John Guare) (Çeviri Tunç Yalman) (Şehir Tiyatroları Kadıköy Haldun Taner Sahnesi) (Ekim, 1992); 'Bir Deniz Masalı' (Çetin İpekkaya) (Akbank Çocuk Tiyatrosu) (Ekim, 1992); 'Müziksiz Evin Konukları' (Neil Simon) (Talat Halman) (Tiyatrokare) (Ocak, 1993); 'Evita' (Tim Rice) (Türkçesi Gencay Gürün) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Ocak, 1993); 'Bir Delinin Hatıra Defteri' (Nikolay Gogol) (Çeviren Genco Erkal) (Dostlar Tiyatrosu) (Mart, 1993); 'Bahara Uyanış' (Frank Wedekind) (Çeviren Nesrin Kazankaya) (Tiyatrokare) (Şubat 1994); 'Oleanna' (Davit Mamet) (Çeviren Ali Neyzi) (Tiyatrokare) (Şubat, 1994); 'Çalıkuşu' (Reşat Nuri Güntekin) (Şehir Tiyatroları Açıkhava Sahnesi) (Ağustos, 1994); 'Tartuffe' (Moliere) (Çeviren Orhan Veli Kanık) (Şehir Tiyatroları Kadıköy Haldun Taner Sahnesi) (Ekim, 1994); 'Savaş ve Barış' (Tolstoy) (Çeviren Cevat Çapan) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Ekim 1995); 'Oidipus' (Sofokles) (Çeviri Bedrettin Tuncel ve Serra Yılmaz) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Aralık, 1996); 'Balkon' (Jean Genet) (Tiyatro Stüdyo)  (Mart, 1998); 'Martı' (Anton Çehov) (Çeviri Behçet Necatigil) (Kent Oyuncuları) (Kasım, 1998); "Hoffmann'ın Masalları" (Offenbach) (İstanbul Opera ve Balesi Atatürk Kültür Merkezi) (Mayıs, 1999); 'İdeal Bir Koca' (Oscar Wild) (Çeviri Gencay Gürün) (Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi) (Mayıs, 2000). 'Kahpe Bizans'ın (2000) giysileri de Sevim Çavdar'a ait. 'Mösyö Butterfly' ve 'Savaş ve Barış' ile o yılların Avni Dilligil Tiyatro En İyi Kostüm; 'Balkon' ile Afife Jale Giysi Tasarım ödüllerini kazanmış.

Faruk'u Abdurrahman Palay; Mariya'yı Adalet Cimcoz; General Mihailescu'yu Cahit Irgat; Polivas'ı Süha Doğan seslendirmiş. Olayları, fonda Toron Karacaoğlu anlatıyor.

Film biterken Doamnela Mihailescu'nun sözleri; "Ağla şimdi ey bedbaht insanoğlu (romanda 'adam'), ağla hayatının sonuna kadar."

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)