“Ay ışığında gaz lambası neye yarar.” Oya’nın Naciye’den daha güzel olduğunu bu sözlerle belirtiyor Bülent. Ancak ‘bankada kuzu kuzu yatan iki milyonu’ duyunca ‘gaz lambası’ ile nişanlanacaktır! ‘Ay ışığı’ benzetmesini Demir’den de duyacağız; “Ne kız ama! Ay ışığı gibi adamın içine işliyor.”
16 Mayıs 2015

"Ay ışığında gaz lambası neye yarar." Oya'nın Naciye'den daha güzel olduğunu bu sözlerle belirtiyor Bülent. Ancak 'bankada kuzu kuzu yatan iki milyonu' duyunca 'gaz lambası' ile nişanlanacaktır! 'Ay ışığı' benzetmesini Demir'den de duyacağız; "Ne kız ama! Ay ışığı gibi adamın içine işliyor."

1965, Mart-Nisan aylarında çekilen 'Tamirci Parçası', 14 Ekim 1965, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle; (Çarşıkapı) Şık; (Kadıköy) Özen sinemalarında gösterime girmiş. Jenerikte Faik Coşkun'un soyadı, hep olduğu gibi 'Çoşkun'. Tiyatro, sinema, şarkıcılık derken Gülsün Kamu tekrar kameraların karşısında.

'La Maître de Forges'nin (1882-Georges Ohnet) ('Demirhane Müdürü') (Haziran, 1963-Anten Yayınevi) (Çeviren Muammer Tuncer) Yeşilçam uyarlaması. 1969'da renkli çevrimi yapılacaktır; 'Yaralı Kalp'.

Hallaçzadeler zor durumda. Saltanatları sona ermek üzere. Son dört yıl içinde devamlı zarar etmiş Nazmi Bey. İflastan kurtulmaya çalışıyor ama bir batağa saplanmış, kımıldadıkça batmakta. '35 yıllık şerefli ticaret hayatında taahhütlerini geciktirdiği vaki değildi'. Ancak 'vadesi gelen senetlerini ödeyemiyor' artık. Avukatı, Avni Bey'in bir kötü haberi daha var. Köşkün ipotek davasını da kaybediyorlarmış. Bunca yıl her odasında bir hikâye, her köşesinde bir hatıra olan evden de olacaklar. Kendisini değil ailesini düşünüyor milyonerimiz. Karısı Şükran, kızı Oya, yeğeni Bülent ve hizmetçileri Ayşe, "Lüks içinde yaşadılar". Yoksulluk Onlara zor gelecek. Tek emeli, kızıyla yeğeninin evlenmesi, mürüvvetlerini görmekti. Oysa kaderde kötü şeyler var.

Şimdi bir tek Osman Pastırmacı, yardım edebilirmiş kendisine. 'Sucuk Fabrikatörü', madrabaz, düzenbaz, para canlısı, menfaatine düşkün bir adam. 'Gözünü toprak doyursun', hileli sucuk ve pastırmalardan kazandığı milyonlar yetmez gibi bir de tefeci. Nazmi Bey'in 'şerefi, ticari itibarı, çocuklarının istikbali' ve bir milyonluk senedi, işte böyle birinin elinde! Çaresiz, Avni Bey'i gönderip 'borcunu temdit etmesini, ödemede kolaylık göstermesini' rica eder.

Avukatın "Bu durum her namuslu tüccarın başına gelebilir. Elinizi vicdanınıza koysanız" gibi lafları etkisiz. 'Borç temdit etmek, alacağını askıya almak' kitabında yazmazmış Pastırmacı'nın. Üstelik O da 'sıkışıkmış bu aralar'! "Cüzdanda para olmayınca vicdandan medet umma." Hallaçzade'nin 'şeref ve itibarı' hiç umurunda değil! "Şeref, varlıkla olur. Eğer Nazmi Bey, borcunu ödeyemeyecek duruma düştüyse şereften bahsetmesin" diyor. Şerefli bir tüccar borcunu vadesinde öder, namusunu kurtarır, vaktinde ödeyemeyeceği senede imza koymazmış! Kızı Naciye de katılır nasihat korosuna! "Ayağını yorganına göre uzatsaydı. Lüks içinde yaşıyorlar. Oya, bir giydiğini bir daha giymiyor. Lükse ve israfa para buluyorlar ya." Konuşmayı, Osman noktalıyor. "Ben protestoyu yapıştırır, haczi basarım." Son sözü de ilk sözü de buymuş!ahaerhare

Tutunacak dal bulamayan Nazmi Bey intihar eder. (Bu sırada masada 12 Şubat 1965 tarihli Time dergisi var. Kapağındaki başlık bir başka intihar girişimi gibi; 'The Communist Flirtation with Profits'). Karısına bıraktığı mektup; "Sen bu mektubu okurken ben artık başka dünyalarda olacağım. Ölümden korkmuyorum. Fakat sizlerden ayrılmak bana acı geliyor. Bunca yıllık şerefli ticaret hayatımdan sonra müflis olarak yaşamaya tahammül edemediğim için hayattan ayrılmaya karar verdim." ['Kingsman: The Secret Service'deki (2014) Harry Hart-Colin Firth'e göre Bir centilmenin ismi gazetelerde sadece üç kez yer almalıymış. Doğduğunda, evlendiğinde ve öldüğünde. Hallaçzade'nin ise yalnızca vefatı haber].

Babası ile beraber, servetini ve aşkını da yitirir Oya. Kendisini yalnız, yapayalnız hissediyor. Bülent "Yalnız değilsin, ben varım" falan diyor ama 'iflas' sonrasında köprünün altından çok sular akmış! Şükran Hanım durumu sezip "Artık Oya varlıklı bir kız değil, yavrum. Kokarım ki evleneceğin karına bakmak için şimdiden iş aramak zorundasın. Ümit ederim ki yeni durum senin O'na karşı duygularını değiştirmez" demişti delikanlıya. Ümitle gerçek çoğunlukla farklı.

Nazmi Bey, babası gibiydi Bülent'in. Her şeyini O'na borçluymuş. Yetişmesini, tahsilini. Bin yıl yaşasa iyiliklerini gene unutamazmış! Hayatı bahasına bile olsa Oya'nın mutluluğu için çalışacağına söz vermişti. (Yalandan kim ölmüş)!

Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez. Delikanlı, köşkün satışını erteletmek için gittiğinde, fare peynire dalar gibi iş de ister Pastırmacı'dan! Osman Bey'e göre iş de kolay, para da. Zaten hayatta muvaffak olmanın iki şartı varmış. Kafayı çalıştırmak, gözünü açmak!  Hatta gözünü fal taşı gibi açmak da kâfi değil. Baktığın yeri görecekmişsin! Mesela, Naciye. "Şık, kibar, güzel, sevimli bir hanım kız, Allah bağışlasın." Ama asıl bankada kuzu kuzu yatan 2 milyonu görmek gerekliymiş! Üstelik 'Bülent' diyor da başka bir şey demiyormuş! Bir yanda başkasına verilmiş söz, diğer yanda bankadaki milyonlar! Fırsat dediğin otobüs, tramvay değil ki kaçırınca arkadan geleni bekleyesin! Naciye ile nişanlanıverir Bülent.

Oya, arabasının tutukluk yaptığı bir gün Demir ile karşılaşıyor(uz). Koskoca Işık Oto Tamirhanesi'nin sahibi ama önemli önemsiz demeden her işe koşanlardan. Bu işlere patron olarak başlamamış. İşinin işçisi. Motorun kalbinin atışını nabzından anlayacak ustalıkta. Genç kızı görür görmez hayatında ilk defa ama fena 'kesilmiş'. Tamirhanedekiler "Hele şükür" diyorlar. Böylesine ehli namus. Oya'nın durumunu öğrenince "O güzel kıza yoksulluk hiç yakışmayacak. Elimden gelse yardım etmek, üzüntü ve dertlerinden kurtarmak isterim" diyor. Evlenmeye karar verir!

Arkadaşı Avni Bey aracılığı ile yaptığı aile ziyareti haysiyet kırıcı bir başarısızlıkla sonuçlanıyor. Oya'nın küçümseyici davranışları nedeniyle umutla gittiği köşkten başı önde ayrılacaktır. Oysa ailenin borçlarını ödemiş ve kırılmasın diye genç kıza duyurmamıştı bunu.

Sonrasında Bülent'in Naciye ile nişanlandığını duyan Oya, Demir ile evlenmeyi kabul eder. Amacı kuzeninden intikam almak!

Daha ilk gece tartışma çıkıyor yeni evliler arasında. Boşanmak için mahkemeye hemen müracaat etmeleri bir rezalete neden olacaktı. Sonuçta anlaşmaya varırlar. Aynı çatı altında yaşayacak, birbirlerinin olmayacak, seneye de ayrılacaklar. Ancak işler planladıkları gibi gitmez. Genç kız, kocasına âşık oluyor!

Karşı cephede durum daha karışık. Naciye, kahramanımızın nişanlısını almıştı şimdi sıra kocasındaymış! Bülent de Oya'yı "Sen istersen şimdi parmağımdan nişan yüzüğünü çıkarır atarım" diyecek kadar unutamamış.

Oya'nın kaderinde sevilmek; Naciye'nin kaderinde ise erkekleri bir türlü kendine bağlayamamak var.

Filmin sonunda Demir, adı gibi olan yumruklarını konuşturur karısı korumak için.

Tarık Dursun'a göre (01 Mayıs 1965-Milliyet) Georges Ohnet'de 'her şey aşırıdır'. Kötümserlik, iyimserlik, aşk, tutku, çekişme, her şey aşırı. Zengin sınıf ve aristokratlar arasındaki çatışmayı; Paranın insanlar üzerindeki yıkıcı etkisini işler romanlarında. İlkin 'kötüler' üstünken, sonlara doğru 'iyiler' galip gelir hep. Tam Yeşilçam seyircisine uygun bir Yazar.

'Demirhane Müdürü', Şato (Aristokrasi) ve Fabrika'nın (Burjuvazi) barışma öyküsü. (Bu durum filmde pek belli değil).

Philippe Derblay, Port-Avesnes'deki (2000 işçi, 10 yüksek fırınlı) Demirhane'nin sahibi (Demir'in adı buradan geliyor galiba). Parlak bir tahsil hayatı sonunda Politeknik Okulu'nu bitirip sanayici olmuş. Zekâ izleri taşıyan güzel bir yüz, ince ve (Demir'den biraz farklı) bakımlı eller. (Bir başka fark, kız kardeşi Suzanne). Engin bir sadelik. Tek kusuru soyadının bir kelimeden ibaret olması; Asalet unvanı yok!654u5ear

Komşu arazideki köşkün sahibi ise bir asil; 'Beaulieu Markizi'. Karısı, oğlu (filmde yok) Octave, kızı Claire ve yeğeni Gaston ile beraber. Genç kız (Oya gibi) bir hazine. Kusursuz güzelliği dillere destan. Çekici, bembeyaz bir ten, kumral saçlar. Ziynet takmadığı zamanlar bile hayranlık uyandırıyor. Karakter olarak, babasının sert ve hırçın mizacına sahip. Kibrinden yanına varılmıyor. Gaston ile evleneceklerdi. Delikanlı yakın bir akraba (Markiz, halası oluyormuş). Dük babası ölüp kimsesiz kalınca Beaulieulerin yanına sığınır. Her şeyden çabuk bıkan biri. Dışişleri Bakanlığı'nda göreve başlar. Saint Petersburg'a göndermişler (Bülent ise 'Anadolu seyahatine' çıkmıştı). Kitaptan öğrendiğimize göre 'Rus sosyetesi, dünyanın en bozuk sosyetesiymiş'! Zaten hafif meşrep, havai ve drahoma peşinde koşan biriydi. Oralarda iyice sapıtır. Bülent gibi kumara başlamış.

Romanda intihar yok. Zevk ve sefa içindeki bir yaşamın ardından, Marki vefat eder. Bir felaketin yalnız geldiği pek seyrek görülmüştür! Aile, İngiltere ile olan mahkemeyi ve servetlerini kaybetmiş. Claire'in drahoması sadece kendisi artık. Gaston da ne yapsın(!), yüzüstü bırakıverir genç kızı!

Athenáîs (Naciye gibi) bu durumdan çok sevinçli. Kıskanırdı çünkü. "Sen ve benzerlerin çocukluğumdan beri beni hor görmektesiniz. Bu yüzden hepinize karşı derin bir kin var içimde. Soyadınla, servetinle ve mizacınla beni ezdin" diyecektir Claire'e. Babası 'Çikolatacı' Moulenet, büyük bir servet yapma yolunda. 'Pastırmacı' gibi hile hurda peşinde hep. Maden kömürünü, 'vanilya'; Badem çekirdeğini, 'kakao' olarak kullanıyor! Kocalar müzayedeye çıkarılsa kızına bir prens satın alabilecek durumda. Ancak Athenáîs, Gaston ile evlenerek hem düşes oluyor hem arkadaşını küçük düşürüyor. Bir taşla iki kuş.

Neyse ki dünyada çıkarlarına düşkün olmayanlar da var. Philippe Derbay, Claire'e sahip çıkar. Evlenirler. Filmdekine benzer şekilde, birbirlerine 'ilk aşk busesini vermeleri' bir yıl sonra. 'Güven kolay kazanılmaz'.

Romanın bitişi 30 adımdan tabancalı bir düello (filmde 'kavga') ile. Claire ve Oya, kocalarına gelecek kurşunlara elleriyle engel oluyorlar.

'Tamirci Parçası'ndaki melodiler.

Ernie Fields Orchestra'nın 'In The Mood' albümündeki (1956) 'In The Mood' (1939) (Wingy Manone / Andy Razaf) 2 sahnede (Jenerik sonrası köşk manzarasında; İlk dansta).

'Les Airs de Films L'intégrale' uzunçalarında Helmut Zacharias et Son Orchestre'nin yorumladığı "Toi L'amour ('Un Roi á New York-A King in New York' filminden)" (1957) (Charles Chaplin) 2 sahnede (Naciye ve Bülent dans ederken; 'Bekârlığa veda' partisinden sonra Demir eve geldiğinde). 'Fascination' (1932) (Fermo Dante Marchetti) 2 sahnede (Naciye, nişanda Demir ile dans ederken; Oya ve kocası evde dans ederken). 'Le Pont de La Riviere Kwai (Colonel Bogey March)' (1957) (Malcolm Arnold) Film biterken.

Helmut Zacharias and His Magic Violins'in 'Themes' 33'lüğündeki (1960) 'The Best of Everything' (1959) (Alfred Newman / Sammy Cahn) Oya, Avni Bey ve Bülent arabada giderken. 'A Summer Place' (1959) (Max Steiner / Mack Discant) Hallaçzadeler ve Demir, Naciye'nin nişanına geldiklerinde. 'Theme FromUnforgiven' (1960) (Dimitri Tiomkin) Oya "Sizi daha önce tanımış olsaydım başka türlü olurdu. Keşke bu hikâyeye baştan başlayabilsek" derken.

'Macar Rapsodisi, No. 2' (1851) (Franz Liszt) İntihar sahnesinde.

'Manha de Carnaval' (1959) (Luiz Bonfa) Mehmet, Ayşe'yi aileden isterken.

Mantovani'nin 'Film Encores Volume 1' albümündeki (1957) 'My Foolish Heart' (1949) (Victor Young / Ned Washington) 3 sahnede (Naciye ve Mehmet'in nikâhında Demir, Oya'ya bakarken; Oya, özür dilemek için Demir'in tamirhanesine geldiğinde; Oya ve Demir'in nikâhında).

Mezz Mezrow'un 'Jazz Figures' uzunçalarındaki (1962) "Swingin' For Mezz (Careless Love)" Naciye ve Bülent'in nişanında ilk melodi.

'Over the Rainbow' (1939) (Harold Arlen / E. Y. Harburg) Demir "Aynı çatı altında yaşayacağız fakat birbirimizin olmayacağız" derken.sı6aruı5re

'Si minör Manfred Senfonisi, Op. 58; IV. Allegro con Fuoco' (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 2 sahnede (Kumarhanede, arkadaşları Bülent'le "Üzülme dostum, amcanın kızı Oya şimdi mutluluğun zirvesine varmıştır" diye alay ederlerken; Sondaki kaçırma sırasında).

Billy Vaughn ve Orkestrası'nın 'Wheels/ Orange Blossom' 45'liğindeki (1961) 'Wheels' (1960) (Jim Torres / Richard Stephens / Norman Petty) Ayşe ve Mehmet, bisikletle tamirhaneye gelirken.

'Love is a Many-Splendored Thing' (1955) (Sammy Fain / Paul Francis Webster) Demir, Naciye'ye "Karımı seviyor ve kıskanıyorum" derken.

Filmde Şevim Şengül'ün sesinden dinlediğimiz şarkılar.

'Veda Busesi' (Yusuf Nalkesen / Orhan Seyfi Orhon) (Muhayyer Kürdî) (1 dakika 40 saniye) Oya ile Demir'in tartıştıkları gece. "Hani o bırakıp giderken seni//Bu öksüz tavrını takmayacaktın//Alnına koyarken veda buseni//Yüzüme bu türlü bakmayacaktın//**//Gelse de en acı sözler dilime//Uçacak sanırım birkaç kelime//Bir alev halinde düştün elime//Hani ey gözyaşım akmayacaktın."

'Her Yerde Kar Var' (1965) (Türkçe sözler Fecri Ebcioğlu) (Tombe La Neige-1964) (Salvatore Adamo) (2 dakika 43 saniye) "Her yerde kar var//Kalbim senin bu gece//Belki gelirsin sen bakarken pencereden//Gözler yalnız özler karda senden izler."

Filmdeki marş.

'10. Yıl Marşı' (1933) (Cemal Reşit Rey / Behçet Kemal Çağlar-Faruk Nafiz Çamlıbel) Sondaki kavgadan sonra. "Çıktık açık alınla 10 yılda her savaştan//10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan//Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan//Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan."

'Manha de Carnaval'ı Ertan Anapa, Yalçın Ateş 6'lısı eşliğinde ve Sezen Cumhur Önal'ın Türkçe sözleriyle plak yapmıştı; 'Yine Yalnızım Bu Bahar' (1969).

Köşk çekimleri için Kalkavanların villası kullanılmış. Naciye, filmin başında Anthony Perkins'e benzeyen bir gençle dans ediyor. Ama gözü Bülent'te. Tek arzusu, Oya'nın sahip olduğu her şeyi elinden almak! Sonradan Demir'i de elde etmek ister. Keşke Oya, biraz cinlik edip Avni Bey'le evleneceğini söyleseydi! Yaşlı avukat ömrünün sonbaharında baş döndürücü bir mutluluk yaşardı. [Romandaki Avukat Bachelin 60'lı yaşlarda, kısa boylu biri. Bembeyaz saçlar, kıpkırmızı yüz. Hareketsiz bir hayat nedeniyle eni boyuna eşit bir hal almış!].

Nerdeyse herkes Oya'dan bir şeyler saklıyor. Babası iflas durumunda olduğunu; Annesi intiharı; Bülent, ailenin zor durumda olduğunu; Yine annesi 'bütün dostları tarafından terk edildiğini'; Demir, evi satıştan kurtardığını bilsin istemiyorlar. Durum o boyutta ki senaryo bile Filiz Akın'dan saklanmıştır belki!

Demir, etrafına hürmet ve güven telkin eden bir insan. Filmde Işık Tamirhanesi'nin sahibi olduğu söyleniyor ama kamyonetinin kapısında 'TATKO' yazılı. 50 ve 60'lı yıllarda önemli bir 'oto lastik ve levazımatı' firmasıydı. 18 Mart 1953'te vergi kaçakçılığı iddiasıyla 'müddeiumumîye ifade vermeleri' dışında hep yükselişteler. Yerleri Cumhuriyet Caddesi, Dağ Ap. 3, Taksim. Telefon, 1955'te 82 240; 1957'de 47 20 30; 1964'te 47 87 00.

'Sucuk fabrikatörü' Osman Bey, para canlısı ve menfaatine düşkün. Çıkarını ilgilendiren her şeyi çabucak kavramak gibi bir yeteneği var! Biraz da sonradan görme; Kızıyla 'bonjur' diye selamlaşıyorlar.

Romandaki Philippe, gürbüz yapısıyla gelişmekte olan burjuvazinin; Gaston ise inceliği ile gücünü kaybetmekte olan soylu sınıfın timsali.

Oya'nın kullandığı (ve Turgut Özatay'a ait) '34 AH 992' plakalı 'Pontiac'ı 'Beyoğlu Piliçleri' (1963), 'Gençlik Rüzgârı' (1964), 'Kolejli Kızın Aşkı' (1966), 'Bar Kızı' (1966), 'Kırbaç Altında' (1967) filmlerinden anımsıyoruz. Bir 'saltanat arabası' sanki. Eski Impala'yı verip üzerine de 20 bin sayarak almış bunu Nazmi Bey. (Koca Hallaçzade için 20 bin ne ki. "Denizde kum, amcamda para" diyor Bülent. Oya da babası ile iftihar ediyor ama zenginliği ile değil cömertliğiyle). Oysa o günlerde 'sıfırı tüketmek' üzereydi. Bu muhteşem arabanın vitesi Maçka yolunda tutukluk yapar. Avni Bey, tamirci için araba beklediği sırada Sadri Alışık ve '34 AR 781' plakalı 57 model Chevrolet'i ile karşılaşmak filmin bir sürprizi. Avukatın '34 EL 670' plakalı Citroen'i, 'Yağmur Çiselerken'de (1967) Ekrem-Ekrem Bora'nındı.

Kazım Kartal kumarbaz rolünde ve bıyıksız! Kumarhanede Remziye Fırtına da var.

Naciye'nin beyaz saçlı terzisi Behice İmer, iki yerde birden bulunabiliyor! Nişanda genç kızın elbisesini düzeltirken aynı anda aşağı salondaki konuklar arasındaydı.

Mehmet Atak, 'kırığı ile' buluşmaya gidiyor. "Gıcır gıcır façayı döktürmüş. Saçlar briyantinli. Caka cebinde mendil, boyunda boyun bağı, kol düğmeleri araba farı gibi parlıyor. Bıyıklar desen o biçim. Revizyondan yeni çıkmış Impala sanki." Ayşe Civelek'le olduğu sahneler çok neşeli ve biraz cinsellik içeriyor; 1. Genç kız, evlenmeden koynuna giremezmiş! 'Üç aydır kalenin önünde dolaşıp bir gol bile çıkaramamaktan' yakınan Mehmet'in aldığı yanıt; "Bana gol atmak kolay mı oğlum? Fenerliyim ben, Fenerli." 2. Oya, Demir'le evlenmiş ama delikanlıyı küçümsediği için doğru yapıp yapmadığı konusunda tedirgin. Ayşe, bu durumu 'ilk gece korkusu' zannederek öğütler veriyor; "Seni görenler gelin yatağına değil de ameliyat masasına yatıyorsun sanacak. Allah aşkına küçük hanım, gözünde büyütme bu işi. Vallahi de billahi de o kadar korkulacak bir şey değil canım. Hepimizin başından geçti işte." 3. Meyhanede Demir'in evliliğini kutlanıyor. Birazdan damat beyi zifaf odasına yolcu edecekler. Bir Rumeli türküsünü 'günün anlamına uygun olarak' değiştirmişler; "Bahçelerde haşlama//Haşlamayı taşlama//El uçkura varmadan//Ağlamaya başlama."45wu5euq

Faik Coşkun da cinsellik içeren sahnelerde, 13 kez 'süspansiyon' diyor. Zifaf gecesini dışarda geçiren kahramanımız için sözleri; "Demir Bey'in süspansiyonu bozulmuş yahu."

Demir Başar-Ayhan Işık; Oya-Filiz Akın; Ayşe Civelek-Çolpan İlhan; Bülent-Önder Somer; Osman Pastırmacı-Vahi Öz; Naciye-Gülsün (jenerikte 'Gülsüm') Kamu; Nazmi Hallaçzade-Muammer Gözalan; Şükran-Leman Akçatepe; Mehmet Atak-Hüseyin Baradan; Doktor-Mehmet Büyükgüngör; Avukat Avni-Nubar Terziyan; Tamirhanedeki Tosun-Necdet Tosun, Faik Coşkun; Niyazi Vanlı; Çete elemanları Mustafa Dağhan, Necip Tekçe, Çetin Başaran; Dans ve tamirhane sahneleri; Oya'nın kaçırıldığı '41 AD 493' plakalı otomobil çok güzel.

Filiz Akın'ın duvardaki resmini, 'Fakir Gencin Romanı'nda (1965) son sahnede tekrar göreceğiz. Sanatçının saçı, 'Kardeşler Kuaför'de yapılmış. Yeni Melek Sineması'nın yanındaydı. Telefonu; 44 78 64. 1966'daki Türkiye Güzeli Yarışması'nda görevli 17 kuaför kurumundan biriymiş. Filmde Oya ve Naciye birer kez 'makyaj tazeliyorlar'.

Kitaptan birkaç alıntı; "(Sf. 23) Zamanımızın erkeklerinde saygı ve nezaketten eser kalmadı."; "(Sf. 25) Kadın kalbi dönektir."; "(Sf. 129) Nişanlıları ya da kocaları tarafından ihanete uğrayan kadınlar ölseydi yeryüzünde insan kalmazdı. Erkek denen yaratık bugün aldatmazsa yarın aldatır."

Oya'yı Jeyan Mahfi Ayral; Demir'i Hayri Esen; Bülent'i Erdoğan Esenboğa; Naciye'yi Ayşegül Devrim; Avni Bey'i Rıza Tüzün; Ayşe'yi Çolpan İlhan; Mehmet'i Sadettin Erbil; Osman'ı Vahi Öz; Faik Coşkun'u Osman Alyanak seslendirmiş.

'SON' yazısı öncesindeki iki marşla, ülkemizin varacağı yer ta o zaman belli. Kurtuluş Savaşımız sonrasındaki '10. Yıl Marşı'ndan İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki 'Colonel Bogey March'a! Dünyanın vardığı yeri ise Avni Bey ve Şükran Hanım'dan duyuyoruz. "Her yeni gün bir evvelkini aratıyor. Çıkardan başka hiçbir şey düşünülmeyen bu zamanda sadece paranın sözü geçiyor." 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)