“Dünyada başka iş mi yok be? Git takside çalış, hususide çalış. ‘Hanım’la ‘Bey’i al Boğaz’a götür, gazino kapısında bekle. Ne yaparsan yap, bu işe girme. Buralarda ziyan olmadan kaç hemen.” Mustafa Dayı söylüyor bunları. Orhan’dan daha evvel gelenlere de yalvarmış. “Etmeyin Tosunlarım, bırakın bu mesleği, kıymayın kendinize” demiş. Ama dinlememişler. ‘Kazancı çok. Primi de var. Senede iki defa ikramiye’. “Şimdi hepsini toplasan bir mezarlık doldurur.” Hızlı yaşayıp hızlı ölmüşler. Yaşlı adamın yüzündeki derin yara izi de böyle bir kazanın hatırası.
09 Nisan 2014

"Dünyada başka iş mi yok be? Git takside çalış, hususide çalış. 'Hanım'la 'Bey'i al Boğaz'a götür, gazino kapısında bekle. Ne yaparsan yap, bu işe girme. Buralarda ziyan olmadan kaç hemen." Mustafa Dayı söylüyor bunları. Orhan'dan daha evvel gelenlere de yalvarmış. "Etmeyin Tosunlarım, bırakın bu mesleği, kıymayın kendinize" demiş. Ama dinlememişler. 'Kazancı çok. Primi de var. Senede iki defa ikramiye'. "Şimdi hepsini toplasan bir mezarlık doldurur." Hızlı yaşayıp hızlı ölmüşler. Yaşlı adamın yüzündeki derin yara izi de böyle bir kazanın hatırası.

60'lı yıllara kadar gazeteler İstanbul'da basılıp Anadolu'ya oradan dağıtılırdı. 'Hızlı Yaşayanlar'da taşraya gazete götüren kamyon şoförlerinin öyküsü var. 5 saatte Ankara'ya gidecekler. "Başka gazete arabaları seni geçerse önce paran kesilir, sonra da işinden olursun." 23 Kasım 1964, Pazartesi günü (Beyoğlu) Şan ve (Eyüp) Melek sinemalarındaki suarelerle gösterime girmiş.

Nevzat Pesen'in 'Kötü Tohum'dan sonraki ve 'Ahtapotun Kolları'ndan önceki filmi. 'Yıldız Sistemi' nedeniyle neredeyse yarım kalıyordu! Güç bela bitirilebilmiş. "Yılda 10 film çeviren bir oyuncu, filmlerinin 15-18 gün gibi pek kısa sürelerde tamamlanmasını şart koşmakta, prodüktörler de bu şartlara 'evet' demektedir. Fakat film çevrilmeye başlayıp çalışmalar önceden tespit edilen süreyi aşınca yıldız elindeki kontratı ileri sürerek filmdeki rolünü bitirmeden seti terk etmekte, sırada bekleyen bir başka filme başlamaktadır." Örneğin 'Üç Tekerlekli Bisiklet' birkaç yılda tamamlanabilmiş. Yapımcı ile yönetmen, yıldız oyuncunun 'boş kaldığı günleri beklemek zoruna'. Bu da pek güç tabii. 'Hızlı Yaşayanlar'ın başına gelenler farklı değil. Çekimlere başlanması Ağustos, 1963'te. Zamanında bitirilemeyip araya Ayhan Işık'ın diğer filmleri girince Mayıs, 1964'de tamamlanabilmiş.

Bunca debelenmenin ardından hakkında söylenenler pek olumlu değil. Tuncan Okan'a göre Nevzat Pesen "Bu tehlikeli işte çalışanların karşılaştıkları güçlükleri, yaşama problemlerini, iş sahipleriyle münasebetlerini, kazançlarıyla emekleri arasındaki oranları ortaya koymak yerine şoförlerin İstanbul-Ankara yolu üstündeki yarenliklerini tamamen yüzeyde kalan bir biçimde" perdeye aktarıyor. 'Hikâyeyi sulandırmak için de olayların arasına kalıplaşmış bir aşk serüveni ve şoförlerin özel hayatlarına ait melodramatik klişeler katmış'. Bir lafa başlayıp sonunda neyi anlatmak istediğini unutan bir hatibe benzetir yönetmeni. "Hızlı Yaşayanlar, gayet anlamsız, tatsız, soğuk bir şaka diye kabul edeceğimiz roket resimleriyle sona eriyor. Pesen 'asrımız, roket asrıdır, hızlı asırdır, hızlı yaşayalım' gibi bayağı gereksiz ve başlangıçtaki düşüncelerine tamamen zıt bir nasihatte bulunuyor." Yazar, 'eleştirmen-rejisör çekişmesine' değinmeden de edemez; "Film eleştirmecilerinin, Türk toplum hayatını yakından izleyemediklerini, Türk toplumunun sinema ile eğitilmesi yolunda 'ayda gezmekten' farkı olmayan düşünceler ortaya attıklarını iddia eden sinemacılarımız, ne olur, Hızlı Yaşayanlar'ın o roketli finalini seyretsinler!"47547457547

100 dakikalık eser, 'gazetelerimizi Anadolu'nun şehir, kasaba hatta köylerine kadar en seri şekilde ulaştırmak için kar, yağmur, fırtına demeyip kamyonlarını sürerken kaza neticesinde hayatlarını kaybeden cesur şoförlerimize' ithaf edilmiş.

'Esas çocuk' Orhan, 30 yaşında ve 12 yıllık şoför. (O'nun deyişiyle 'şöfer'). Bir anacığı bir de hastalıklı kız kardeşi var. "Ne zamandır yatıyor. Doktoru, ilacı, gıdası. Taksicilikle bakamadım Onlara. O işin kazancı az. Çok zamandır da boştayım. Gazetenin şoför aradığını okuyunca hemen geldim" demişti Yeni Sabah'ın müdürü Mesut Sürmeli'ye. 'Kelle koltukta direksiyon sallayacağı bu işte para çok'. Ama kahramanımızın ölümü düşünecek vakti olmayacakmış. Bir sonraki sahnede "Senin yaşında da ecelin üstüne araba sürülmez ya" diyen Mustafa Dayı'ya "Ecel, yaşamak zorunda olduğumu biliyor" karşılığını verecektir. '34 AK 437' plakalı Chevrolet kamyonla yaptıkları ilk seferde yolu öğretir yaşlı adam. "Burda 3 tane kapalı viraj vardır. Hız kesmeden girersen bir daha çıkamazsın... Önündeki virajı iyi tanı. Geniş gözükür ama serttir. Çok araba aldanmıştır burada." O gece "Maşallah! Umduğumdan iyisin" övgüsü alır Orhan. Kara Cemil'e göre 'acemi çaylak'. "Uçmasını öğreninceye kadar çok tüyünü yolarız." Kriko'ya göre ise "İyi bir çocuk. Yumuşak lokma! Zamanla pişer."

Ayhan Işık, bu rolünde, kendisinden beklenildiği kadar etkili değil. Çok yerde bizi şaşırtır.

1. Fatma'yı İnce Salih'ten ayırıyor gibi olmuş.

2. İşe alınmasını kolaylaştıran Mustafa Dayı'ya davranışları sonradan sertleşiyor.

3. Bir sahne önce, Yeni Sabah gazetelerinin taşınmasında yardımcı olan Kara Cemil'i "Arkadaşlık buna denir" gibi sözlerle pohpohlayıp sonraki sahnede (Suzan'la olan beraberliğine dokundurarak) "Sen kendi derdine yan. Merhemin varsa kendi başına sür" diye tersliyor.

4. En önemlisi, filmin başında Mustafa Dayı O'nu diğer şoförlerle tanıştırırken kamyonetten inmiyor bile.

İşe girmesiyle sigara içişi de değişir. Gazeteye başvurmak için Yeni Sabah'ın binasına girerken söndürdüğü sigarasını atmayıp cebine koymuştu. İşe alınmasını, aynı sigarayı 'kibritle' yakıp kutlar. Birkaç gün sonra, gösterişli 'çakmakla' yaktığı sigarasını bir nefes çekip yere atarken görüyoruz O'nu.

Deniz kenarında çay içtikleri sahnede, Kriko'ya "Korku, acele çare değil" diyor. Herhalde 'ecele' demek istedi.

"Yeni Sabah'ın yeni şoförü" olmasını "Bundan sonra hastalığa, parasızlığa paydos artık. Yeşil ışık yandı, ben geçtim" diye müjdeliyor kız kardeşine. İlk işi Zeynep'in ilaçlarını almak. Aylardır erteliyordu parasızlıktan. "Reçeteyi eczacıya verdiğim zaman adam bir şaşırdı, bir yüzüme baktı ki görme. Reçetenin tarihi eskiymiş, kâğıdı bumburuşuk olmuş! Adam, tabii şaşırır."54745745

İnce Salih, Tercüman Gazetesi'ne ait 'İst. 88 114' plakalı Fargo kamyonun şoförü. Sonraki bir sahnede '34 DC 322' olacaktır. Ölüme gittiği son sefer hariç, yakasında hep bir karanfil. Lakabı, 40'lı 50'li yılların âşıklarına yakıştırılan 'İnce Hastalık'ı anımsatıyor. Araba kullanışı 'bela gibi'. "İnce deyince çabuk kırılır, kopar sanma. Ayağını, gaz pedalına yapıştırdı mı krikoyla kaldıramazsın" demişti Mustafa Dayı. Yarışta yeri hep ikincilik. Kara Cemil'i geçerse 'o kazandığı parayı' çerçeveletip duvara asacakmış. "Derdi imanı evlenmektir. Kimsesi yoktur. Kazandığı parayla eşya alır. Bir ev kurmuş, gören parmak ısırıyormuş." Evi, kimin için kurduğu 'ayan beyan belli'. Bir sefer dönüşü evdeki eşyalarla söyleşiyordu; "Çoğu gitti azı kaldı. Biraz daha bekleyin. Bu yalnızlıktan hepimiz kurtulacağız. Fatma gelince hepinizi gönlüne göre değiştirir. Kadın eli, ne de olsa başkadır. Neyi nereye koyacağını bilir. Hele O'nun gibi bir kız." Sevdiğiyle konuşurken daha da yakından tanıyoruz; "Ben yetim büyüdüm. Yersiz yurtsuz takımındandım. Hep bir evim olsun isterdim. Evim olunca başka bir eksiğim ortaya çıktı. Böyle bir evde yalnızlık büsbütün çekilmiyor. Ben gelmeden bu evin ışıkları yanmalı. Kapıyı biri açmalı. Bir kadın hatırımı sormalı. Anam gibi, bacım, karım, arkadaşım gibi saçlarımı okşamalı. Her şeyim olmalı. Tek başıma yemek yemekten, uyumaktan, sinemada tiyatroda tek bilet almaktan bıktım usandım. Böyle birisi için hayatımı bile verebilirim." Dediği gibi de yapar; Hayatını verir! Üstelik kendisinin değil Orhan'ın olsun diye. Keşke bir ara aklına geldiği gibi evi satıp taksi alsaydı, yaşamına bir kaza ile son vermeseydi.

Şair yönü de var; "Akşamüstü deniz kenarına ineceğim. Şarkı markı söyleyeceğim. Kuşlarla dalgamı geçeceğim. Kaç tanesiyle Fatma'ya haber göndermiştim. 'Varın o kıza sevdiğimi söyleyin' demiştim. Meğer hiçbiri gitmemiş." Bunları duyan Kara Cemil "Deniz, şarkı, kuş! Ne diyor bu be? Var mı böyle ıspanaklı kadayıf" diyor Kriko'ya şaşkın şaşkın.

Kriko Kadir, Ekspres Postası'nın 'İst. 88 341' plakalı Fargo'sunda şoför. Mustafa Dayı "Dolu bir kamyoneti tabanlarıyla kaldırdığını söyler ama kulak asma, biz görmedik" demişti Orhan'a. Filmin sonunda bunun doğru olduğuna tanık olacağız. Her yarışın değişmez sonuncusu. "Kriko'da kalıp var ama yürek yok" ve "Kalıbının adamı değil" diye konuşuluyor arkasından. Bir gün kazanırsa sevincinden gazeteye ilan verecekmiş! Yine sonuncu olduğu bir sefer "Aslan Kriko, geldin ha! Ümidimi kesmiştim. 'Dönüşte rastlarım' diyordum. Mahcup ettin beni be birader" alayına maruz kalır Cemil'in. İştahına da diyecek yok maşallah! Şoför Lokantası'nda "İki parçayla diferansiyel mi olurmuş. Söyle ustaya şunu dört yapsın da doyalım yahu" diyor garsona. Abisi, aynı gazetede şoförüymüş eskiden. Bir kazada sakat kalınca aileye bakmak Kriko'ya düşer. Bu nedenle yavuklusundan ayrılmak zorunda kalmış. Gazete müdürü Muzaffer Yenen'den, hızlanması için azar işitiyor; "Aklını başına al. Ekmeğimiz bu işe bağlı. Abinin kazaya uğradığı yerde inadına bas gaza. Canavar ol. İntikam alır gibi git." Kısa zamanda kendisini toparlamazsa işten atılacakmış. "Bu son" deniyor daima ama atıldığını görmedik. Kadir'in aklı ise yolunu bekleyenlerde. Belden aşağısı tutmayan abi Hasan Ceylan, yenge Ayşe ve yeğen Ömer. Ankara'dan her dönüşte eli kolu tahta vazo dolu. Abisi bunları boyayıp satarak 3-5 kuruş kazanıyor.

Ağabeyden şoförlüğün 'inceliklerini' öğreniyoruz. "Direksiyonu hafif tutarsın. Simit elinden kurtulacağını sanır. Havalanmak ister. Kamyonu da beraber kaldırır. Virajları iki teker üzerinde alırsın." Sakat kalmış ama aklı fikri hâlâ 'iki teker üzerinde viraj almakta'.

Başlangıçta adı 'Çingene Rıza' olarak düşünülen 'Kara Cemil', Milliyet'in '34 AY 450' (sonradan 'İst. 86 491') plakalı kamyonunu kullanıyor. "Hızlı şofördür. Yolu kimseye kaptırmaz." Sevgilisi Suzan'a para yetiştirebilmek için her gece avanta kolluyor, diğer şoförlerle bahis yapıyor. Yarışta hep birinci. "Siftahı sizden bereketi Allahtan. İyi ki sizler varsınız. İki gecede bir cebime açıktan para koyuyorsunuz. Yoksa halim dumandı." Ağzı laf yapan, şakacı biri. Lokantada, önce Kriko'nun siparişi gelince fırsatı kaçırmaz; "Yaşa be! Nihayet bir yerde önümüze geçtin. Garsonun bahşişini unutma."

Tek amacı konsomatris sevgilisi Suzan'a 'barlara paydos' dedirtmek. Her gece ölüp ölüp diriliyor! "Elin erkekleriyle içmek, öpüşmek var mı be!" Oysa bizimkinin parası genç kadının 'kirasıyla mutfağına bile yetmez'. Nerde kaldı süsü, harçlığı! Suzan, daha Adanalardayken "Alışmışım, aza kanaat etmem" demişti. Bizimki, 5'er saatlik Ankara gidiş dönüşü sonrasında bile sevişmeye hazır ve nazır. 'Dudağının kenarı benli' Suzan mest; "En çok bu tarafını seviyorum ya. Yorgunluk, uykusuzluk sana vız geliyor." Ancak delikanlının kıskançlığına, dayağına daha fazla dayanamayıp kaçacaktır oralardan. Krikonun dediği gibi "Namus, sadakat o kadına hikâye. O, bunlarsız da mesut olacağını sanıyor. Çekiver kuyruğunu gitsin."845rtrt

Bolu Dağı'nda Türk Petrol benzin istasyonu var. Cemal, kızı Fatma ile işletiyor burasını. Mustafa Dayı'nın çok eski bir dostu. Karısı öldükten sonra bırakmamış burasını.

Karşılaştığımızda iki büklüm yatıyordu. Midesinden hasta. Ama Cemal yavuz biri. 'Midem ağrıyor' deyip kimseyi kendisine güldürmezmiş. Bir başka sahnede "Bugüne kadar başı bile ağrımamış. 'Karnım ağrıyor' demek ağırına gidiyor" diyecektir Fatma. Tedavi için 'oradaki otları kaynatıp içiyor'. Doktor'a göre 'hastalığı üzerinde eskitmiş'. Zehirlenme de olabilirmiş. Zorla götürüldüğü hastanede hiç mutlu değildi. Kimseye haber vermeden benzin istasyonuna kaçar. "Çalışmalıyım. Dağda bir işe yaramalıyım. Yataktan iğreniyorum. İlaçlar, hatır sormalar, üzgün suratlar gebertecek beni."

Mustafa Dayı'nın ilginç bir görüşü; "Doktorluk büyük şehir mesleğidir."

Güzel Fatma, anasız büyümüş, şoförler arasında erkek gibi yetişmiş. "Bulunmaz kızdır. Namuslu, mert. Böylesi dostlar başına."

Orhan "Her saadet iki kişiliktir. Sevgi, kalp kırmadan, küstürmeden olmalıdır" demişti. Fakat İnce Salih, öylesine kırılmış, küsmüş ki aradan çıkmak için ölüme koşuyor.

İnce Salih'i 'görmeden seven, tanımadan lafını duya duya âşık olan' Zeynep, filmin ilginç kişilerinden birini oluşturuyor. (Bir yıl sonra çevrilecek olan 'Sevmek Zamanı'nda hiç olmazsa ortada bir resim vardı). Salih bu durumu bilseydi keşke.

Kara Cemil'in Suzan'a; Kriko Kadir'in abisinin ailesine (özellikle de beyaz yaka siyah önlükle okula giden yeğeni Ömer'e); İnce'nin Fatma'ya; Zeynep'in Salih'e duydukları sevgi ve özverileri ne kadar zor bulunur bir şey.

Filmin sürprizi olan bir sahnede, 'Hızlı Yaşayanlar'ın yapım sorumlusu Semih Sezerli ve yönetmeni Nevzat Pesen'i Suzan'ın çalıştığı bara girerken görüyoruz.

Şoförlerin tümü, kamyonlara benzin doldurulurken fosur fosur sigara içiyordu. O zamanlar tehlikeli ve yasak değilmiş!

'Hızlı Yaşayanlar'daki melodiler.

'Kuğu Gölü Balesi, Op. 20'deki (1875/76) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 'Kuğuların Dansı' 2 sahnede (Jenerikte; İnce'nin kamyonu yanarken).

George Siravo and His Orchestra'nın 'Portraits in HI-FI' albümündeki (1957) (George Siravo) 'In Old Madrid' 2 sahnede (Jenerikten sonraki Galata Köprüsü görüntülerinde; Son yazısından önce roket atılırken). 'Hey! Taxi' 3 sahnede (Yeni Sabah gazeteleri basılıp kamyona yüklenirken; Orhan, Fatma'yı Türk Petrol'e götürürken; Filmin sonuna doğru, gazete kamyonları arabalı vapura binerken).

'La Valse, Poéme Chorégraphique' (1920) (Maurice Ravel) İlk arabalı vapurdan çıkarken. Kriko, bir polise gazete veriyor.

Gordon Jenkins & His Orchestra'nın 'Soul of a People' (1961) uzunçalarındaki 'Hava Nagila' Milliyet kamyoneti Adapazarı'na geldiğinde.

Dominic Corteze'nin 'Accordion Meltdown' 33'lüğündeki 'La Danza' Kamyonlar Ankara'ya geldiğinde.

Mantovani and His Orchestra'nın 'Song Hits From Theatreland' albümündeki (1955) 'Strangers in Paradise' (1953) (Robert Wright / George Forrest) 8 sahnede (İnce Salih, benzin istasyonunda Fatma'ya "Seni gece yarısına kadar merakta bırakmam" derken; Evindeki eşyalara sevdiği kızı anlatırken; Evi, Fatma'ya gösterirken; Tamirhanede Kriko ve Kara Cemil'e Fatma'yı anlatırken; Ev anahtarını genç kızdan alırken; Sonlara doğru, evde içki içerken; Türk Petrol'deki Fatma ve Orhan'ı uzaktan seyrederken; Son yarışta "Fatma'nın mutlu olması için aradan çekilmelisin" diye düşünürken).

'Exodus'daki (1960) (Ernest Gold) 'Conspiracy' Kriko Kadir, eli kolu paket dolu, abisinin evine geldiğinde.

'Capriccio Italien' (1880) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) Abisini kucaklayıp yemek masasına getirirken.

'Prince Igor'daki (1887/90) (Alexander Borodin) 'Overture' Hasan Ceylan, Ömer'e "Amcan bizim için kendini yaktı oğlum" diye anlatırken.

Kermit Leslie and His Orchestra'nın 'Gypsy Strings and Percussion' (1960) uzunçalarındaki 'Czárdás' (1904) (Vittorio Monti) Gazinoda.

'The Tales of  Hoffmann'daki (1851) (Jacques Offenbach) 'Barcarolle' Cemal, tedavisini yarım bırakıp Türk Petrol'e geldiğinde.

'Faust'taki (1869) (Charles Gounod)  'VII. Danse de Phryné-Allegro vivo' Orhan, gece yolda durup hesaplaşmak için İnce'yi beklerken.

Richard Hayman and His Orchestra'nın 'Reminicing' 33'lüğündeki (1957) 'A Love Like This' (Victor Young) Kriko, Orhan'a "Fatma ile konuştum. Açıkça söyledi. Seni istemiyormuş" derken.

'Night on Bald Mountain' (1867) (Modest Mussorgsky) Sondaki ölümcül kamyon yarışı sahnesinde.

'Strangers in Paradise', 'Prens İgor'daki (1887 / 1890) (Alexander Borodin) 'Polovetsian Dances: Gliding Dances of the Maidens'ın bir yorumu. Sanki 'Kismet' müzikali (1953) için değil de İnce Salih için düzenlenmiş gibi. Bu müzik eşliğinde, evindeki eşyalara Fatma'ya olan aşkını anlatırken ne kadar içtendi. "Take my hand//I'm a stranger in paradise//All lost in a wonderland//A stranger in paradise."

Ankara'daki (ama aslında İstanbul'da) Şoförler Lokantası ve 'mönüsü' müthiş. Egzoz (kuru fasulye), bol biberli kadillak çorbası ( herhalde 'mercimek'), yağlı tarafından diferansiyel ('pirzola'), iyi kızarmış buji ('köfte'), Şanzıman ('biftek'). Sahibi Faik Coşkun. Hüseyin Zan, Orhan Çoban ve 'Zehirli Hayat'ın simitçisi Ahmet Yıldırım müşteriler arasında.

Hüseyin Zan, şoförlük için iki seneden beri sıra bekliyormuş. "Bu iş için dört defa İstanbul'a gidip geldim. Hepsinde uyuttular beni." Mustafa Dayı'nın yolunu kesip Orhan için "Böyle züppelere iş veriliyor, bizler açıkta kalıyoruz. Yalan mı yani. Bu züppeler eşek arabası bile süremez be" deyince iyi bir dayak yer kahramanımızdan. "Çocuk göründüğü gibi değil. Yamanmış be" diyecektir İnce.

Orhan Çoban'ı gazino sahnesinde Suzan'ın masasında tekrar göreceğiz.

Adapazarı ve Ankara'daki çocuk seyyar gazete satıcıları cin gibi. Tiraj artması için "Spor sayfasını 2 yapsınlar o zaman satışı gör" diyorlar. Kriko'ya acımışlar, hiç olmazsa bir kez birinci gelmesini istiyorlar. Cemil, acı gerçeği(!) anımsatır kendilerine; "Ne deseniz nafile! O'na değil de bana yalvarın. Bir gece yaya geleyim."arye663643

Başta ve ortadaki Yeni Sabah basımları için aynı sahneler kullanılmış. 28 Ağustos 1963, Çarşamba günkü gazete ve 'Lokomotif Suistimali İçin Meclis Tahkikatı Açıldı' başlığı görüntüye geliyor. O günlerde DDY'nın Amerika'dan ithal ettiği 33 lokomotif için yolsuzluk iddiaları vardı. General Motors'a 10 milyon dolar ödenmiş. 'Yolsuzluk' iddiası sonradan 'ihmal' olur. Suçlanan 11 memur, Temmuz, 1964'de beraat edip, Aralık ayında görevlerine dönmüş. Filmin çevrim süresine uygun bir şekilde.

Orhan-Ayhan Işık; Fatma-Pervin Par; İnce Salih-Ekrem Bora; Kara Cemil-Turgut Özatay; Kriko Kadir-Kadir Savun; Zeynep-Bülben Uz; Mustafa Dayı-Asım Nipton; Cemal-Eşref Vural; Sadi Mutlu-Ömer; Orhan'ın annesi-Mahmure Handan; Gazino müşterileri Murtaza-Vahit Volkan ve Hikmet Gül; Filmin başında işsizliğin verdiği moral bozukluğu ile dalgın bir şekilde yürüyen Orhan'a "Hey hemşerim, kaplumbağa gibi yürüme. Hızlı yaşamaya bak" diye azarla karışık öğüt verirken önündeki '51 354' plakalı arabaya çarpan 'İstanbul 61 641' plakalı taksinin şoförü; Filmin gösterime girdiği 1964 yılında yayın hayatı sona eren Yeni Sabah Gazetesi; Gazinoda 'Czárdás'ı seslendiren kemancı; İstanbul dışından gelip, barda felekten bir gece çalmak isteyen para babalarına "Burada doğup büyüyenlerden daha jantisiniz" diyen Suzan-Diclehan Baban; 60'larda başlığının altında 'Halk Gazetesi' olan Milliyet Gazetesi; Adapazarı (Çark Caddesi'nde) ve Ankara'da (İstasyon'un önünde) gazete kamyonlarını bekleyen bisikletli çocuklar; Bolu Dağı'nda '34 AV 627' plakalı arabanın etrafında dans eden 'sosyetikler' çok güzeldi.

O yıllarda 'İstanbul' yazılı plakalar '34'e dönüyordu. Bu nedenle Mustafa Dayı, Fatma ve Orhan'ın bindikleri takside plaka olarak hem '34 AN 611' hem de '58 870' var.

İnce Salih'in kullandığı '34 DC 322' arabanın sahipleri Fuat Aytekin ve Hikmet Dölek'miş. Başlarda gördüğümüz 'İstanbul T. 51 354' plakalı taksi de Şoförler Cemiyeti Rami Şubesi'ne kayıtlıymış.

Orhan'ı Hayri Esen; Fatma'yı ve Bolu Dağı'nda İnce'ye "Acelen ne aslanım? Bekle biraz sen de" diyen sosyetiği Jeyan Mahfi Ayral; İnce Salih'i Toron Karacaoğlu; Kara Cemil'i ve Orhan'a "Hey, hemşerim..." diye seslenen şoförü Abdurrahman Palay; Kriko Kadir'i Agâh Hün; Mustafa Dayı'yı Vala Önengüt; Cemal'i Sadettin Erbil; Hüseyin Zan'ı ve "Maksat muhabbet. İki göbek de sen at" diyen sosyetiği Erdoğan Esenboğa; Vahit Volkan'ı Zafer Önen seslendirmiş.

Son sahnede İnce 'sizlere ömür'. Gecenin karanlığında kamyon ve gazeteler yanıyor. Kriko; "Bu yangını istemiyordum. Gazetenin ışığı başkadır. O bambaşka bir ışıktır." (Çekimlerde Sadri Alışık 'misafir olarak davet edilmiş' ve bin 500 liralık 'hurda kamyon' kullanılmış).  

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)