Sürgün
FİLMİN KONUSU
‘The Warsaw Concerto’ (Richard Addinsell). ‘Dangerous Moonlight’ın (1941) melodisi. Sevgilerini söyleyemeyen âşıklar. Suzidil; “Son defa çamaşırlarınızı kendi ellerimle ütüledim, Efendim.” Hilmi; “Aralarına ‘lavanta çiçeği’ de koydun mu?” Suzidil; “…” Hilmi; “Demek bu akşam yolculuk muhakkak öyl...  Devamını OkuDevamını Gizle
 YORUMLAR  (4)
2000 karakter kaldı
performer
14 yıl önce
mükemmel bir film.  devletin bu filmleri koruması lazım, fakat devletin kültür ve sanat elçisi TRT'de eski filmlerin yayınlanmaması devletin geçmiş ile pek alakası'nın olmadığının göstergesidir. 

mkurtsen
16 yıl önce
göknil bey kardeşim. Filmin konusunu gerçekten güzel uydurmuşsun. Senin uydurmanda muhteşem.

mkurtsen
16 yıl önce
İstanbul 17 Kasım 1922 Cuma istimbotlar Tophane Rıhtımından peş peşe kalktılar, açıkta demirli duran zırhlıya varmaları sadece birkaç dakikayı buldu, İskele indirildi ve istimbottan gemiye çıkan Vahideddin güverteye ayağını attığı anda askerler selama durdu. Son Hükümdarın 1275 gün süren (1918-1922)   ve ölümüyle bile noktalanamayan dönüşsüz yolculuğu başlamış oldu. Vahideddin tahta çıktığı zamanI. Dünya Savaşı sona ermiş ve 12 Ekim 1918 tarihinde Müttefik Donanması İstanbul'a demir  atmıştı. 30 Ekim 1918 tarihindede  Mondros Mütarekesi İmzalanmış ve İstanbul İşgal altına girmişti. O gün bütün İstanbul gazeteleri Vahideddin kaçtı diye başlıklarla çıktılar. İşte 1951 yılında Orhan M. Arıburnu'nun çektiği film bu gazete başlıkları ile başlıyor. Vahideddin deyince şu vatan hainliği meselesine değinmeden geçemeyeceğim.Hain miydi? Arkadaşlar siz dedelerinizden intikal etmiş 500-600 yıldır kullandığınız kendi toprağınıza ihanet edebilirmisiniz? Ben Sadece Sultan Vahidettin'in değil hükmettiği toprağın çocuğu olan hiçbir hükümdarın memleketine ihanetinin mümkün olabileceğini zannetmiyorum. Zira hükümdarlar iktidarın kendilerine Allah tarafından lutfedildiğine inanırlar. Başlarında bulundukları memleket Allah'ın onlara ihsanı olan bir mülktür ve  mülke ihanet diye bir kavram onlar için mevcut değildir. Kaçtı suçlaması ise ne dereceye kadar doğru.  Ankara Hükümetinin temsilcisi  Refet Paşa'nın  (Belen) bir akrabası yıllar sonra , Padişahı gitmeye ikna edebilmek için bizim paşa günlerce azmı dil dökmüştü. Kalırsanız çok kan akacak   efendimiz hiç olmazsa birkaç aylığına gidin, ortalık yatışınca payitahtınıza yeniden avdet buyurursunuz diye çok uğraştığını söylemişti. Birde şu var ki o zamanki Ankara hükümeti zor kullanarak Padişahı tahtan indirse belkide kan akacak padişahı halkın gözünde kahraman yapacaklardı. Onun gitmesine göz yumulduğu veya el altından teşvik ederek gitmesinin çabuklaştırıldığı akla yakın ihtimallerden.  Günümüzde aynı şeyler hükümet ve devlet politikası olarak düşünülmüyor mu? Her ne ise Sürgün Filmimizin kahramanı Vahideddin'in yaverlerinden Yüzbaşı Hilmi Bey(Orhan M. Arıburnu)ama kemalistlere laf söyletmeyen onlara vatan haini dedirtmeyen bir yaver, sadece onların yanıldığını düşünüyor.Kendi görüşünün doğruluğuna inanıyor. Kaçışın veya gidişin ardından rütbeleri sökülerek  Beyrut'a sürgün'e gönderiliyor.  Onu  vapurun kamarasındaki pencereden denizi seyrederken görüyoruz. Geri dönüşlerle iskelede kızı Seher(Ayla Karaca) ve kalfası ile vedalaşır, Kızına son sözleri inandığım yoldan ayrılmadım, Allah'da seni doğru yoldan ayırmasın olur Rütbelerinin sökülmesini ve arabasının önüne atlarak  tutuklanan kemalist oğlunun. kurtarılması için yakaran bir kadını hatırlar. Gemi Beyrut Limanına yanaştığında, B eyrut sen hakikaten çok güzel bir şehirsin. Ama bir vatan hainini sinende barındıracak kadar güzelmisin ? Der. Beyruoth Palas Otelin'e yerleşir. Parası bitince Otel'den Kovulur. Beyrut sokaklarında dolaşırken eski bir tanıdığa, kendine benzer birine rastladı. Dört tekerlekli bir gazoz arabasında sokaklarda  bağıra çağıra gazoz satan bu adam aynı semtte oturduklar eski polis, bir muhalif , bir hürriyet ve itilafçı  Etyemezli, çopur Apti idi. Apti'de onun gibi sürgündü Diğer sürgün arkadaşları, Şair Kenan, Harputlu Nuri Hoca, Daim Bey ile birlikte , Beyrut Müftüsünün inayetyle kendilerine verilen yarı yıkık metruk bir medresede kalıyorlardı. Hilmi Efendi karar verdi artık oda medresede onlarla kalacaktı.   Gazoz satıcılığından sonra inşaatlarda çalışmaya başlayan Hilmi Efendi Irgatbaşı Ermeni Boğos Ağa  (Adil Güldürücü) ile ahbab olur .Boğos Ağa Ut çalar eşi Virjin kanto söylemeketdir.Boğos Ağa Beyrut'ta Sürgün Hanedan Şehzade Keramettin Bey'den  toplantılarında şarkı söylemek için teklif alır. Yanında Hilmi Efendiyi'de götürür. Bir tavla partisi sonunda Şehzade ile dostluk kuran Hilmi Efendi Şehzadenin Kiraladığı köşk'te kslmaya başlar. Burada Suzidil Kalfa (Nedred Güvenç )ile birbirlerine aşık olurlar.Şehzade kızlarını Mısır Prensleri ile evlendirmek üzere Mısır'a giderler. İşsiz parasız çaresiz Hilmi Efendi'nin aşkı bu gidişle birlikte sona erer, şehzadenin eşyaları haczedilir, kalan borçlarda Hilmi Efendi'nin üzerinde kalır. İstanbul'da kızından paket ve mektuplar almaktadır. Kızı evlendiğini yazmaktadır. Oysa gerçek bambaşkadır. Kızı Tiyatrocu Kani (Renan Fosforoğlu) denen bir adamın eline düşmüş, kokaine alışmış,  yarı çıplak kanto söyleyip ,Sitti Nevbar ismiyle meşhur olmuş, Beyrut , Şam, Halep Gazino ve çay bahçelerinde dans edip şarkı söylemektedir.Bir taraftanda Tiyatrocu Kani'den kurtulma planları yapmaktadır. Beraber olduğu İrfan Bey ile İstanbul'a kaçmaya karar verirler. Ankara Mustafa Kemalpaşa  hükümeti sürgünlere af çıkarır. Bir bahçede  arkadaşları ile  neşe içinde oturan Hilmi Efendi  Halep''te bulunan Seher'in el ilanlarının dağıtıldığını görür.Arkadaşları ilanı bakması için Hilmi Efendiy'e verirler. Meşhur Türk Artisti Sitti Nevber onun kızımı yoksa ona çok benzeyen başka birisi mi?. Gece buluşunca hakikate öğrenecekti. Arkadaşları ,arap hovardaları ile Nevber'i izlemeye gidecek acı hakikati yorgun ve hasta kalbi kaldırabilecek mi? Şair Edebiyatçı ve Gazeteci Orhan M. Arıburnu gerçekten büyük bir yönetmenmiş. Ne yazıkki ondan elimizde çok az sayıda film kalmış. Zaten çok filmde çekmemiş. Elli yıllarda çektiği Sürgün ve Lejyon Dönüşü çok güzel filmler. Sürgün filmini elimde Refik Halid Karay'ın romanı ile birkaç kez izledim. Roman film ve bir iki ufak ayrıntı dışında bire bir örtüşüyor. Özellikle filmin başındaki vapur güvertesi sahnesi ile İrfan Bey'in Seher'i trenin penceresinden atma sahneleri gerçekten çok güzeldi. Filmi uyarlama yapan yeni yetme yönetmenlere salık veriyorum. Özellikle Yaprak Dökümü dizisinin yapımcı ve yönetmenlerine.

göknil
17 yıl önce
Eski Türk filmlerinden en iyisi.Genç kız ile genç bir çorbacıyı anlatıyor.Tek kelimeyle muhteşem.