Üye değil misiniz?
Aktivasyonunuzu tamamlamadınız!
Zaten bir hesabınız var mı?
Yıl | 1985 |
Ülke | |
Tür | Korku, Bilim Kurgu, Gerilim, Aksiyon |
Yönetmen | George A. Romero |
Senaryo | George A. Romero |
Süre (dk.) | 102 Dk. |
Anahtar Kelimeler | 80" Li Yıllar, Ceset, Cinayet, Helikopter, İnsan Eti, Kaçış, Kan Pıhtısı, Kapan, Kesik Baş, Kopmuş El, Kült Film, Ordu, Saldırı, Sığınak, Sirayet, Tuzak, Yamyam, Yüzbaşı, Zombi |
Firmalar |
Ölülerin günü(Day of the Dead), Diri diri göm(Buried Alive), Vahşi Irk(The Breed), ve Karantina(Quarantine) filmi mukayeseli yorumu:
Ölülerin günü(Day of the Dead): 1985 yapımı zamanını aşan kalitede kült bir korku filmi. Bu nedenle arşivimin en değerli parçası. Filmde bir virüs nedeni ile zombiye dönüşen insanlar ve bunlarla savaşan bir grup ordu mensubunun dramı yer alıyor. Dram ile korku öğelerini bir arada bulunduran film sayısı bir elin parmağını geçmez. Bu nedenle bu film çok değerli benim için. Film pek çok sahnesi ile 28 Gün Sonra adlı korku filmine esin kaynağı olmuştu. Konu neredeyse aynı. Ölülerin gününde Sarah(Lori Cardille)) ve ekibi zombiler yanında gaddar yüzbaşı ile de savaşmak zorunda. Çok yüksek egoda bencil bir adam. Sarah”ı bile tehdit ediyor. Bir yandan zombilerle savaşmak bir yandan da yüzbaşı ile savaşmak kadın için çok güç. Profesör Frenkestain lakablı ton ton amca ise zombilerin üzerinde deneyler yaparak onların eğitilebilir olduğunu ispatlamaya çalışıyor film boyu ama ömrü yetmiyor. Hasta yüzlü yüzbaşı onu öldürüyor. Zombilerle savaş kızışınca yüzbaşı, kadının ve adamlarının silahlarını alarak bir anlamda onları zombilerin içine atarak ölüme terk ediyor ancak Sarah helikopterle ve 2 arkadaşı ile kaçmayı başarıyor. Yüzbaşı ve yalakaları ise feci şekilde zombilere yem oluyor. Filmin akıllara kazınan sahnelerine gelince: Sarah”ın, zombiler tarafından kolu ısırılan arkadasının kolunu kestiği ve sarkan et parçalarını meşale ile yaktığı sahne. Yüzbaşıyı ele geçiren zombilerin onun önce boğazından ısırıp sonra başını gövdesinden ayırıp, parça parça yedikleri sahne. Tüm iç organların gösterildiği ve iştahla yendiği bu kanlı sahne filmin en iyi sahnelerinden. 1985 yapımı olan film devrin tüm özelliklerini yansıtıyor. Yarasa kollar, Dar paça yüksek bel kotlar, 80”lerin disco müziği. Diri diri gömde yer alan sert metal müzik rahatsız edebilir ama bu filmin müziği harika.
Diri diri göm(Buried Alive):Orta karar gerilim öğeleri bulunan, komik, erotik bir retro gerilim örneği. 6 kafadar kolejli, heyecanlı bir hafta sonu geçirmek için çölden geçerek bir kır evine gelirler. Vahşi ırkta da konu aynı iyi bir hafta sonu geçirmek için bilinmedik bir yeri keşfetmek. Neyse. Filme dönüyorum. 6 kafadar kır evine gelince hemen ölmeye başlayacak mı sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Kır evi Akıllara durgunluk veren seks oyunlarının oynandığı, erotizmin sınırlarının zorlandığı sevişme sahnelerinin yaşandığı bir eve dönüşüyor. Özellikle kızlardan Laura(Erin Reese) veJulie(Lindsey Scott)”ın çıplak şekilde gece yarısı dışarı çıkıp karanlıkta ileri geri koşup hırsızlık oyunu oynaması hayli ütopik geldi bana. Bir müddet sonra kolejli öğrencilerden Phil(Germaine De Leon) geçmişten gelen ve içlerinden ikisini diri diri gömmek isteyen bir ruh tarafından balta ile ikiye bölünmek suretiyle öldürülür. Sonra sıra Zane(Terence Jay)”a gelir o da balta ile suratı ikiye bölünerek öldürülür. Aslında kötü ruh öğrencilerden sadece Danny(Steve Sandvoss) ve Rene(Leah Rachel)”in kendisine akraba olması nedeni ile yüzyıllardır süre gelen bir lanet nedeni ile diri diri gömmek istiyor. Bu nedenle diğer masumların öldürülmesi manasız olmuş. Finalde iki öğrenci diri diri gömülerek lanetli çirkin ruh nihayet amacına ulaşıyor. Ancak dediğim gibi içinde yer alan güzel oyuncular arasında oynanan seks oyunları ve vücutlarını cömertçe sergilemeleri nedeni ile bu sıra dışı korku filminin içinde barındırdığı erotizme bayılacaksınız.
Vahşi Irk(The Breed): İzlediğiniz bir film şayet “Wes Crawen” yapımı ise ya filme bayılırsınız ya da nefret edersiniz. Başka bir ihtimal olmaz. Bu film bende harcadığım zaman kaybı dışında bir başka işe yaramadı. Zaten tanıtımında yer alan “Lost”un yıldızlarında Michelle Rodriguez”in başrolde yer aldığı…film” tabiri yeterince kafa karıştırıcıydı. Belli ki yapılan filme güvenilmemiş, filme oynayan kişilerin şöhretlerinden faydalanılmak istenmişti. Ama bu bile bu kötü filmi kurtarmaya yeterli olmadı.
Gizemli bir ada. Bu adaya mantıksız şekilde gelen ve vahşi bir şekilde ölen bir çift. Adaya daha sonra gelen ve kendi arkadaşlıklarını ve yaşamlarını sorgulayan 5 arkadaş. Asıl önemlisi buranın gerçek sahipleri yani üzerlerinde yapılan deneyler sonucu aşırı hassasiyet kazanmış zeki köpekler… Buraya kadar şer şey güzel ancak yavaş işleyen seyri ile film izleyeni boğuyor. Ne bir atraksiyon var ne de bir gerilim. Gerilim adına filmde göze çarpan iki nokta vardı biri Nicki(Michelle Rodriguez)”in bacağına kazara saplanan ok ve kız arkadaşı Sara(Taryn Manning)”in köpekle boğuştuğu esnada çatı katından düşüp köpekle beraber, hemen yerde bulunan uzun sivri çubuğa saplanmasıydı.
Filmde yer alan bir otobüs dolusu köpek var ama öylece havlayıp saldırıyorlar. Bu köpek nüfusu daha mantıklı şakilde senaryolaştırılsaydı belki filmi kurtarabilirdi ama oraya buraya saldıran köpekler korkutmak ve germekten çok sinirlerimi bozdu hepsi bu. Olmamış. Kötü
Karantina(Quarantine):Kalp krizine yol açabilecek kalitede, her anında insanın aklını başından alan sahnelerle dolu dinamik bir gerilim-korku filmi. Tür açısından 20008-20009 yılı pek bir bereketsiz geçmişti ki bu film korku türü olarak imdadıma yetişti.
Los Angeles”ta mühürlenmiş bir apartman dairesi. Apartman dairesinde bulunan bir kameraman gazeteci muhabir Kız Angela Vidal(Jennifer Carperter) ile kameramanı Scott Percival(Steve Harris), Polisler, İtfaiye grubu ve apartman sakinleri. Filmin hemen başında apartmanda bağıran kadına yardım için yanına gidiliyor. Ağzından köpükler akan bu kadın polisin boğazını ısırıp büyük bir parçayı koparıyor. Polis hemen aşağıya indiriliyor ve o anda kapıların kapandığı apartmanın karantinaya alındığı anlaşılıyor. Tüm görünenlerin ise bir muhabir kamerasından yansıması oldukça gizemli ve merak uyandırıcı. Yaralı polisle uğraşırken yukardan itfaiyecilerden George Fletcher(Johnathon Schaech)”in apartman zeminine çakıldığını görüyoruz.
Üst kata çıkınca bir başka daireye giriliyor ve yine ağzından köpükler gelen bir kadın bu kez kameramana saldırıyor. Kameraman, kamera ile vura vura kadını öldürüyor. Daireden kaçan kedi büyüklüğündeki fare de cabası. Apartmanda yer alan veteriner bir sakin duruma kuduz teşhisi koyuyor. Ancak bu kadar hızlı yayılmasını da açıklayamıyor.
İçerde yer alan insanlar kapılara ve pencerelere yaklaşınca hemen dışarıdan uyarı geliyor ve karşılarına keskin nişancılar çıkıyor. Elektriklerde kesiliyor. Cep telefonları da devre dışı bırakılıyor. Bu kurt kapanında yer alan bireyler dışarıdan içeri giren Nükleer Biyolojik Kimyasal Saldırı Uzmanı ile rahatlasa da o Fletcher”in beyninden parça alırken, ısırılmaktan kurtulamıyor. Isırılan herkes çevresindekini ısırarak hastalığı yayıyor. Sağlam kalanlar ise hasta olanları akla hayale gelmeyecek şekilde öldürerek onlardan kurtuluyor. Ancak virüsü taşıyanlar çok hızlı ve kana susamış gibiler. Baş etmek güç.
Filmin finalinde sağ kalan sadece muhabir Angela ve kameramanı görüyoruz. Apartmanın en üst katına saklanıyorlar. Ancak elektrik olmadığı için o panikle kameranın yanıp sönen ışığında hareket etmek çok güç. Muhabir kız korkudan bağırıp sayıklıyor. Sürekli titriyor. İçeri girildiğinde pislik dolu ve kafes içinde farelerle dolu bir daire ile karşılaşıyorlar. Kafesler o denli çok yürümekte zorlanıyorlar. Bir de masaların üzerinde ve duvarlarda bu hastalığa ilişkin virüsü yayan tarikata ilişkin gazete küpürleri göze çarpıyor. Tam kurtulduklarına sevinirken Kameraman, Kameraya bir şeyin dokunduğunu söylüyor ve termal kamerayı açıyor. Aman Allahım o da ne öyle. Yarı insan yarı hayvan, yarı erkek yarı dişi çirkin bir yaratık karşılarına çıkıyor. Korkudan ağzı kenetlenen muhabir kız sabit bir yerde kalıyor. Yaratık muhabiri hissedip elindeki çekiçle onu öldürüyor. Yere düşen kameradan da muhabir kızın korku dolu bakışlarını ve yerde sürüklenişini görüyoruz son olarak.
Bu film gerilim-korku adına ders verici nitelikte. Yaşananların bir muhabir kamerasından görünüyor olması da filmi aşırı gerçekçi kılmış. Gerçekten çok beğendim ve etkilendim. Vahşi Irk(The Breed), Diri diri göm(Buried Alive) de olmayan gerilim unsurları burada insanın kanını donduracak dozda diyebilirim.