Aliki Vuyuklaki (Aliki Vouglouklaki)

Doğum Yeri : Yunanistan
Doğum Tarihi :
20 Temmuz 1934
Ölüm :
1996-07-23
İlgili Filmler
Busra_Yldz
7 Haziran 2018 16:50Filiz Akın'ın Yunan şubesi resmen. Ama Filiz Akın'dan 9 yaş büyükmüş. Beraber bir film çekseler güzel olurdu ama. Hatta filmin konusu şey olabilirdi Filiz Akın'ın filmdeki annesi Yunan bir adamla evlenip o adamdan sonra boşanabilirdi annesine doktorlar ikizlerden birisi öldü diye yalan söylenip babası kızlardan birisini alıp Yunanistana götürebilirdi. Yanı ikizlerden birisi Yunanistanda diğeri Türkiye'de birbirlerinden habersiz büyürlerdi. Aradan yıllar geçtikten sonra babası hastalanıp Yunanistandayken kızına her şeyi açıklayabilirdi. "Senin bir ikizin bir de annen var onlar ölmediler Türkiyede yaşıyorlar." Sonra ise Aliki kardeşini ve annesini bulmak için Istanbul'a gelirdi filan güzel olurdu bence.O yıllarda yaşayan bir senarist veya yapimcı olsaydım mutlaka çekerdim bu hikayeye bir film. Ama malum yaşımız tutmuyor daha çok genciz :)
Cevap Yazerhaab
10 Nisan 2017 05:05Toprağı bol olsun gerçekten müthiş tatlı bir kadınmış. Türk Sinemasında devam etseydi Filiz Akın asla popüler olamazdı. Yunan sineması için bir şansmış kendisi resmen. Steteskopa alo çektiği sahnede kahkaha attırdı bana:) o mimikler, o sevimlilik, o pozitiflik... Filiz Akın çok sönük kaldı gözümde.
Cevap YazMGUNAY
12 Aralık 2016 10:43Ülkemizde Filiz Akın'la ikiz kardeşler adı altında bir film çekilebilirdi. Büyük bir kayıp olmuş.
Cevap YazKaptan34
18 Ağustos 2016 20:16Çok tatlı çok güzel çok yetenekli çok başarılı bir oyuncu aslında türk sinemasında bir çok filmde rol alsaydmış çok daha başarılı seyif zevki filmler ortaya çıkarmış küçük tatlı şımarık öğrenci rolleri onun olmalıydı filiz Akın kolejli Kızın Aşkı filmindeki rolü benzer oyunculuk sergilemiş
Cevap YazLalegül34
15 Ocak 2014 19:20yunan sinemasının güzeller güzel oyuncusu Aliki Vuyuklaki çok çok başarılı bir oyuncu filmin her karesi ayrı güzel öğrenci rolüü adeta biçilen kaftan gibi olmuş
Cevap Yazneconeco
17 Şubat 2010 21:35Ne vakit geçmiş zaman fotoğraflarına yıkılsam, solmuş fotoğraflardan gözbebeklerime hep Siirt akar. Mevsimlerin takma adlar gibi topal bir ömür yaşadığı "boydanboya zakkum" Siirt.Benim Siirtim: Kabuk tutmayan bir falçata yarası gibi özleme uzanan akrep sıcakları. Yıldızların Kaptanzâde Ali Rızaya şarkılar söylediği çöl rüzgârı geceler. Geleceğe ıssız ağıtlardan silâhlanan o mor dağların arkasından saçılan ay ışığı. Zivzikin aşka aç memeler kadar şeffaf narından damlayan şurup kırmızısı. Eski âyinlerde unutulan Tillonun hasreti bıttım. Toprağı çıplak Belevnanın yoksul şiiri incir. Şafı traşlı mahalle arkadaşlarımın "cine cine" çığlıklarıyla başlayan "dehliç" akşamları. "Cas" malzemeli her evden şekerli kokusu yükselen "rayuşu meketip" tatlısının "Ahadul Hulu" günü. Ve, "vardıl sıfor" çiçeklerinin yabanî sarısı. En çok da işte bu yabanî sarıdan kanamıştı benim Siirtim, çocuk kalbimin ırmaklarına.Harakoldan, Terazinden, Beknoviden ve Kalamstan Botan ve Reşan arasındaki tepelerin insan sesli yamaçlarına sarkan yabanî sarıda bütün sözcükler kırılıp, uzaklardaki yakınıma, Ege Denizene karışırdı, gölgede 40 derece sürgün bedenlerimizi ısırırken. Hüzne kil gibi dağılan gölge, "dergah" önlerinden, "hauş" genişliklerinden ve taş döşemeli "behu" serinliklerinden çekilip, yerini lâcivert gecelere beyaz bir gelin gibi uzanan "rüzgârı saralı" Siirte bıraktığında ise, "şilen" niyetine ekilen çiçeklerin sihirli kokusuyla Ege Denizinin diğer tarafından bir lavta sesi yükselirdi. Aliki Vuyuklakiye hasretimin "vardıl sıfor" yabanî sarısını tıngırtatan bir lavta sesi.Aliki Vuyuklaki, ah: Kızılcahamamın çam yeşili sokaklarında ceplerimden misket çalan "fındık kurdu" arkadaşımdın sen. Sonra, benim ilk "fettan" sevgilim oldun. Daha sonra da, "sıralardaki heyecanlar" uğruna dudak kıvrımlarından gülen Orhan Günşiray için beni aldatan ilk kadın.Yeşilçam Sokağında, tombul bedenleri buğday tenlilerimizin jön sevgililerini ayartan, badem gözlü kuyruklu sürmelilerimizin mutlu yuvalarını yıkan, mevzun kalçalarında mülk sallayanlarımızın gazozlarına uyku ilâcı karıştıran veya iri memelerinden işvelenen sultanlarımızı Ahmet Tarık Tekçenin yatağına düşüren "sarışın kötü kadın" geleneğini yıkmış olabilirdin ama, sen bana Suzan Avcının Cüneyt Arkına yapmadığını yapmıştın; beni Orhan Günşiray hüviyetli bir "dolandırıcılar şahı" ile aldatıp, rüyalarımı uykularımdan silmekle: Ahh Aliki Vuyuklaki, ah.Aliki Vuyuklaki, ah: Beyaz soket çoraplarınla, dizlerinin üç parmak üstüne kadar inen blömarin önlüğünle ve göğsüne bastırdığın okul kitaplarınla perdelere yayıldığın o güzel günlerde, çocukluğumu yaralamanı Atinalı bir kolej kızının şımarık saçmalığı sanıyordum. Ama, değilmiş. Çünkü, asıl saçmalığın, sarı saçlarındaki kahkahaları bize, bizi de sarı saçlarındaki kahkahalara küstüren kararnameler, muahedenameler, ihtilafnameler ve mukavelenameler olduğunu, yıllar "belde 7.65 mmlik bir tabanca" gençliğime yuvarlandığında kavrayabildim. "Sağapo be Aliki" çığlıkları, fener alayları gibi geçtikten sonra aramızdan. Begonyalar Galatanın, hüsnüyusuflar Samatyanın, küpeçiçekleri Ağvanın komşusuz evlerinde kuruduktan sonra. Oysa sen, asfalta beyaz tebeşirle çizilmiş seksek karelerinin üstünde zıplarken, hepimizi aşka götürmüştün.Afişlerde Fındık Kurdu mu, Fettan Kız mı, yoksa Sıralardaki Heyecanlar mı vardı, hatırlayamıyorum ama, gözlerindeki muzipliği gazoz arası gelmeden nasıl "vovvv" diye koparıverdiklerine pır pır kalbimden, hep şaştım. Sen Kahpe Yunanoluvermiştin ansızın saçmalarda sevgilim, kurtlarla dans eden 1964 kışında. Matbaa mürekkebi karası bütün uğursuzların bile Aliki Vuyuklaki sayıldığı çam yeşili Kızılcahamam parantezimde. Seni sarışın yarınlarımızdan kovmamız "Vatandaş Türkçe Konuş" saçmalığıyla buyrulmuştu bize, klemesk yağıyla burulmuş wilhelm bıyıklı yeni maceralarımızda Kovduk ve yalnızlarda kaldık. Seninle birlikte en güzel komşularımızı da kovduk. Şapkacı Yorgi Russosu, gazeteci Stefanos Papadoupulosu, kırtasiyeci Yorgo Citurusu, fotoğrafçı Mathess Kaloumenoyu, kendisi gibi çok yaşlı kediciğine "Ela do Arapopulo, ela do" diye seslenen çınar gölgesi Evgeniya Ninemizi bile kovduk suyun öte yanına.İçimizdeki sizi kovduk ama, rahatlayamadık. Her yerde ve her şeyde siz Aliki Vuyuklaki olarak karşıma çıktınız. En çok da akreplerin intihara yattığı unutulmuşluğun Hilmi Yavuz çölünde. Yıldızları şarap rengi gecelerde Aliki Vuyuklakisiz Yeşilçam Sokağının siyah & beyaz çoraklaşmasını seyrettim Siirtte. Botan delirdirçe, şapkacı Yorgi Russosun boş dükkânından yükselen hüzzam bir şarkının esintisini hissettim esmer tenimde. Gazeteci Stefanos Papadoupulosun bir menekşe gibi ezildiğini duydum Herakoldan. Terazinde, kırtasiyeci Yorgo Citirusun suyun bizden tarafında kalan hayâllerini küskün bulutların sildiğini gördüm. Fotoğrafçı Mathess Kaloumenonun ayak seslerini solgun fotoğraflarda ıssız bahçelere çekilirken dinledim Beknovide. Kalamsta, Evgeniya Nine ile Arapopulonun uzak yakınlarda birbirlerine hasret ölümlerine ağladım.Ne var ki, zaman, "vardıl sıfor" sarısında akmadı nüfus cüzdanıma. Vişne reçeli kırmızısından sokaklara düştüm, kan sızan bir konsol aynasına saçıldı bütün misketlerim Suadiyede: Aliki Vuyuklaki çürük dişimdi, kaçak gece vızıltılarında önce Onu çektirdim. Pederşahtan yaralı Yorgi Russosu eylül denizlerinde boğdum bostancıbaşı ellerimle. Sesi yok soluğu var Stefanos Papadoupulosu kurşuna döktüm, erittim italik kardeşlik yazılarını çugaşvil bıyıklarıma. Yorgo Citirusu "Tek Yol Devrim" karasına boyadım, duvarlardan yükseldim kara sineklerin hafifliğiyle yıldızsız semâya. Mathess Kaloumenonun fotoğraflarından tarafsız ölüm figürleri makasladım zalim gözlerimle. Evgeniya Nine ile Arapopuloyu köstekli zamanların âyinine gömdüm, tenhalarda kutsal ölümle buluşabilmek için.Kirli bir fransız onlusunun şehvetle düşen tetiğinde unuttum hepsini. Unuttum ve pusularla sevişen bizim nesil boşluklarından anason kokulu sofraların belleksiz boşluğuna yuvarlandım, unutularak hazandide yıllarda. Artık kimse hatırlamak istemiyor beni. Denizlerden çıkıp gelmiştim ama, hiçbir zaman resimlerim "Denizler gibi" duvarlara asılmayacak. Mezarı ziyaret edilecek bir ölü de olmayacağım: Unutulmak kadîm unutmak ihanetinin bedeli değil midir zaten?Şimdi o kirpi saçlı eski çocuğun zayinden verilme "aile babası" yeni hüviyetimle, kaybettiğim çocukluğumu tekrar tekrar bulacakmışımcasına beyaz saçlarımdan yollara çıkıyorum durmadan. Hep mahur karşıdan, nedense hep de Temmuz cehennemlerinde, Lesvosun, Chiosun, Sâmosun, Kâlimnosun, Kosun ve Rodosun ışıl ışıl gerdanlıklarına bakarken tuz kokan balıkçılardan bütün unuttuklarımı geri istiyorum. Sahi, bu kaçıncı Temmuz Stratos Pogioumitzisin santuruna takılan? Bilemiyorum ama, Lesvosun sulu sarı çakan ışıkları, hadım poyraza inat, incir sütü beyazındaki rakı kadehimde yüzüyor yine. Odysseas Elitisin adasında, Manta-mâdosun ve Ayiâsosun şarapla yıkanmış ihtiyar delikanlıları ateşi küllenmemiş direniş şarkıları söylerlerken mehtaba, ben haritalara işaretlenmemiş zeytunî bir köyde Aliki Vuyuklakinin ölüm haberiyle yeniden doğuyorum çocukluğuma.Gözlerim kamaşıyor samanyoluna bakmaktan. Bergamadan göçme Ayiâssoslu ihtiyar bir partizanın tütün çatlağı sesinden yükselen Aliki Vuyuklakinin zeytinleri öksüz bademleri yoksul bırakan döşeğine bakmaktan, gözlerim kamaşıyor. Orada hepsini görüyorum, Yorgi Russosu, Stefanos Papadoupulosu, Yorgo Citirusu, Mathess Kaloumenoyu. Gülüyorlar bana, bıraktıkları begonyalarını, hüsnüyusuflarını, küpeçiçeklerini geri isterlerken. Bir gülmeyen Evgeniya Nine var, çınar gölgesi. Hâlâ elinde süt kâsesi "Ela do Arapopulo, ele do" diye sesleniyor.Gömleğimin düğmelerini koparırcasına açıyorum, boncuk boncuk bir ter seliyle Denizköy mavisinden coğrafyasız zümrüt yeşiline akarken: Uyku bu, leylâksı kanatlarındaki meltem serinliğiyle bedenimi saran uyku. Hareli zümrüt yeşiline irili ufaklı yıldızlar yağıyor, Panaia Eleusa İkonasından saçılan yıldızlar. Hepsinin Küçük Asyada kalan bir adı var. En küçükleri, en parlakları Hacı Stefanu ailesinden Konstantin. Muğlada evine ve kedisine hasretini sayıklaya sayıklaya 5 yaşında difteriden ölen Minik Kosta. Bir kedi yavrusunun patisiyle 42 yıl sonrasına uzanıp 1964 yılının bütün saçmalarını bir bir siliyor Minik Kosta, şoven tarih tebeşir tozu misali dökülüyor hareli zümrüt yeşilinden.Rüya: Kanaviçe geometri, demografik çığlık. Ölüm, ipek terlikli adımlarıyla gidiyor çabucak oradan. Ve, kül tadında, unutulanların raksı başlıyor, Konstantin Stefanunun hediyesi bu tarihsiz fotoğrafta, inkâra zarif bir veda mektubu gibi: Aliki Vuyuklaki, samanyoluna çizilmiş seksek karelerinin üstünde zıplayarak, kirazgülü dönüyor bana. Şapkacı Yorgi Russos, o muntazam susuşun hüznü, Pera şapkalarında ertelenmiş bohem kahkahalarını büyütmeye başlıyor yeniden. Gazeteci Stefanos Papadoupulos, dağılan islâmbol akşamlara oyuk rumî çöller yazıyor son defa. Fotoğrafçı Mathess Kaloumeno, siyah çiçeklerin koynuna sığınanların fotoğraflarına lavanta kokusu serpiyor. Evgeniya Nine, Arapopulonun kırçıl gülüşlü gözlerinden 5 yaşında evine ve kedisine hasret ölen çocuklara süt içiriyor.Ansızın Konstantin Stefau yıldızı kayboluyor kanaviçe geometriden, uyanmak istememenin körleşmesiyle uyanıyorum Kıbrıstaki kanlı çatışmanın kuduz bir köpek gibi soluyan radyo haberine. Ürkek sarı kaçak yıldızlar dostlarım şimdi semâda, git git varılmayan kıyışız bir denize Poseidonun altın arabasıyla kaçan: Eminim, az önce iki kalbim birden vardı, biri artık onlara deniz feneri.Şoven tarih, saçma tarih, düş yakamdan; ben Aliki Vuyuklaki ile yeniden aşka pervane olacağım. Taner Ay
Cevap Yazcapone
3 Eylül 2008 17:43Yunan sinemasının unutulmaz kadın oyuncusu.Gül Tuna'nında dediği Filiz Akın'la ileri derecede benzeşirler.Hatta kendisinin oynadığı kendi ülkesi Yunanistan'da gişe rekorları olan Dayak Cennetten Çıkma filmi bizde Filiz Akın'ın başrol Çıtkırıldım'la birebir kopyadır.Hatta Filiz Akın'ın Atina'ya yolu düştüğünde Yunanlılar onu Aliki Vuyuklaki zannederek ona Aliki diye seslenmiş ve resim istemiştir
Cevap YazGül Tuna
3 Nisan 2008 23:13filiz akina ikizi gibi benzeyen bir aktris siralardaki heyecanlar filminden taniyorum cok hos ve tatli bir bayan
Cevap Yaz