Macit Koper, Anayurt Oteli ve kendisi hakkındaki sorularımızı yanıtladı
02 Haziran 2017

Hepimiz sizi iyi tanıyoruz ama sinemaya geçiş sürecinizi duymak isteriz. Nasıl oyuncu olmaya karar verdiniz ve oldunuz?

  • Tiyatro'ya lise yıllarında başladım. Aynı yıllarda Beşiktaş Halk Evi'nde, önce oranın yaşlı müdavimleriyle sonra da kendi kurduğumuz genç bir ekiple tiyatro öğrenmeye başladık. Daha sonra L.C.C Tiyatro Okulunda Muhsin Ertuğrul, Beklan Algan, Ayla Algan ve Haldun Taner hocalarım oldular. Oyunculukla ilgili temel eğitimim bu okulda şekillendi. Sinemaya geçişim (ki buna "sinemaya atılışım" da denilebilir), Yavuz Özkan'ın bir oyunu sayesinde oldu. Bir gün beni Atıl Yılmaz'ın çektiği bir filmin setine bırakıp gitti. O gün bayağı ciddi bir rolle sinemaya başlamış oldum. Bir yanımda her zaman tiyatro olduğu için, "sinemaya başlamak" deyişi bana pek uygun değil aslında. Hep tiyatrocu olarak vardım ve sinema hep aralara girip çıktı ama " oyuncu olmak" için hala çalışıyorum.

 Anayurt Oteli'ne dahil olma ve Ömer Kavur ile tanışma süreciniz nasil gelişti?

  • Ömer Kavur'u, daha önce tanıştığım ve filmlerinde oynadığım Atıf Yılmaz sayesinde tanıyordum zaten. Bu tanışıklık, birlikte yenen yemeklerde yapılan muhabbetler, sinemaya pek bulaşmayan konuşmalar çerçevesindeydi. Esas tanışmamız Anayurt Oteli için yaptığımız ilk konuşmada başlayıp bunu takip eden çekimler sırasında gelişti. Gizliden gizliye birbirini tartan, birbirinden sinema adına daha fazla ne isteyebileceğinin hesabını yapan, sözde çaktırmadan birbirini izleyen bir süreçti bu. Benim için oldukça öğretici ve dostluğa dönüşen bir serüvendi. Anayurt Oteli'nden sonra birlikte senaryolar da yazdık. 

Ömer Kavur sinemanın yaratıcı yönetmenlerinden biri. Onunla çalışmak nasıldı?

  • Ömer, sete çıkmadan önce, filmi büyük ölçüde kafasında şekillendiren, bu yüzden de mekan araştırmasına uzun zaman ayıran ve buna çok önem veren bir yönetmendi. Filmin herhangi bir sahnesini çekmeden önce onu hissetmek, dahası bir izleyici gibi görmek istiyordu. Sahnenin nasıl algılanacağını düşünmekten çok, nasıl algılanması gerektiğini tasarlıyordu, bu benim saptamam. Fazla konuşmazdı, bu yüzden ne cins hayaller kurduğunu anlamak güçtü. Birlikte çalışırken, birbirimizi anlamaya çalışarak bol bol susardık. En çok da senaryo çalışmalarımızda... Anımsıyorum, pencereden dışarı bakarak sustuğumuz ve bir sahnenin nasıl olması gerektiğini saatlerce- isterseniz inanmayın bazen günlerce- düşündüğümüzü. Çok eğlenceli bir adam değildi Ömer, onun yanında istediğiniz kadar yalnız kalabilirdiniz.
  • Ömer çok erken terketti bizi. Anayurt Oteli ile başladığı, sinemamızın yüzünü değiştirecek harekete nerdeyse öncülük ettiği en yaratıcı dönemindeyken. Sinemada politikanın belirgin hale gelmemesi gerektiğini düşünmüştü hep bildiğim kadarıyla. Senaryosunu yine birlikte yazdığımız ve ölümün çekmesine izin vermediği "Kardeş" adlı film bu düşüncesinin bir adım ötesinde, bir Türk ve bir Kürt iki kardeşin öyküsüdür. 

Anayurt Oteli ve Zebercet karakteri hem edebiyat hem sinemamiz için cok önemli. Siz neler demek istersiniz? Karakter ile özdeşleşmek zor oldu mu?

  • Yusuf Atılgan'ın - yanlış anlaşılmasından çekinerek söylüyorum- Zebercet'i yazarken, bizzat kendisinden -Yusuf Atılgan'dan- çok yararlandığını düşünüyorum. Bir oyuncunun bir karakter yaratırken çoğu zaman yaptığı şeydir bu. İçimizdeki her türlü eksiği, yanlışı ve pisliği rolün uygun yerine, karakterle uyuşan bölgesine koyarız biz, elbette iyiliği ve her türlü değerli duyguyu da. Bu arada izleyicinin bizim hakkımızda, kendimizden ne koyduğumuzu bilmediği için, iyi ya da kötü düşünmeyeceğini biliriz. Bir romancı da yeri geldiğinde kendi karakterini bir roman kahramanına ya da bir kaçına bile isteye ya da farkında olmadan yükleyiverir. Yalnızlık, iletişimsizlik, iletişim bozukluğu, aşağılık kompleksi gibi özellikleri, çoğu zaman kendimize yakıştıramasak da büyük bir çoğunluğumuz tanıyoruz, taşıyoruz. Okurken ya da izlerken ona yabancılayarak, çoğu zaman reddederek bakıyoruz ama, Zebercet neredeyse ulusal kimliğimizin aynasıdır. Yusuf Atılgan Anayurt Oteli ile tamamlanmamış kimliğimize, reddettiğimiz fakat her gün biraz daha içine battığımız nevroz'a ışık tutmuştur.

Film Başka Sinema aracılığıyla ve yenilenen versiyonuyla tekrar gösterimde. Bu da çok kıymetli bir durum. Hem restore edilmesi hem vizyon görmesi. Siz ne dersiniz?

  • Dediğiniz gibi, filmin yenilenip tekrar vizyon görmesi, özellikle genç kuşağın filmle karşılaşması açısından önemli. Bakalım otuz yıl önce çekilmiş bir film, günümüzün dişe dokunur filmleri arasında, özellikle gençler tarafından nasıl bir yere konulacak.

Eski ve yeni Türk Sineması arasında sizce ne gibi farklılıklar var? İyi ya da kötü gördüğünüz yanlar nelerdir?

  • Evet, soru tam zamanında geldi. Bir öncekinin devamı niteliğinde olacak çünkü. Sinemamızın çok yaratıcı ve sanatsal bir çizgide olduğunu söyleyemeyeceğim. Ancak, bu yolda bir sürü çabanın olduğunu söyleyebilirim. Önce şunu söyleyelim; Türk Sineması, sinemadan para kazanıp o parayı yine sinemaya yatırmayan yapımcılar, sinemaya destek olmanın bir memleket meselesi olduğunu bir türlü anlamayan Kültür Bakanlıkları ve yeteneklerini soytarılığa yatıran sinemacılar tarafından geri bıraktırılmıştır. Yetmişler sonrasında genç yönetmenlerin kendi filmlerini kendilerinin kotarması sinemamıza bir dinamizm getirmiş, ancak sinema sektörü denen güdük kalmış alanın gelişmesine katkıda bulunamamıştır. Hep iki kanalda akmıştır Türk sineması. Bir: İzleyicinin pek bir şeyden anlamayacağını hesap eden, kaba komediyle tarifsiz dramı harmanlayan bir akım, ki günümüzde yeteneğini sırf bu alanda para kazanmak için kullanan kimi oyuncuların tekeline teslim edilmiştir. İki: Öteden beri sinemayı bir sanat dalı olarak bellemiş ve bu yolda karınca kaderince çaba harcamış ve harcamakta olan bir akım. Her iki akımın da eğitimi artık sinemadan değil, televizyondan beslenmekte. Bu kara kutudan nem kapmamak için ne kadar çaba harcansa da,  belki de davranışçı bir psikolojiyle onun kriterleri, seyirci algısına yönelik kurallarına bağımlı kalınmıştır, kalınmaktadır. 

Eskiden imkanlar daha kısıtlıyken daha büyük filmler ortaya çıkıyordu. Bunun sebebi sizce nedir?

  • Türk Sinemasını imkanları hiç bir zaman büyük olmadı. Her zaman milimi milimine hesaplarla yapıldı, yapılıyor Türk Filmleri. Sebep, ortada sinema yapmak için örgütlenmiş, gelişmiş bir sinema sektörünün olmaması. Artık sinemamızda her türlü üretici kendisini kurtarma hesabındadır, dandik film yapanlar da, sanat filmlerine falan soyunanlar da... Devletin sanata bakışı falan duruma bir renk, bir gelecek umudu yaratabilir, diyeceğim ama.. o devlet nerede acaba?

O yıllarda Serra Yılmaz'la çalışmak nasıldı? 

  • Serra ile Anayurt'tan önce Dostlar Tiyatrosu'nda da birlikte çalışmıştık. Ondan sonra yolumuz fimlerde kesişmedi. Sadece iyi bir oyuncu değildir o, cennetten kovulup aramıza karışmış bir cin'dir.

Kitap hakkında neler düşünüyorsunuz? Filmden önce okumuş muydunuz? 

  • "Anayurt Oteli" romanı, değil mi? "Okumuştum" demek yetmez, çünkü Ömer'den Zebercet rolü teklifini almadan en çok bir ay önce falan okumuştum. Öyküsünü bir sürü yerde anlattığım için tekrar etmeyeceğim, Ömer beni aramadan önce bu rolü oynayacağımı biliyordum. Ömer bile bilmiyordu daha.

    Nasıl yani diyeceksini? Bayağı yani.. Biliyordum.. Çok da fazla inanmam öyle "içine doğmak" gibi şeylere ama.. öyle bir şey işte biliyordum.. Neyse, sonuçta tekliften önce kitabı okumuştum. Aylak Adam'ı da okumuştum. Aylak Adam'ı hala birilerinin neden film yapmadığını da anlamış değilim.

Bir roman uyarlaması olarak filmi nasıl buluyorsunuz?

  • Anayurt'u sinemaya uyarlayan Ömer'in dehasıdır. Uyarlaması oldukça zor bir romandır Anayurt Oteli. Yusuf Atılgan'ın da olurunu aldı üstelik. Genel olarak kabul gördü, övüldü bu uyarlama. Ancak, benim en sevdiğim yazarlardan biri, Enis Batur, bir dizi eleştirisini yazmıştı, anımsıyorum. Roman uyarlamaları pek çok eleştiri toplayan bir uygulamadır. Özellikle romanı okuyup baştacı etmiş olanlar, filmdeki her şeyin romandakinin kopyası olmasını isterler. Oysa roman başka, film ise başka sanat dallarının ürünleridir ve her sanat dalı, uyarlama da olsa kendi kurallarıyla hareket etmeyi seçer. Bunun dışında, seçilen romandan, uyarlama sonucunda, aynı amaca yönelik bambaşka bir sonuç alınabilir. Bu da yaratıcılığın yollarından biridir.

Son olarak okuyuculara/sinemaseverlere söylemek istediğiniz ne varsa alalım ve teşekkür edelim efendim?

  • Sinemaseverler sinemaya gitsinler lütfen. İyi filmleri doldurup, onlardan bol bol yapılmasını istesinler. Film yapımcılarına, üreticilerine algı ve farkındalık sorunu çekmediklerini kanıtlasınlar. Böylece televizyon estetiğinin sinema estetiğini ele geçirmesine engel olup, yaratıcıların da bu yola girmesini sağlasınlar. Buyurun, top sizde sayın izleyiciler...

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)