“Bırakın Savcı Bey, adalet biraz da kendi kendine yerini bulsun.” Adaletin ‘kendi kendine de olsa tecelli edeceği’ film boyunca üç kez tekrarlanıyor. Ama bu, en azından Macit için geçerli değil.
24 Aralık 2016

"Bırakın Savcı Bey, adalet biraz da kendi kendine yerini bulsun." Adaletin 'kendi kendine de olsa tecelli edeceği' film boyunca üç kez tekrarlanıyor. Ama bu, en azından Macit için geçerli değil. Doktor'un karısıyla olan beraberliği, ölümlere neden olacaktır. Tanıştıkları gün, nişanlısı Haluk'un yanında Filiz'in omzunu öpmeye, Eski Köprü'nün orda "Artık ne desen boş. Uğraştırma beni" diyerek saldırmaya kalkıyor! Cezası çekilmemiş günahlar insanın içini yer, ömrünü hapishaneden beter eder! Macit, bu duygusallıktan çok uzak. Filmin sonunda sanki hiçbir şey olmamış gibi, eli cebinde, kahramanlarımızın ardı sıra yürümekteydi! Böylesine pervasız.

Ekim-Kasım, 1962'de çekilen 'Şehvet Uçurumları', 10 Nisan 1963, Çarşamba günü (Beyoğlu) 'Yeni Taksim', (Pangaltı) 'İnci', (Aksaray) 'Bulvar', (Sultanahmet) 'Alemdar', (Eyüp) 'Melek', (Balat) 'Millî', (Kadıköy) 'Yurt' sinemalarında gösterime girmiş. 1961 Adalar Güzeli Yarışması ikincisi Mine Soley'in ilk filmi. Enver Orhon da uzun bir aradan sonra kamera karşısında.

Mersin'e bağlı sahil köyü. 'Karıncanın, kıyıdan su içebileceği durgunlukta' bir deniz. Yöre sakinleri de öyle. 'Balıktan başka hiçbir canlı ile uğraşmıyorlar'.

Denizden çıkarılan bir ceset bu dinginliği bozacaktır; Doktor Nejat!

Sadettin Erbil'in fondaki sesi; "Bu, zaten beklenen, geç kalmış bir ölüydü... Zavallı ölü, senin sonun daha bir gün evvelden hazırlanmıştı." Karısının 'korkunç şekilde boğulması' da bir gün önce!

fdhzdfjdfj

Kimse tanımak istemez böyle bir aileyi. Pek namlıydı, 'orta malı' olarak bilinirdi Jale! Kocasının yataktaki eksikliğini arkadaşı Macit gideriyor! Bir başka arkadaş, Salim de 'entelektüel' yardımcı.

Çevredeki balıkçılardan Halil'in güzel kız Filiz, liseyi bitirmek üzere. Her gün Erdemli'deki okula gidip geliyor. Nişanlısı Haluk, Mersin Ataş Rafinerisi'nde mühendis. Parkta buluşup Adana'yı, barajı dolaşıyorlar. "Eh, hakları. Gezecekler tabii."  Alışveriş edecekler. Evlilik yakın. Böyle bir 'kuşluk vakti', aile, 'balta olur' bizimkilere. Nejat, sahilde sevişen bir çifte 'röntgencilik' (Haluk'un deyişiyle 'göz zevki') yapıyordu! 'Dikizlediği' kadın, 'karısı'; Erkek ise 'yakın arkadaşı' Macit! Evlerine davet ederler kahramanlarımızı. Daha o gece 'askıntı' olur Jale. "Kıskandıralım şu küçük kuşunu" şuhluğuyla dansa kaldırıyor 'mühendisi'. Macit "Biz de sizi kıskandıralım da görün" diyerek 'küçük kuşun' omzunu falan öpmeye kalkar. Sonunda yer yumruğu! Orayı terk ederken "Ahbaplığımızı burada kessek iyi olur" demişti Haluk. Oysa bilmiyor ki 'ahbaplık', ancak Jale isterse biter! Macit'i dolduruşa getirip Filiz'in üstüne salar. Kendisi gibi 'orta malı' yapacak, evliliklerine engel olacakmış.

Çevrede adının çıkması boşuna değil. Hizmetçi Ayşe'nin yavuklusu keçi çobanı Ali bile, dayanamayıp, saldırmaya kalkmıştı kaç kez. Fettan kadın, Haluk'un işten dönüş saatine 'denk getiriyor' bunu! "Vay ölüsü kandilli karı, vay!"

Jale ve Salim'in ölümleri peş peşe. Delikanlı, balığa çıkacaktı. Kayıktaki (Macit için hazırlanmış) karpit bomba izin vermez. Doktor'un karısını boğduğunu itiraf eden bir mektup bırakmış ama Savcı ikna olmuyor. Tüm şüpheler Haluk, Macit ve Ali'nin üzerinde. Nejat en az kuşkulanılanı ama yaptığı hatalar, kırdığı potlar gerçeği ortaya çıkaracaktır. Meğer intikam için sırasını beklemiş.

Durumu açıklamak kahramanımıza düşer. Dilbilgisi hataları heyecanından; "Sen, Macit'e kinlenmiştin. O'nu öldürmek için bombayı hazırladın ve kendini telefondan çağırtıp O'nu balığa tek başına çıkmaya mecbur etmek istedin. Karının, Macit'i çağırması Salim'in hayatına mal oldu. Macit'in ölümünü görmek için dürbünü alıp yukarıya, harabelerin oraya çıktın. Kayıkta Salim'i görünce deliye döndün. Dürbünü orda bırakmak birinci hataydı. Eve koştun. Senin gürültünü işiten Ali kaçtı. Karın, O'nunla boğuşmuş ve yorgun bir haldeydi. O'nu da orda boğdun. Savcı gelince, Halil Efendi'yle beraber ölünün yerini değiştirdi. Kapıdan girince, karını boğup bıraktığın yere bakman ikinci hataydı. Sonra Salim'in annesine yazdığı mektubu buldun ve aceleyle altına O'nun yazısına benzeterek bu itirafnameyi yazdın. Ama unuttun ki kalem ve mürekkep değişikti. Bu bardağı taşıran bir damla oldu."

zdffjzdfjz

Çaresiz kalan Nejat, motorla fırtınalı denize açılıyor. Cesedi kıyıya vurunca, adalet, kendi kendine yerini bulacaktır! "Biz insanlar şaşarız, Kanun şaşmaz! Suçluyu ezer, suçsuzu elinden tutup kaldırır."

'Şehvet Uçurumları'ndaki melodiler.

'Si minör, Opus 58, Manfred Senfonisi'ndeki (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 'I. Lento lugubre' 4 sahnede (Deniz görüntülerini soluksuz izlediğimiz jenerikte; Filiz, koşarken yanlışlıkla Doktor Nejat'a çarptığında; Doktor, cesedinin olduğu odaya koşarak girerken; Fırtınalı gecede evde yalnızken). 'IV. Allegro con fuoco' 2 sahnede (Halil ve Savcı, Nejat'ın evine geldiklerinde; Jale'nin cesedini gördüklerinde).

Sabicas-The Fabulous Sabicas'ın 'Solo Flamenco' albümündeki (1962) 'El Albaicin' (Zambra) 3 sahnede (Haluk'tan dayak yiyen Macit, yüzerek kıyıya çıkarken; Kavga sonrası, Filiz ve Haluk oradan uzaklaşırken; Halil ve Savcı, motorla giderken). 'Delicada' (Ferruca) 5 sahnede (Başlarda, Filiz, Haluk'la öpüşürken; Üstü başı yırtık, eve geldiğinde; Jale, kayaların orda balık tutan Macit'in kayığını gördüğünde; Sutyenini O'na fırlatırken; Ali, Onların sevişmesini seyrederken). 'Sonrisa Malaguena' (Verdiales) (plakta 'Malaguera') 2 sahnede (Haluk, parkta, Filiz'i beklerken; Filmin sonunda).

'Music By Max Steiner' uzunçalarındaki (1951) 'Now, Voyager' (1942) (Max Steiner) Jale'nin erotik dansında.

The Modern Jazz Quartet'in 'Third Stream Music' 33'lüğündeki (1960) 'Exposure' (John Aaron Lewis) Jale, sahile kadar gelip, Salim'le konuşan Macit'i çağırırken.

Filiz Akın ve Tanju Gürsu, bir filmde ilk kez beraberler. Adana'ya gidiş, otobüsle, Ankara üzerinden. Yolculuk sırasında Tanju Gürsu'nun yaş günü kutlanmış. İstanbul'da mevsim çoktan kapanmışken, Mersin'de deniz sıcacık. Adana'da her gece, ya bir yemeğe ya da sünnet düğününe davetliymişler.

Haluk-Tanju Gürsu; Filiz-Filiz Akın; Doktor Nejat-Ulvi Uraz; Jale-Suzan Avcı; Ali-İsmail Varol; Savcı-Enver Orhon; Salim-Atilla Yelkenci; Macit-Süreyya Gürol; Ayşe-Mine Soley; Adana Atatürk Parkı; Mersin-Kız Kalesi Plajı çok güzeldi.

6ısrıstısrt

Atilla Yelkenci ve 'yeni jönlerden' Süreyya Gürol'un (Jean Marais'ya benziyor) sinemadaki ilk yılları. 'Ver Elini İstanbul' ve 'Ayşecik Ateş Parçası' ile başlayan yolculukları ne yazık ki 1963'ten sonra biter.

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğrencisi Filiz Akın, Adana-Mersin'deki tarihi eserleri çok sevmiş olmalı. Yer olarak önce İzmir, Çeşme düşünülmüştü ama Suzan Avcı'nın, 'Kozanoğlu' için Adana'da bulunması nedeniyle böyle bir değişiklik yapılmış.

'Manfred Senfonisi', özellikle deniz sahnelerinde çok etkili. Lord Byron'un 'Manfred' dramatik şiirindeki Alpler için yazılmış ama Mersin-Kız Kalesi Plajı'ndaki çalkantılı dalgalara da uygun düşüyor.

Haluk'la Filiz'in buluşma yerleri, İnönü Kız Enstitüsü'nün biraz ilerisindeki Adana Atatürk Parkı. Burada bulunan Atatürk heykeli, 1935'de Ali Hadi Bara tarafından yapılmış. Sağda, nişanlısı Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen bir genç kızı; Solda, Türk Ordusu'nun Adana'ya girişini canlandıran iki küçük heykel daha var.

Barajda şakalaşıyorlar. Delikanlı, Filiz'in bir başkasını sevme olasılığına kızgın! "Cinayeti yazıyor, 'yarınki' cinayeti yazıyor. Nişanlısını 788 yerinden vuran mühendisi yazıyor." Hayali rakibini değil, çok sevdiği genç kız vuruyor!

Savcı, yeni tayin olmuş. Oradaki üçüncü günü. Pek kimseyle samimi değil. (Nahiyelinin davranışı da, şimdilik, oldukça 'resmi'). Halil ile sigara tellendirip yarenlik ediyor. Alçak gönüllü. Eski savcı da başlangıçta öyleymiş. "Ta ki herkesin ne olduğunu, zayıfı kuvvetliyi anladı ondan sonra bir değişti ki" diyecektir Halil. Aksi, gururlu biri olmuş çıkmış sonuçta. 'Yenisi' böyle değil. Aslında, iyi olmuş, kötü olmuş, lafını bile etmek gereksiz. Yapılacak o kadar çok iş var ki. Daha 'yerine alışamadan' birkaç cinayeti aydınlatmak zorunda. Üstesinden gelir hepsinin evvel Allah! Halil de insan sarrafı. "Az konuşur çok dinlerim" diyor ama film boyunca neredeyse hiç susmadı.

Doktor Nejat, biraz geveze, bazen babacan. Hep patavatsız, çocuksu. Macit'le değil çevredeki gençlerle kavga çıkarıyor. "İspenç horozu mübarek." Yerinde duramayan(!) Jale'ye 'şöyle arada bir sakinleştirici iğne yapıverse'! Ama sarışın afeti 'uslandıracak, durduracak ilaç, yer ve eğlence daha keşfedilmemiş'.

Salim şanssız kişilerden. Macit'in zoruyla sürüklenip oralara gelmiş. 'İlk postayla' İstanbul'a dönmek istiyordu. Arkadaşı için düzenlenen bomba kendisine kısmet olunca bambaşka yerlere gidiyor!

'Gece Delilikleri' 4 aşamalı. Birinci numara ('nümero'), içmeyeni şeytanın, içeni ise Jale'nin çarptığı 'Çılgınlıklar Kokteyli'. İkincisi, 'Kana Düşen Ateş-Cehennem Dansı'. Sonrasında duruma göre 'Meleğin Şeytandan Kaçışı' ve 'Şehvet İlahesine Kurban' var. Sevişmelerini, sinema gibi 'seyrettirmekten' ve kendisi için kavga edilmesini (kafa göz yarılmasını) 'seyretmekten' hoşlanıyor. 'Mayk Hammer' romanı maşallah! Ali'ye göre "O kadını cehennem bile kabul etmez"!

aeuuetuet

Halil de "Allah kimseyi kötü yaratmasın" diyor. Felsefi ve dini yönden sonu gelmeyecek bir konu! Oralardan 'elâlemin, değil karısına sataşacak, yan bakacak sütü bozuk çıkmazmış'. Hatta kadın çırılçıplak dolaşsa bile! Ama çocukluktan alıp yetiştirdiği, keçi çobanı Ali, birkaç kez saldırır. Hizmetçi Ayşe'ye âşıkken yapar bunu üstelik. 'Orta malını' görünce 'kendini tutamıyor'! Halil'in uyarısı çok hoş; "Kâfir, 'gel' derse ne âlâ. İstemedi mi basar gidersin. Bu böyle biline." Senaryoda, okumuş insanlar 'saldırmaz'; Okumamışlar 'saldırır' gibi bir anlayış var.

Pirandello'nun 'Şehvet Çocuğu' ('Il Piacere'-Gabriele D'annunzio-1889) (İnsel Kitabevi-Çeviren, Avni İnsel) hakkında yazdıkları: "Şehvet, kadife bir yastıktır. İnsan ona ancak gençliğinde yaslanır. Sair zamanlarda ise onun hasretiyle yanar!"

Haluk'u Toron Karacaoğlu; Halil'i Agâh Hün; Ali'yi Mücap Ofluoğlu; Savcı ve baştaki konuşmayı Sadettin Erbil; Doktor Nejat'ı Ulvi Uraz seslendirmiş.

Nejat, elinde dürbün, Seyhan Barajı yakınlarında karısının Macit'le sevişmesini seyrediyor. 'Absolute Power'daki (1997) elden ayaktan düşmüş Walter Sullivan-E. G. Marshall da, karısının âşıklarıyla beraberliğini, yatak odalarına yaptırdığı bir yan bölmeden izlemekteydi. İkisinin söyledikleri iç burkucu. Bizimki "O'nu her zaman sevdim ben"; Hollywood'daki "I did love her" diyor!  

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)