“Hayatımız ‘karmanyolacılıkla (dolandırıcılıkla)’, 72 çeşit dalavereyle dolu. Ama hepsi ufak suçlardı onların! Bu başka! Ya mücevherleri geri götürürsün ya da arkadaşlığımız burada biter, abi!” Kemal’e söylüyor bunları. Okkalı bir yumruk yedikten sonra da devam eder. “Bana, Kont arkadaşına ha? Hâlbuki ben, senin için hazineler feda edebilirdim.
17 Temmuz 2016

"Hayatımız 'karmanyolacılıkla (dolandırıcılıkla)', 72 çeşit dalavereyle dolu. Ama hepsi ufak suçlardı onların! Bu başka! Ya mücevherleri geri götürürsün ya da arkadaşlığımız burada biter, abi!" Kemal'e söylüyor bunları. Okkalı bir yumruk yedikten sonra da devam eder. "Bana, Kont arkadaşına ha? Hâlbuki ben, senin için hazineler feda edebilirdim. Senin arkadaşlığın, geceler gecesi düşündüğün aşkın bunlardan daha mı değersiz? Bunlar... Alt tarafı taş parçası be!  Ama ben, kopuk takımı bile olsam insanım, öteki de sevgilin... Serseriyiz, meskenimiz köprü altı, çulumuz madaradır ama kalbimiz altındır, altın!" Kemal de 'bir buçuk milyonun yüzde ellisinden' vazgeçip, çocukluk aşkı uğruna ölümü bile göze alacaktır. İnsan, gerçekten 'muamma'! Bir yanı 'en iyi', bir yanı 'en kötü'! Ak sakallı kösece, uzun boylu kısaca!

'Afili Delikanlılar', Gülsüm Kamu'nun ilk filmi. 64 yazında çevrilip 01 Mart 1965, Pazartesi günü (Beyoğlu) 'Lale', (Eyüp) 'Melek' sinemalarında gösterime girmiş. 'Afili' sözcüğü, jenerikte 'Afili', afişte 'Afilli'!

'Hayat bu, ne polimler döneceği bilinmez'! Kötü şey dolandırıcılık! Ancak Kemal ve Salih, öyle sevimli ve bizden ki kızamıyoruz. İkisinin de ağzı kalabalık. Ne yapsınlar 'ekmek parası'. Zaten bu dünyada enayiler olmasa akıllıların karnı doymaz! Allah çiçek gibi el vermiş! Cepçilik, tırnakçılık, hababamcılıkta emsalleri yok. Biri 'rutubet yaparsa' başka bir dalga çeviriyorlar.

Güneşli bir gün, karşılaştığımızda üzerinde şehirler yazılı 'fırıldak' başındaydılar. "Hadi, bakan değil basan kazanıyor... Köy köy, şehir şehir... İzmir'in fuarı buranın kumarı... Yeşil Bursa'ya basalım neşemizi bulalım." Bir de zabıta taşlamasa dalgalarını! Düdük sesi duyulunca halleri duman. 75 liralık sandığı bırakarak tüyerler. Her çeşit kavgaya eyvallah, bizimkilerin derdi 'aynasızlarla'. Bir türlü kaynaşamamışlar! "Nikâh mı kıysak, oda tutup beraber mi yaşasak anlamadık gitti."

'Fırıldak' işi 'lacivert çıkınca, 'iskambilin dişisi' sağ olsun! Bas parayı bul kızı! Zaten bu iskambili icat eden, mutlaka ahrette evliya tayin edilmiştir! Her meslekten zarar gelir, 52'den aslaymış! Çene çalacaklarına düşerler Saraçhane'ye. 75 liranın acısını çıkaracaklar. Leblebicisi, hacısı bol bir muhit. "Milli Piyango'da kazanma şansı binde bir, bizde üçte bir!" Yayarlar kâğıtları efendi efendi, gerisi 'yengen'! "Ben, Monte Karlo görmüş adamım, yahu" diye koskoslanıyor Salih. Milleti donuna kadar söğüşleyip yağlıyorlar tabanı. O günkü kâr, 120 net. Müdürler bile bu kadar kazanamazmış. Ancak Salih'in yaşı, atletlik için biraz 'mantar ve de lacivert'! Koşuda dünya rekoru denemeleri morartıyor!

Sonrasında damlarlar Haydarpaşa'ya. Bir numarayla 'cep değiştirir' Kenan'ın cüzdanını. 'Balık' diye düşünmüşlerdi, 'balina' çıkar. Yüzlük dolu yeşil bahçe. "Sabah düşmüş konttuk, şimdi lord olduk."

Akşamları köprü altındalar. Namı diğer 'Mehtap Palas'! 3-4 portakal sandığı yatak, yorganlar gökyüzü! 'İnsan arkadaşının mazisini bilmezse o arkadaşlığın bir ayağı topal demektir'. Salih, sicilli vesikalı, sülaleden gelme bir serseri. Kemal'in ise, 'ne yol koşarsa koşsun, sabun kokulu çarşaflarda büyümüş bir tarafı var'! Bazen daldı mı kibarlaşıyor. Sadece keyfine değil derdine de ortak olduğumuz bir gece geçmişini öğreniyoruz. 15 yıllık hikâye. "İlkokulun 5. sınıfındaydım." Annesini küçükken, babasını 9 yaşında kaybedince teyzesi almış yanına. "İyi kadındı ama eniştem zebaninin cehennemden düşmüşüydü." İçer içer "Bu piçi nerden musallat ettiniz başıma" diye basarmış sopayı. Hem zengin hem pinti. "Her bahaneyle bizi aç bırakırdı."

İntiharı düşündüğü bir gün, küçük bir el uzanır; Sınıf arkadaşı Necla. Çok güzel bir kız, 'peri' derlermiş diğer çocuklar. O da annesini kaybetmiş, milyoner babası ile beraber. Yemek getiriyor kahramanımıza. "İyiliklerine karşılık aritmetik öğretiyor, bütün sevgimi 'Her Zaman Kalbimdesin' filminin müziğini mızıkayla çalarak belirtmek istiyordum." Küçük kızın babası işini İzmir'e nakledince çakısını verir hatıra olarak. Necla da annesinden kalan madalyonu.

Sonrası çok kötü. Eniştesi bir yetimhaneye gönderir Kemal'i. Mektuplaşamadıklarından Necla'nın izini kaybetmiş. Lisedeyken kaçar oradan, herkesten, her şeyden, dünyadan! Gerisi malum, serseri olur çıkar.

Dua etsin ki rüyada bile olsa görebileceği bir kız, düşünebileceği hatıraları var. Ya Salih! "Daha 10 yaşındayken çalmadığım bir şey yüzünden çamur attılar bana. Hakiki hırsız babamdı. Doğruyu söyleyemedim." Kırmış kirişi! Sonunda 'Köprüaltı Palas'a demirleyip avantacı olmuş. Senede yalnız bir gün namusuyla çalışıyor. Anasının mezarına çiçek götürmek için! Rahmetli, kasımpatını çok severmiş.

1-2 dalgalı iş daha çevirip, o maya ile namuslu bir iş tutacaktı kahramanlarımız. Bir tütüncü dükkânı falan. O zaman validenin mezarını çiçekle donatıp parka çevirecekler.

Babası üç yıl önce ölünce İstanbul'a gelmiş Necla. Güzelliği, milyonları dillere destan. Bütün gençler bir gülümsemesi için canlarını vermeye hazır. O ise her yerde Kemal'i arıyor. Çakıyı, bir kasada, mücevherlerinden bile daha iyi saklamış. Tek aşkından kalan son hatıra. Böyle bir şey şiirlerde bile yoktur. Arkadaşı Nesrin'e göre 'bir ölü hayal için hayatını mahvetmek'. "O, senin madalyonu çoktan satmıştır bile!"

Haydarpaşa'dan hatırladığımız Kenan'ın da gözü mücevherlerdeydi. Bazı işler vardır ki 'acele kaldırmaz'. Planı gereği önce 'kızın kalbini çalmak ve bunun için de yakışıklı bir genç gerek'. Adamlarına "Fiyakalı bir oğlanla benim zekâm birleşti mi kalbini kaptırmayacak kız göremiyorum" diyordu. Dünya küçüktür derler. 'Aziz bir tesadüf, nadide bir şerefle' tekrar karşılaştıklarında aradığını bulmuş; 'Kemal'! Yüzde onla başlayıp mücevherlerin yüzde ellisine el sıkışırlar.

'Romantik, havalarda uçan bir kız, zapt edilmesi kolay bir kale'. Kahramanımız kendinden emin. "Atalarımız, Viyana kapılarına kadar dayanmış da biz kimsesiz bir kızın kapısından elimiz boş dönersek damarlarımızdaki asil alkole yazık" diyor böbürlenerek!

Her buluşmada ayrı kıyafet, bir haftada 7 bin masraf. Aşk numaraları lakerda gibi giderken 'tekrar' tutulurlar birbirlerine. Aşkı için, ölümü göze alacağı bir mücadeleye girişecektir Kemal.

'Afili Delikanlılar'daki melodiler.

'Üsküdar/Kâtip' (Nihâvend) 'Bul Kızı Al Parayı'nın başlarında.

Martin Denny'nin 'Quiet Village-The Exotic Sounds Of Martin Denny' albümündeki (1959) 'Hawaiian War Chant' (1938) (Johnny Noble / Prince Leleiohoku) Tetanos Hüseyin'le kavga ederken.

Stanley Black And His Orchestra'nın  'The Music Of Lecuona' uzunçalarındaki (1959) 'Always In My Heart (Siempre En Mi Corazón)' (1942) (Ernesto Lecuona) 13 sahnede (Kemal, 'Mehtap Palas'ta kolyeye bakarken; '15 yıllık hikâyeyi' anlatırken; "Bir gün oturmuş, bir kenarda kendimi öldürmeyi düşünerek ağlarken küçük bir el uzandı bana. Bu, sınıf arkadaşım Necla'nın eliydi" derken; 15 yıl sonra, Necla görüntüye geldiğinde; Saldırganlardan koruduğu için, Kemal'e teşekkür ederken; Delikanlı, genç kızın adının Necla olduğunu öğrendiğinde; Birbirlerinin sözlerini düşünürken; Kemal'in şerefine verilen partide dans ederlerken; Terasta konuşurlarken; Kemal, Taksim'de yürürken; Mücevherler arasındaki çakıyı Salih'e anlatırken; Kenan, mücevherler için son bir süre verdiğinde; Filmin sonunda).

Billy Mure'in 'Supersonic Guitars Vol. II' 33'lüğündeki (1960) 'April Showers' (1921) (Louis Silvers / Buddy G. DeSylva) Üç genç, araba ile Necla'nın peşinden giderken. 'The Jitterbug Waltz' (1942) (Fats Waller) Tenis Kulübü'nde. 'Brazil (Aquarela Do Brasil)' (1939) (Ary Barroso) Tenis Kulübü'nden sonra deniz kenarında konuşurlarken.

Ray Anthony'nin 'Like Wild!' albümündeki (1959/60) 'Room 43' (1958) (Ken Jones) Kemal, gençlerin sataştığı Necla'nın arabasına doğru ilerlerken.

Max Greger Und Sein Grosses Tanzturnier-Orchester'in 'Weltmeisterschfts-Tanzturnier' uzunçalarındaki (1963) 'Olé Guapa' (1936) (Arie Malando) 2 sahnede (Kapattıkları gazinodaki ilk tango; Aynı gece son tango).

Franck Pourcel Et Son Grand Orchestre'nin "Un'Orchestre Nella Sera N. 2" 33'lüğündeki (1963) "L'absent" (1960) (Louis Amade / Gilbert Becaud) 2 sahnede (Kapattıkları gazinoda Kemal "Elimde olsa sizle dans etmek için bütün bir ülkeyi zapt etmek isterim" derken; İkinci gazino dönüşü evin önünde "Gözleriniz bir çocuk gözü kadar saf ve temiz hislerle dolu" derken.

Dutch Swing College Band'in 'D.S.C. Features' mini albümündeki (1961) "Rockin' Chair" (1929) (Hoagy Carmichael) İkinci gazinodaki dansta.

'On The Beach'deki (1959) (Ernest Gold) 'The Mysterious Signal' Soygun için ikinci kez kasayı açarken.

'Aranguez Concerto'daki (1939) (Joaquin Rodrigo) 'Adagio' Kemal, Kenan'la hesaplaşmak için giderken.

'Man Of A Thousand Faces'deki (1957) (Frank Skinner) 'Main Title' (2.15 sonrası) Salih, konuşmak için Necla'nın evine geldiğinde.

Perez Prado-Shorty Rogers'ın 'Voodoo Suite Plus Six All Time Greats' uzunçalarındaki (1955) 'Voodoo Suite' (Dámaso Perez Prado) (16.18 sonrası) Sondaki kavgada.

Kemal'in soygun sırasında Necla'ya yakalandığı sahnede 'On The Beach'deki (1959) (Ernest Gold) 'The Mysterious Signal' ve 'Forest Of The Amazon'daki (1959) (Heitor Villa-Lobos) 'Deep In The Forest' beraber kullanılmış.

Filmdeki şarkı.

'Söz Vermiştin Hatırla' (2 dakika) ('Always In My Heart'ın Türkçe sözlü uyarlaması'). "Yıllar geçti yoksun sen//Aramam bak dinle neden//Çünkü buldum nerdesin//Kalbimdesin, kalbimdesin//**//Söz vermiştin hatırla//Yaşarım hatıralarla//Duruyor bende hediye//Sakladım onu gelirsin diye//Ağlamıyorum bak dinle//Düşlerim yalnız seninle//Andıkça eski günleri//Tutuşan masum elleri//**//Bir gün geleceksin elbet//Melekler diyorlar sabret//Kalbimi aşkımı aldın//Onlar olsun sana servet."

'Afili Delikanlılar'ın gösterime girdiği aylarda Yönetmen Orhan Aksoy'un adaşı ve meslektaşı Orhan Elmas'ın sert bir yazısı yayınlanmıştı (Milliyet- 24 Mart 1965). Sinemayı, 'bir çağın, gelişip büyüdüğü toprakların aynası' olarak tanımlıyor. "Sinemanın, dünya insanları önünde güçlü bir sanat olarak gürül gürül konuştuğu bu çağda, bizim insanlarımızı, bizim sorunumuzu, geleneklerimizi, davranışlarımızı, sinemamızda bulamayışımız ve hâlâ 'Afili Delikanlılar' ve 'Temem Bilakis' gibi filmlerle, bir takım sermayedarların midesini dolduruşumuz, soysuzluğumuzun zirvesi değil de nedir?"

Kemal ve Salih, açık havada gecelemekten bıkmışlar. Biraz paralanınca "Dayansaydık Hilton'un kapısına, 'küt' ekstra bir oda, kuştüyü bir yatak, çarşaflar da yengen" hayali kuruyorlar. Para suyunu çekince tekrar 'Mehtap Palas'a dönecek değiller mi! Attan inip eşeğe binmektense eşeğe kanaat etmek daha iyi. Salih "Ya, anladık ama biz hep eşeğe mi bineceğiz yahu" diye isyan ediyor. Kemal ise 'aynı düşüşü' bir daha yaşamak istemiyor. Şimdiki hayatına alışana kadar imanı gevremiş.

Aynı adlı film (1942) için yapılan 'Always In My Heart'ı ilk kez Glenn Miller ve Orkestrası'ndan dinlemiştik. 'Afilli Delikanlılar'a da çok yakışmış. "You are always in my heart//Even though you're far away//I can hear the music of//The song of love I sang with you//You are always in my heart//And when skies above are gray//I remember that you care." Sonlara doğru Necla, piyanosu eşliğinde Türkçe söylüyor.

Güneşli bir günde, kendisine büyük gelen koyu renk ceketi, şapkası ve kolundaki şemsiyesi ile Sadri Alışık. 'Vaziyeti coğrafyası' pek itimada layık değil ama paçavralar, yağlı gömlekler altında bile mükemmel bir insan bulunabilir. Yaşını "Kafa kâğıdımızın laciverti soldu" diyerek belirtiyor. 'Zabıta', kaşıntı verirmiş! Viskiyle de iyi değil arası. Fukara midelerini deler de hastanelik edermiş. "Rakı ile domates daha neşeli." Köprü altında iyot teneffüs ede ede zekâsı 'gıcır'! Kenan'ın evindeki güzel hizmetçinin 'motor yağına bakıverir' vakit kaybetmeden!

Kemal, izzeti nefsine ama hürriyetine daha çok düşkün! Kazancın azlığı önemli değil yeter ki hürriyet çok olsun! Akıntıya kürek çekmekten ve emir almaktan hoşlanmaz. Gençliği, çocukluğunda tükenmiş. Yaşlı sayılmaz ama ihtiyar ruhlu yalnız bir insan. Nefret ettiği iki şey; Yıkanmak ve çalışmak! Hazırcevaplıkta bir kez mat oluyor. Tacizciler, Necla'nın arabasını durdurmuş. "Kaza mı oldu" diye soruyor kahramanımız. Zeki Tüney'in "Kazaydı ama vilayet yaptık" lafına karşılık bulamıyor. Kızları, sataşanlardan korumak her erkeğin göreviymiş! Mücevherlerinin peşinde olduğu Necla için numaradan da olsa yumruklaşması tam bir çelişki. Bir başka çelişkisi; "Yoktu başka bir şeyim" diyerek çakısını verir Necla'ya. Oysa mızıkası 'var' ve daha güzel bir hatıra olurdu.

Kahramanlarımız, ellerine biraz para geçince Agop'un Meyhanesi'ne giderler. İbadullah boş yer var ama kabadayılar kralı Tetanos Hüseyin, 'ibrik suratlar' dediği müşterilere kükrüyordu. Biraz önce, karşı çıkan birine iki tampon atıp elektrik çarpmış mandaya döndürmüş! "Bana bakın lan! Ben adamı önce haşlar sonra limon sıkar afiyetle rakıma meze ederim. Masalara kim oturmaya kalkarsa akıbeti kötü olur. Çünkü bütün masaları ben kapattım." Bu gece haracını yiyecek Agop'un. Babası, rahmetli de aynen böyle komple edermiş! "Çüş, oha! Akşam ahırın kapısı açık kalmış galiba. Eğer o kadar parası varsa Zeki Müren'e gidip orda komple etsin de görelim efeliğini" diye parazit yapar bizimkiler. Sonraki kavga görülmeye değer. 'Zehirli Hayat'ın (1967) simitçisi Ahmet Yıldırım, meyhane müşterileri arasında.

Kendilerinin olmayan bir ev için hacıağa Necmi'den (bu isim Osman Türkoğlu'na pek gitmemiş) 3 bin lira kaparo aldıkları sahne. "Köşkü bir de dışardan gör bey amca. Köşk değil vazo be. İçerde sıkıldın değil mi, at sandalyeyi buraya karşıdan bak. Gene de parasını hak eder. Geçen sene Kral Faruk satın almak istemişti (Aziz Nesin, 1949'da Kral Faruk'la ilgili bir yazı nedeniyle hapis yatmıştı) satmadık. Niye yabancıya gitsin be abi, değil mi ama. Yarın yazıhanede buluşuruz. Adım malum, Mehdi Koç. Taksim'de kime sorsan..." Fazla morfinlemeye gerek kalmadan uyutmuşlar zavallıyı. "Ulan, biz de az değiliz. Elâlemin evini kendi malımız gibi bir başkasına sokmaya kalktık" diyor Kemal. Aldığı yanıt harika. "Yok be abi be! Başkaları Beyazıt Kulesi'ni, tramvayları satıyor. Bizimki, onların yanında ahlaki be." Ahlaki dolandırıcılık!

Kemal/Selim'i Hayri Esen; Salih'i Sadri Alışık; Necla'yı Jeyan Mahfi Ayral; Nesrin'i Suna Pekuysal; Kenan'ı Toron Karacaoğlu; Necmi'yi Rıza Tüzün; Tetanos Hüseyin'i Kemal Ergüvenç; Hakkı Kıvanç ve Necla'dan şarkı isteyen konuğu Erdoğan Esenboğa; Zeki Tüney ve sigortacıyı Zafer Önen seslendirmiş.

Necla, İstanbul'un en mahcup, dünyanın en güzel kızı. Geyik yavrusu gibi ürkek. Ev çekimleri Muammer Karaca'nın villasında yapılmış.

Kenan, maça beyi; Purosu, Arnavut piştovu gibi. "Herif, 'zenginim' diye bar bar bağırıyor." Servetini dolandırıcılıkla yapmış. "Sende, bende olmayan iki şey var; Gençlik ve güzellik" demişti Kemal'e. Oysa Kenan Pars da çok yakışıklı bu filmde.

Kemal/Selim-İzzet Günay; Salih-Sadri Alışık; Necla-Gülsüm Kamu; Kenan-Kenan Pars; Nesrin-Suna Pekuysal; Meyhaneci Agop-Cevat Kurtuluş; Kenan'ın adamları-Hakkı Kıvanç ve Yavuz Karakaş; Necmi-Osman Türkoğlu; "Bir korum ruhunun zembereği boşalır" diyen Tetanos Hüseyin-Mehmet Ali Akpınar; Asistan 'gitarist' Yılmaz-Yılmaz Korkut; Necla'nın yardımcısı-Talia Salta; Tacizci 'gitarist'-Zeki Tüney; Komiser-Nubar Kamçılı; Çocuk Necla-Şule Erhal; Çocuk Kemal-Levent Haskan; 'Bul Kızı Al Parayı' seyircileri-Ahmet Koç, Mustafa Yavuz, Faruk Panter, İhsan Bayraktar; Galata Köprüsü; Haydarpaşa Garı; Rumeli Hisarı; Tenis Kortu; Tarabya Oteli; Necla'nın madalyonu ve Kemal'in çakısı; Gazinolar; '34 AL 401' plakalı polis cipi; Tacizcilerin '34 DF 860' plakalı arabası çok güzeldi.

Necla'nın '34 AK 095' plakalı, 1956 model 'Buick'ini 'Çalınan Aşk'ta (1963) Necmi-Sadri Alışık; 'Tığ Gibi Delikanlı'da (1964) Gül-Filiz Akın; 'Çapkın Kız'da (1969) Suna-Türkan Şoray... Kemal ve Kenan'ın '34 DK 420' plakalı otomobilini 'Son Tren'de (1964) Rıdvan-Tamer Yiğit ve Nevzat-Neriman Köksal; 'Katilin Kızı'nda (1964) Gül-Hülya Koçyiğit; 'Sevinç Gözyaşları'nda (1965) Selim-Önder Somer kullanıyordu.

'Köpekli' iki sahne. "Biliyorum, var bu madalyonun bir açmazı. Adam yerine koysaydın bizi anlatırdın. Yahu, insan 'köpeğiyle' bile dertleşir bazen" diyor Salih. Enişte bey de "Evde 'köpek' besleyecek halim yok" demişti Kemal için.

Kasayı açar ama 'kantarlayamaz' mücevherleri. "Aralarında bir şey vardı; Bir çakı! Küçük bir çocuğun temiz hislerle verdiği, mücevherlerden bile kıymetli tutularak kasalarda saklanmış ufacık bir çakı! Mücevherlerin bir anda ateş olup parmaklarımı yaktığını hissettim. Ellerim mücevherlere değil sanki çocukluğumun masum aşkını lekelemeye uzanmıştı... Çocuklar bir şey anlamaz sanırlar ama aslında en temiz, en büyük aşklar çocukluk aşklarıdır."    

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)