“Senin için şu yüreğim ağzına kadar dolu ama ceplerim bomboş! Sen de güzel elbiseler giymelisin, evinde iyi eşyalar olmalı. O koca koca apartmanlarda oturanlardan farkın ne senin.” Gelinlik mağazası önünde söylüyor bunları. Oysa beraberler. Küçücük dünyaları ‘morların, sarıların, alların türlüsüyle renklenmiş, kristal parçacıkları gibi aydınlanmış’ farkında bile değil Yusuf.
21 Nisan 2016

"Senin için şu yüreğim ağzına kadar dolu ama ceplerim bomboş! Sen de güzel elbiseler giymelisin, evinde iyi eşyalar olmalı. O koca koca apartmanlarda oturanlardan farkın ne senin." Gelinlik mağazası önünde söylüyor bunları. Oysa beraberler. Küçücük dünyaları 'morların, sarıların, alların türlüsüyle renklenmiş, kristal parçacıkları gibi aydınlanmış' farkında bile değil Yusuf. Gözü yükseklerde. Genç kız daha 'mütevazı'. "Onlar zengin doğmuşlar bir defa. Biz fakir insanlarız. Hiç beğenmedim bu laflarını. Yanlış düşüncedesin. Anam, sen ben gül gibi geçinir gideriz. Allahtan, hep, mert, özü sözü bir kısmet istedim. İşte, seni bağışladı bana."

Yaz başında çekilen 'Büyük Acı'nın gösterime girmesi, 19 Eylül 1971, Pazar günü (Kadıköy) 'Atlantik Sineması'nda. Türker İnanoğlu, tüm kârı Necdet Tosun ve Mehmet Bozkuş'a bırakmış. Sanatçı ve çalışanlar da çok az bir ücret almışlar. "Film vasatın üzerine çıkamadı ama Necdet ve Mehmet'e maddi bakımdan iyi bir katkıda bulundu." ('Bay Sinema'-2004-Giovanni Scognamillo-Sf. 123). 77 dakika ve bunun 13 dakikası şarkı.

Filmin başında, Zincirlikuyu'daki fabrikada çalışan Fatma'yı tanıyoruz. (İç çekimler bir bisküvi, dış çekimler Sandoz ilaç fabrikası önünde yapılmış). Güzel ve eteğine sağlam. Günleri ev ile iş arasında 'kalbine saplı kara bıçaklar' gibi geçiyor. Hastalıklı annesinden başka kimsesi yok. Gültepe'de oturuyorlar. Yaşlı kadın "Yüce tanrı, canını almadığı kulları yaşatıyor işte" diyecek kadar hoş görülü. Dikiş dikerek, örgü örerek ve leğende el çamaşırı yıkayarak yardımcı oluyor evladına.

Genç kızın en iyi arkadaşı Selma. Fabrikada beraberler. Neşeli, çenesi düşük biri. İşbaşında gevezelik ederken ustabaşına yakalanmak umurunda değil. Ne olacak sanki, canını alacak değil ya! Alt tarafı yevmiyesini kesermiş. "Ben senin gibi değilim kızım. Ne gezersin ne sinemaya gidersin. Çalış babam çalış. Yaşamak mı seninki" diye takılıyor Fatma'ya.

Kahramanımızın tek sıkıntısı sataşıp duran taksi şoförü Bekir. Arada sırada buluşup gezseler olmazmıymış! Reddedilince 'evliliğe çark eder'. Bu mahallede kimi istese alır, hatta zorla alırmış! "Teklifim ciddi, dinim hakkı için. Ben, sana 'dost oturalım, metresim ol' falan demiyorum. Allahın emriyle evlenmek istiyorum." Yine terslenince sokakta kovalıyor genç kızı. Bir araba çarpar Fatma'ya.

"Dikkat kan aranıyor! Kazada yaralanmış bir hasta için 0 grubu RH (+) acele ihtiyaç vardır. Kan vermek isteyenlerin derhal Gureba Hastanesi'ne müracaatları..."

Sağlam Otobüs Şirketi şoförlerinden Yusuf'un yüreği burkulmuş anonsu duyunca. Hastaneye gitmek istediğinde, patronun "Deli misin sen? Bu araba şimdi sefere çıkacak. Nene lazım senin aranan kandan. Aklını oynatmış sersem, koca budala. Bana ne kurtaracağı candan arkadaş, ben işime bakarım" tepkisi ile karşılaşır. Israr edince kovulur. Muavini Osman da peşinde.

Son anda kurtarmış genç kızı. Ama işsiz kalmışlar. Osman'a göre 'atın ölümü arpadan olsun, aldırma'. Bu kavanoz dipli dünyada acından ölen var mı hiç! Bir müddet sonra çalışacakları bir minibüs bulurlar. Levent-Gültepe arasında gidip gelecekler.

Sağlığına kavuşan Fatma, teşekküre gelmiş. Damarlarında Yusuf'un kanı. Kısa sürede sever, evlenirler. Mahcup bir şekilde itirafta bulunduğu Selma "Utanacak ne var bunda. İki gönül bir olunca gerisine boş ver. Benim de o şişko Osman'a çok kanım kaynadı" diyor.

O güne kadar söz konusu değilken, evlilik sonrasında Almanya'dan başka laf etmiyor Yusuf. Sabah akşam çalışacak, çok para yapacakmış. Dönüşünde Hatice Ana'yı 'el çamaşırı yıkamaktan', Fatma'yı 'fabrika kapılarında sürünmekten' kurtaracakmış. Genç kızın itirazları, "Korkuyorum bu hasretten. İçime öyle geliyor ki bir daha bu mutluluğu bulamayacağız" yalvarmaları yeterli olmaz.

'Kocaman, temiz, ışığı bol Köln'den yazdığı mektupta özlem ve kazanacağı paradan söz ediyor. Ölmek var dönmek yokmuş!

Fatma'nın satırlarında da hasret var, kocaman kocaman. Sabahına, gecesine, aşına, yastığına Yusuf'un cemali dolarmış hep. Bir de müjdesi var. "Yakında baba olacaksın!"

Bir oğulları olur. Sonrasında tüm romantizm kayboluyor. Kocasının gelişine iki gün kala Bekir ve iki arkadaşı tarafından Bentler'e kaçırılır!

'London Has Fallen'daki (2016) Aamir Berkawi-Alon Aboutboul'a göre 'intikam, her zaman düzgün ve net bir şekilde alınmalıdır'. Yusuf'un 'yöntemi' de hem 'düzgün' hem 'net'! Bekir'e biri tabanca kabzasıyla iki yumruk, 3 kurşun; İbo'ya üç yumruk, bir tekme, 4 kurşun; Nuri'ye 2 kurşun.

Filmin sonunda "Kısmetse kadınım, bir gün her şeye yeniden başlarız. Allah alnımıza yazmışsa bunu" diyor. Monte Kristo Kontu gibi 'bekleyip ümit edecek'.

'Büyük Acı'daki melodiler.

'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) 'The Morgue' 6 sahnede (Filmin başında Bekir, Selma ve Fatma'ya arabasıyla evlerine bırakmayı önerirken; Fabrika kapısında, konuşmak için Selma'yı çağırırken; Çeşme başında, Fatma'ya "Akşama annemi size gönderecektim de" derken; Birkaç gün sonra "Âleme şapır şupur bize yarabbi şükür. Ne olduğu belli olmayan bir herife uçkur aç, mahallenin çocuğunu beğenme! Ülen bunu senin yanına bırakırsam bana da Bekir demesinler" dedikten sonra; Kan anonsu sırasında; Fatma, kaçırılışını Yusuf'a anlatırken). 'Forgery' Bekir, arabada "Seni ne kadar beğendiğimi ve peşinde koştuğumu hâlâ anlayamadın mı Fatma? Yoksa anlamak mı işine gelmiyor" derken. 'The Police Is Waiting' 2 sahnede (Bekir, Fatma'yı Yusuf'la konuşurken görünce; İbo, kendisini izleyen Yusuf'u görünce). 'The Dog Attacks' 3 sahnede (Yusuf, Sultanahmet Camisi'ne geldiğinde; Polis, teslim olmasını söylerken; Fatma, teslim olması için yalvarırken). "Maggie's Murder" (1.37 - 1.44 arası) Yusuf, Bekir'in arabasına binip "Bentler'e çek" derken.

'The Wild Bunch-Original Motion Picture'daki (1969) (Jerry Fielding) 'Assault On The Train and Escape' 5 sahnede (Fatma'nın yaralandığı kazada; Geceleyin, ağaçlık bir yere kaçırıldığında; Yusuf, gazinodan kaçan Fatma'nın peşinden koşarken; İbrahim'i kovalarken; Nuri'nin kahvesine gittiğinde).

'Gönlümün Bülbülüsün Aşk Bahçemin Gülüsün' (Giriş sazı) (Nihâvend) (Alâeddin Yavaşça) 8 sahnede (Fatma'nın ameliyatı sonunda; Yusuf ve Osman iş ararlarken; Osman, kızlara "Nerde çalışıyorsunuz" derken; Minibüste, Fatma ve Selma hakkında konuşurlarken; Hafta sonu için söz aldıklarında; Fatma ve Yusuf, zifaf gecesi el ele tutuştuklarında; Fatma, her şeyi itiraf ederken; "Garda sana her şeyi anlatmak istedim ama yapamadım. Yüzümdeki kara leke ile karşına çıkamadım. Çünkü pırıl pırıldın, tertemizdin sen. Belki yüce dağlardaki karlarda bile leke vardı ama senin alnında yoktu" derken).

'Nihâvend Makamında Saz Eseri' 8 sahnede (Yusuf, kan verdiği hastanenin önünde Osman'la konuşurken; Gazetedeki iş ilanı için telefon ederlerken; Osman, iş bulduğunu müjdelerken; Ağaçlık yerdeki pikniğin başlarında; Yusuf, Sirkeci'den Almanya'ya giderken; Almanya'dan döndüğünde; Çocuğunu gördüğünde; Son sahnede).

'Kahkaha Numarası' 3 sahnede (Bizimkiler minibüs dolmuşla ilk sefere çıktıklarında; Osman "Hadi bakalım, parasını veren düdüğünü Levent'te çalar hanımlar, beyler. Hadi bakalım eller cebe" derken; Fatma ve Selma'yı fabrikaya götürürlerken).

"Ferahfezâ Saz Semaisi'nin Üçüncü Hanesi" (Tanbûrî Cemil Bey) 5 sahnede (İyileşen Fatma, Yusuf'u ziyarete geldiğinde; Fabrika kapısında bakışırlarken; Akşamleyin fabrika çıkışı buluştuklarında; Yusuf, Fatma'nın peruğunu çıkarırken; "Fatmam, niçin, neden? Hepsini anlatmalısın bana" derken).

'Aşkın Kanunu' (Acem-Kürdî) (Sadettin Öktenay / Mehmet Erbulan) 2 sahnede (Kız isteme sırasında; Fatma, Köln'den gelen mektubu okurken).

'Düğün Marşı' (1842) (Felix Mendelssohn) Fatma ve Yusuf'un nikâhında.

'Le Meteque' (1969) (Georges Moustaki) Fatma "Almanya'ya gitmen beni çok üzüyor Yusuf. Yalvarırım vazgeç bu işten. Bizi hasretlere koyup gitme oralara" derken.

'Bir Rüzgârdır Gelir Geçer Sanmıştım' (Segâh) (Sadettin Kaynak) Hatice Ana, leğende çamaşır yıkarken.

'Senin Yüzünden' (Yıldırım Gürses) Yusuf, Fatma'nın mektubunu okurken.

'Sergeans 3'deki (1962) (Billy May) 'The Mighty Wagon Roll' Fatma, kaçırılacağı arabaya binerken.

'Duel At Diablo'daki (1966) (Neal Hefti) 'Fight At Diablo Pass' 2 sahnede (Kaçırıldığını anladığında; Arabada saldırıya uğradığında).

'The Four Horsemen Of The Apocalypse'deki (1962) (André Previn) 'Main Title' (2.08'den itibaren) Ormanlıktaki tecavüz sonrası sabahleyin kendisine geldiğinde.

'Konyalı' Gazinodaki ikinci oryantal dansta.

Filmdeki şarkılar ve türkü.

'Nasıl Geçti Habersiz O Güzelim Yıllarım' (1970) (Hicâz) (Teoman Alpay / Nihat Aşar) (2 dakika 25 saniye). Mediha Şen'in sesiyle jenerikte. "Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım//Bazen gözyaşı oldu bazen içli bir şarkı//Her anını eksiksiz dün gibi hatırlarım//Dudaklarımda tuzun içimde durur aşkın//**//Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler//Hani o güzel gözlü ceylanların pınarı//Hani kuşlar ağaçlar bin bir renkli çiçekler//Nasıl yakalamıştım saçlarından baharı//**//Ben hâlâ o günleri anarsam yaşıyorum//Sanki mutluluğumuz geri gelecek gibi//Hâlâ güzelliğini içimde taşıyorum//Dalından koparılmış beyaz bir çiçek gibi."

'Arabaya Taş Koydum' (Hüzzam Türkü) (1 dakika 16 saniye) Fatma ve Selma, Bekir'in arabasındayken. "Arabaya taş koydum civanım//Arabaya taş koydum//Ben bu yola baş koydum civanım//Ben bu yola baş koydum//**//Seni gelecek diye civanım//Sağ yanımı boş koydum//**//Kekliğim vak vak ufak ufak bas//Aç kolların sar boynuma ister öldür ister as//**//Arabası dört teker civanım//Beyoğlu'na kum çeker hanımım//Beyoğlu'nun kızları civanım//İşmar eder göz süzer."

'Aşkın Kanunu' (1970) (Acem-Kürdî) (Sadettin Öktenay / Mehmet Erbulan) (2 dakika 7 saniye) Fatma, piknikte Gönül Yazar'ın sesiyle söylüyor. "Aşkın kanununu yazsam yeniden//Kimi ümitleri yel alır gider//Kimi benim gibi sever gönülsen//Kimi senin gibi el olur gider//**//Dünyanın bir yazı bir kışı vardır//Her yolun bir başı bir sonu vardır//Her aşkın sonunda gözyaşı vardır//Akar damla damla sel olur gider//**//Boş yere bekleme geçen günleri//Böyledir ne yazık ezelden beri//Kimi benim gibi sever gönülden//Kimi senin gibi el olur gider."

'Hayat mı Bu' (1970) (Türkçe sözler Ülkü Aker) (11 saniye) Bekir, kahvede, Nuri ve İbo ile beraberken ilk şarkı. "Bir gün olsun gülmedi//Talih benim yüzüme//Sevdiğimden ayrıldım//Dünya zindan gözüme//**//Kimse çare bulamaz//Gözlerimin yaşına//Bu çektiğim çileler//Düşmanların başına//**//Yaşamak mı hayat mı bu//Allahım hiç şansım yok mu//Yaşamak mı hayat mı bu//Benim aşkta şansım yok mu//**//Öyle dertliyim ki ben//Kimse bir gün çekemez//Yaşamakmış ölmekmiş//Benim için fark etmez."

'Bir Teselli Ver' (1971) (Orhan Gencebay) (1 dakika 23 saniye) Kahvedeki ikinci şarkı. "Bir teselli ver//Bir teselli ver//Yarattığın şu mecnuna//Bir teselli var//**//Sevenin halinden//Sevenler anlar//Gel gör şu halim//Bir teselli ver//**//Aramızda başka//Biri var ise//Tertemiz aşkımı//Bana geri ver//**//Ben zaten her acının//Tiryakisi olmuşum//Ömür boyu bitmeyen//Derdinle yoğrulmuşum//**//Gülemem sevdiğim//Ben sensiz, ah, yaşayamam//**//Aşkın zehir olsa//Gene içerim//Yolun ecel olsa//Korkmam geçerim//**//Yeter ki sevdim de//Ben bu aşk ile//Dünyanın kahrına//Gülüp geçerim."

'Sensiz Kalan Gönlümde Bil ki Hayat Virane' (1970) (Rast) (İrfan Özbakır / Memduha Olgun) (2 dakika 37 saniye) Fatma'nın, gazinoda, Gönül Yazar'ın sesiyle söylediği ilk şarkı. "Sensiz kalan gönlümde bil ki hayat virane//Sen yoksun ya yanımda bil ki hayat bana ne//Bu dünyada sevmeyen ya deli ya divane//Sen yoksun ya yanımda bu hayattan bana ne."

'Ömrümce Hep Adım Adım Her Yerde Seni Aradım' (1970) (Rast) (İrfan Özbakır / Mehmet Erbulan) (2 dakika 37 saniye) Fatma'nın, gazinoda, ikinci şarkısı. "Ömrümce hep adım adım//Her yerde seni aradım//Ben kalbimden başka yerde//İnan seni bulamadım//**//Kenarlarda köşelerde//Kadehlerde şişelerde//Ben kalbimden başka yerde//İnan senin bulamadım."

'Yak Bir Sigara' (1967) (Suat Sayın) (34 saniye) Yusuf, Bekir'in arabasındayken. "Bu dünyada gününü gün etmeye bak//Üzüntüyü bırakıp yaşamaya bak//**//Kimimiz zenginiz kimimiz fukara//Üzülme arkadaşım//Yak bir sigara, boş ver dünyaya//**//Bu dünyanın malı dünyada kalır//Gülelim eğlenelim hayat kısadır."

Fatma ve Selma'nın çalıştığı fabrikanın iç çekimleri bir bisküvi, dış çekimlerse Sandoz ilaç fabrikası önünde yapılmış. 'Sandoz' fabrikası, 870 bin lira sermaye ile Levent'te kurulmuş (1956).

Selma, bir gün öncesini ballandırarak anlatırken şöyle diyordu; "Ah, Fatma, görecektin dün geceki filmi. Öyle bir güzeldi ki. Hele Ömer Şerif'i görseydin, o ata binişini, adamları öldürüşünü." Herhalde "Mackenna's Gold"dan (1969) söz ediyor. Reklamı çok ama beğenilmemiş bir filmdi. "Öyle güzel adam ki, anlaşılan Allah Baba, O'nu boş bir vaktinde özene bezene yaratmış." Sonrasında "Benim yüzüme de sıkışık bir vaktinde şöyle bir bakıvermiş" demesi haksızlık. Çok güzel bir kız çünkü.

Yusuf, kan verme nedenini "Benim anam kansızlık yüzünden öldü. Kanımı verdim, bir can kurtardım" diye açıklıyor Osman'a. Aynı şeyi Fatma'ya da anlatır. "Kilis'le İstanbul arasında şoförlük yapardım o günlerde. Önümdeki yollar hiç bitmez, habire uzardı." Bazen iri kuşbaşı gibi yağan karın, bazen yakıp kavuran güneşin altında ambarlara mal taşırmış hep. Bir gün hastalanmış annesi. Ameliyatta çok kan kaybetmiş. "Zavallı anacığım kansızlıktan öldü. Ben de anamın acısına dayanamadım, kendimi attım İstanbul'a." Günlerce iş aramış. Parasız pulsuz kalmış. "Önce kader Osman'ı çıkardı karşıma. Bana yatacak yer verdi. Sonra da otobüs şirketinde işi buldum."

Fatma'ya sarı peruk yakışmamış. Kendi saçları daha güzel. 'Nazan Deniz' adıyla şarkı söylediği gazinoyu 'Vesikalı Yârim'de (1968) 'Şen Saz' olarak görmüştük. Zehirli Hayat'ın (1967) simitçisi Ahmet Yıldırım garson rolünde.

Turgut Özatay çok inandırıcı ve ürkütücü bir 'kötü adam' ortaya çıkarmış. Fatma'yı kovalayıp otomobil kazasına neden olduğu sahne, aynı yıl çevirdiği 'Katil Kim'de tekrarlanıyor. Kazadan sonra yardım edeceğine tabana kuvvet kaçışı görülmeye değer. '34 ER 609' plakalı taksisi ve güneşliğinde tomarla duran zamanın 45'lik plaklar zamanda bir yolculuk gibi. Arkadaşı İbo, Balat'da kalafatçılık yaparmış. Nuri de Kumkapı'da kahveci.

Yusuf ve Osman'ın, gazetedeki iş ilanı için kullandıkları telefon kulübesini 'Yiğit Yaralı Olur' (1966) filminde görmüştük.

Osman'ın Commer marka dolmuş için 'kadillak' benzetmesi yapması, 06 Ocak 1969'da ODTÜ'ye giden Robert Commer ve yakılan Cadillac'ını anımsattı.

Düğünde izlediğimiz Üsküp Folklor Ekibi'ne katılan Selma, Fatma ve Osman hemen uyum sağlarken, Yusuf biraz zorlanıyor.

Hatice Ana'ya ait (çamaşırların güneşte kuruduğu) kulübeyi Yusuf'un pek beğendiği beton yığınlarından daha çok sevdik.

Onlarca yıl sonra bile senaryoda yer alması güç birkaç sahne. Otobüs şirketinden ayrılmış/kovulmuşlar. Osman "Aldırma, atın ölümü arpadan olsun. Elbet bir iş buluruz birlikte. Bu kavanoz dipli dünyada acından ölene rastladın mı sen? Allah baba, garip kuşun yuvasını tezine yaparmış" diye moral veriyor. Günlerce debelenip iş bulamayınca karşılık gelir Yusuf'tan: "Allah baba, bu defa yuvamızı tezine yapacağa benzemiyor." Dert etmesinler! İkisinden daha garip kuş var mı ki bu koca şehirde(!)... Gazinodaki konsomasyon sırasında 'kaderinin kötü yazıldığından' yakınmıştı Fatma, bir müşteriye. "Yok canım, böyle güzel bir yüze Allah baba nasıl kötü yazı yazar?" Ama yazmış işte! "Herhalde O da şaşırmış işini! Hep kulları hata yapmayacak ya!"

Köln'den gönderdiği mektupta "Allaha emanet olun hepiniz" demişti Yusuf. Ancak bu dua Fatma'yı Bekir ve arkadaşlarından korumak için yeterli olmaz!

Yusuf-Murat Soydan; Fatma/Nazan Deniz-Arzu Okay; Bekir-Turgut Özatay; Selma-Mine Sun; Osman-Necdet Tosun; Hatice-Mahmure Handan; Nuri-Türker Tekin; Polis Müdürü-Muzaffer Yenen; Sağlam Otobüs Şirketi; Sandoz Fabrikası; Fatma ve annesinin evleri; Sirkeci Garı; SSK İstanbul Hastanesi; Nuri'nin Kahvesi; Üsküp Folklor Ekibi; Beşiktaş Evlendirme Memurluğu; '34 DD 972' plakalı Sağlam Turizm otobüsü çok güzel.

Murat'ı Abdurrahman Palay; Fatma'yı Nevin Akkaya; Bekir'i Sadettin Alpay; Hatice'yi Sacide Keskin; Radyodaki kan anonsunu Erdoğan Esenboğa; Gazino müşterisini Zafer Önen seslendirmiş.

'34 FS 968' plakalı minibüsü 'Kaderimsin'de (1969) görmüştük.

'Kızları, hafta sonunda bir yerlere götürmek' konusunda, 'kötü' ve 'iyi' fikir birliği içinde! Bekir'in "Bir Pazar günü ikinizi alıp şöyle bir Boğaz'a götüreyim mi? Ya da Florya'ya. Öyle güzel oluyor ki oralarda eğlenmek, Allah be" şeklindeki davetine Fatma karşı çıkar. Annesi hastaymış, üstelik 'elâlemin diline düşmek istemezmiş'. Osman ve Yusuf'un davetini ise "Bilmem ki! Annem rahatsız... O'nu nasıl bırakırım" dedikten sonra kabul ediyor. Selma, her iki teklife de gönüllü. Minibüste, Hatice Ana'ya söylenecek küçük bir yalanın hoş görülüp görülmeyeceği tartışma konusu olur. Kırk yılda bir yalan söyleseler ne olur yani! Kâfir mi olurlar!' Osman "Ben sabah akşam yalan söylerim hep" diyor. Selma'nın "Kimlere" sorusuna hemen cevap verir: "Trafik polislerine, patrona, bakkala, kasaba! Ama sana hiç yalan söylemeyeceğim, dinim hakkı için."

Tertemiz yüzlü, masum bakışlı Fatma'nın güzelliği birkaç sahnede yer almış. Selma "Ben, senin kadar güzel olsaydım, Vallahi, sinema artisti olurdum. Sürünür müydüm bu fabrika köşelerinde" diyor... Kır gezisinde Yusuf şaşkındı: "Bu koca şehirde nasıl kalırsın böyle tek başına. Elin, sesin, yüzün, her şeyin bu kadar güzelken?" Kaderi çirkinmiş demek(!)... Bekir de kahvede arkadaşlarına dert yanmakta. "Benimkini görecektiniz ki şu kocaman ağzınızın suları aksın. Fabrikanın gülüydü, gülü. Gültepe'de O'ndan güzelini görmemişti kimse." Herifin biri nikâh kıyınca beyimiz ayazda kalıp kafayı üşütmüş! "Adı Fatma'ydı. Kumraldı saçları. Bir gözleri, bir dudakları vardı, çarpılırdınız ikiniz de alimallah." Sabah akşam demez âlem yaparlarmış Boğaz yolunda, Maslak üstünde(!)... Konsomasyon yaptığı müşteri de "Sesin, yüzün, içki içmen bile güzel senin" demişti Fatma'ya.

Hatice Ana'nın yemek sonrası duası: "Allahım, bu gitti ganisi gele. Hizmet sahipleri hizmetlerinden, evlat sahipleri evlatlarından şefaat bulsun, âmin."

 

Nuri, arkadaşlarına 'hava atıyor'! "Kadını muz gibi soydum. Kâfirin kabukları çıkınca bir tatlı oldu ki." Yusuf da 'kadın konusunda' çok kırıcı. Yaşadığı korkunç olaylar bile filmin sonuna doğru söylediklerini yumuşatmıyor. "Ocağıma üçünüz birlik incir diktiniz. Hayatımı yıktınız. Bu koca şehirde karı mı yoktu. Altınıza çekeceğiniz bir orospu mu bulamadınız da benim namusuma el uzattınız. Ak alnıma kara çaldınız ha" diyor Nuri'ye. Affetmesi için yalvaran kahveciyi "Karı gibi sızlanma lan" diyerek yolcu eder 'öbür tarafa'!   

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)