“Bir genç kızın en değerli hazinesini, O’nu sevmeden alan erkek, hırsız sayılır Mehmet.” Nehir kıyısında “Ya ben seni sevmiyor da babandan intikam almak için yapmışsam bu işi” diyen delikanlıya söylüyor bunları. Hayatının dönüm günü. İşler, ‘aşk’ nedeniyle sarpa sarınca ‘hesaplaşma’ birkaç hafta sonraya kalacaktır.
22 Aralık 2015

"Bir genç kızın en değerli hazinesini, O'nu sevmeden alan erkek, hırsız sayılır Mehmet." Nehir kıyısında "Ya ben seni sevmiyor da babandan intikam almak için yapmışsam bu işi" diyen delikanlıya söylüyor bunları. Hayatının dönüm günü. İşler, 'aşk' nedeniyle sarpa sarınca 'hesaplaşma' birkaç hafta sonraya kalacaktır.

 

Yeşilçam'da konu sıkıntısı çekilmez pek! Yabancı filmlerin denenmiş hikâyeleri, her zaman ana kaynaktır. 'One-Eyed Jacks'in (1961) onlarca uyarlamasından biri olan 'Dağların Oğlu', Ağustos-Eylül, 65'te çekilip 27 Ocak 1966, Pazartesi günü (Eyüp) Melek Sineması'nda gösterime girmiş. 84 dakika ve 11 dakikası at sırtında nal sesleri dolu.

1890'larda Meksika, Sonora. Hollywood filmi, Rio, Dad Longworth ve Doc'un yaptığı 'bir banka soygunuyla'; 'Dağların Oğlu' ise 1947, Suriye'de başlıyor. Mehmet, Hamo ve Şehmuz, saraydaki eğlenceyi basmışlar. "Beyler, eğlence mafiş... Paralar yallah." Dörtnal kaçarken Şehmuz vurulur. "Öbür dünyanın kapısını çalıyor." Hamo, bir bıçak darbesiyle yardımcı olur eşiği geçmesinde! (Doc'un ölümünde böyle bir şey yok). Zavallı, iyi arkadaştı! 'Arkadaşın iyisi insana yük olmazmış' zaten! Mehmet de "Payını bölüşecek miyiz" diye soruyor saf saf. Yanında götürecek değil ya. Üstelik zebanilere rüşvet sökmez! "Hissesini yerken bir kadeh fazla içer, bir kadını fazladan okşarız O'nun hesabına. Boş ver bunları! Dicle Bar'da bizi bekleyen yavruları düşün."

Jandarmalar 'tekmil geçitleri tutmuş'. Sınır postalarına haber salınmış. En iyisi, ortalığın yatışmasını beklemek. Jandarma Kumandanı da 'soyguncuları sınır boylarındaki dar geçitlerde değil vurgunlarıyla keyif çatacakları yerde aramak gerektiğini' bilecek kadar deneyimli. Dicle Bar'daki kontrolden güç bela kurtulur bizimkiler. Güvenlik güçleri peşlerinde. Mağaraların orada bir yere sığınırlar. Hamo'nun atı vurulmuş. Tibeli köyü çok sürmez buraya. Yakınında da bir Nalbant Hasan'ın dükkânı var. Birinin gidip at getirmesi lazım. Kadere kırk beş! Mehmet (ve Rio), sonucu baştan belli bir fedakârlık yapar. İki avcuna birer kurşun koyup uzatır. Kurşunu bulan gidecek. Hamo, sol (Dad, sağ) eli seçer, fark edermiş gibi. "Oyalanıp beni burada unutma" diye şakalaşıyor Mehmet. "Bizim adımız Hamo, evlat. Bir kuru can için arkadaş bırakmayız arkamızda." Merak etmesinmiş! "Rüzgâr gibi gidip rüzgâr gibi geleceğim." Bu sözün, en azından ilk kısmı doğru! Nalbant Hasan "Bir atlı geldi. İki at istedi. Sonra ne düşündüyse düşündü, birini bıraktı" diyecektir Jandarma Kumandanı'na. Elleri kelepçeli Mehmet'in tepkisi: "Sağlık olsun!"

Hapisteki en iyi arkadaşı Öksüz! Her gün alçı yoğurmasını 'delirdiğine' yormuşlar diğerleri. Oysa 'kinini yoğuruyor'! Her sıkışında sanki "O'nun" boğazını sıkıyormuş gibi rahatlıyor. "Atımı bu ellerle vermiştim. Bu eller O'nun omzunu tuttu, bu eller O'nun elini sıktı, öcümü de bu ellerle alacağım. Bu ellerle geberteceğim."

5 yıl sonraki 'umumi af'la artık özgür. (Rio ise Modesto ile firar ediyor, Sonora Hapishanesi'nden). Cezasının 2/3'sini dolduranlar tahliye edilecekti. Demek 7,5 yılla cezalandırılmış kahramanımız. Ayrılacaklarını zannedip yalvarıyor Öksüz. "Keşke çıkmasaydı şu af. O zaman hiç ayrılmazdık. Ne olur bırakma beni." Elinden her iş gelir, yardımcı olurmuş. "Aradığımı bulana kadar bütün memleketi adım adım dolaşırım belki... Gün olur aç kalırım... Gittiğim yerlerde kurşunlar da karşılayabilir bizi" sözlerine yanıtı hazır "Bacaklarım kuvvetlidir... Midem oruca talimlidir... Azrail niyeti bozmasın, bıçaksız, kurşunsuz da adamı bulur."

Randevuevi, gazino, oba. Her yerde aradıkları Hamo'nun yeni adı, Hamit Bey! Bu arada Çır Çır-Prese Fabrikası ve bir çiftlik sahibi olmuş. Para babası ve muhtar! (Bu 'muhtarlık', Dad'in Monterey-California'da 'Sheriff' olmasının yarattığı şaşkınlığı veremiyor). Kızı Gül'ün varlığı intikamdan vazgeçirtecekti neredeyse. Ancak yardımcısı Hayri ile yanlış davranışları kanlı bir hesaplaşmaya neden olur. Yine de şanslı Mehmet. Hollywood filminde Modesto ölürken, Öksüz sadece bayılıyor. Rio, ilerde Louisa ve çocuğuna dönmek üzere kaçarken, bizimkini darağacı veya müebbet bekliyormuş!

Dağların Oğlu'ndaki melodiler.

'Winnetou 2'deki (1964) (Martin Böttcher) 'In Der Tropfsteinhöhle' Saray soygunu sırasında. 'Olprinz Melodie' Şehmuz vurulurken. 'Unter Geiern' 12 sahnede (Hamo, Şehmuz'u öldürürken; Gazinodaki kontrolden kurtulup atla kaçarlarken; Hayri, yeni tüfeği Hamit Bey'e gösterirken; Umumi af ilan edildiğinde; Obada, Hamo'yu sorarken; Hüseyin Zan ve arkadaşları, Mehmet'e posta koyarken; Beraberce Hamo'yu ararken; Mehmet, Hamit Bey'in çiftliğine geldiğinde; Kırbaçlanırken; Eli kırıldıktan sonra; Hamit Bey "Kızımın bu durumuna tahammül edecek adam mıyım ben" derken; Sondaki kavgada). 'Winnetou-Melodie' 12 sahnede (Mehmet, tepede Hamo ile konuşurlarken; Teslim olurken; Tahliyede; Öksüz, Bıdık'ı bırakırken; Mehmet, Öksüz'ün beraber gelmesine razı olduğunda; Otobüsten inerlerken; Hamo'nun bulunduğu köye geldiklerinde; Hamit Bey'in yerini öğrendikten sonra atına atlarken; Atış yarışmasına geldiğinde; Atış sırası kendisine geldiğinde; Öksüz, kırbaç yaralarını temizlerken; Eli iyileşmeye başlayıp silah çalışması yaparken).

'Grand Canyon Suite'deki (1931) (Ferde Grofe) 'V: Cloudburst' 7 sahnede (Soygun sonrası kaçarlarken; Gazinodaki aramada Jandarma çavuşu "18'ini geçmişsin ama içkiye alışık olmadığın belli" derken; Koğuştaki kavgada; Mehmet'in geleceğini Hayri'nin telefonundan öğrenen Hamit Bey, hazırlık yaparken; "O köpeğin piçini karnında taşıyor musun" derken; Mehmet'e "Kapana kısıldın! Tadını çıkara çıkara canını alacağım senin" derken; Hamit Bey, vurulduktan sonra).

'Alfred Hitchcock Presents Music To Be Murdered By' albümündeki (1958) (Jeff Alexander) 'Music To Be Murdered By' 4 sahnede (Tahliye sonrası tüfek alırken; Hamit Bey, tabancasına kurşun koyarken; Mehmet'in elini kırarken; Mehmet "Kimse görünmüyor. Nerelerdeler acaba" derken).

Horst Wende'nin 'Oriental Caravan' uzunçalarındaki (1957) 'She Walks Gracefully (Ala Mahlek)' İkinci oryantal dans sırasında. [Bu melodi Ron Goodwin'in 'Music For An Arabian Night' 33'lüğünde (1959) 'Arab Feast' adıyla yer alıyor].

'Sen Aşk Nedir Bilmez misin' (Suat Sayın) 2 sahnede (Gül ve Mehmet, ilk kez karşılaştıklarında; Birbirlerinin olduktan sonra).

'Dile Benden Ne Dilersen' (Suat Sayın) 2 sahnede (Gül "Uzaklara, babamın bizi bulamayacağı yerlere kaçarız" derken; Mehmet "Şunu unutma, Dağların Oğlu Mehmet hayatında tek kadını sevdi" derken).

Jack Shaindlin'in 'Musical Thames-Hollywood U.S.A.' albümündeki 'Theme From Saint Joan' (Mischa Spolinsky) Çiftlikteki akşam yemeğinde.

Jack Nitzsche'nin 'The Lonely Surfer' uzunçalarındaki (1963) "Theme From Mondo Cane-L'isola Maledetta" (1962) (Riz Ortolani) Gül, vurulan babasına koşarken. "Theme From Mondo Cane-More" Hamit Bey, ölmeden önce af dilerken.

Filmdeki türküler.

'Fırat Kenarında Yüzen Balıklar' Yıldıray Çınar'ın sesinden hapisteki voltada (33 saniye). "Fırat kenarında yüzen balıklar//Anam ağlar, bacım beni sayıklar//Başıma toplanmış bağrı yanıklar//**//Nettim size verin benim yârimi//Nettim size beni yâre götürün."

'Alageyik Gibi Boynun Sallarsın' Yıldıray Çınar'ın sesinden film biterken (10 saniye). "Alageyik gibi boynun sallarsın//Kemend atıp yollarımı bağlarsın//Bana derler niçin gülmez ağlarsın//Mevlam gül dememiş nasıl güleyim//**//Nöbet şekerimi ezenim yoktur//İnce tülbentlerden süzenim yoktur//Neyleyim sarayı neyleyim köşkü//İçinde salınıp gezenim yoktur."

Jenerikteki saray çekimleri Sait Halim Paşa Yalısı'nda yapılmış. Soygun sırasında Hamo'nun gözü parada, kahramanımızınsa güzel dansöz Birsen Bengü'deydi. Güneydoğu dağların oğlu Rüzgâr Mehmet. Bazen de fırtına olur. Şakayı sever, kadınları da. Şu garip gönlüne ışık serpen birer yıldız gibiymiş kadınlar. 'Amma velâkin', Dicle Bar'daki konsomatris 'en parlak en masrafsız olanıymış'. "İki senedir bu hayattayım, hiç kimse bana bu kadar içki ısmarlamamıştı. Çok hovardasınız" diyor genç kız. Delikanlının kılığına bakılırsa zengine de benzemiyor. Nerden kazanır bu kadar parayı! "Allah Baba, tepeden atıyor" diyecek kadar rahat olmasa, Arap şeyhinin köşkünü soyan eşkıya zannedecek herkes! "Nerde bizde o şans." Bunca iltifat edip, harcadığı paranın karşılığını çıkarmak için yanındakini üst kattaki odalardan birine atmayan tek erkek! "Eskiden bütün kadınlar, benim için bir gecelik istasyon gibiydiler ama sen otostopsun."

Bu sırada Hamo, üç afeti kollarına almıştı. Barı da kapatmış! "Yiyin, için içebildiğiniz kadar. Hepsi benden." Jandarmalar kontrole gelince hoşafın yağı kesilir! "Haydi de yavrum evde misin//Pencerelerde perde misin" türküsünü mırıldanıyor Mehmet.

İnce, sırım yapılı, esmer bir genç. "Küstah, dik konuşan bir herif." Kitabında, arkadaşa ihanet yok. Damarına basılmasa kuzu gibidir. Ettiği lafı '40 yıllık okumuşların bile ağzı yapamaz'. Niye bu kanunsuz yola saptığını kendisi bile anlayamamış. Arkadaş hatırı herhalde!

Hamo, her soygundan sonra "Bu son" dermiş. Hep bir çiftlik hayali içinde. Bir kızı var. "Anası öldüğünden beri el yanında." Mektepte okutup büyütüyor. Hayattaki tek düşüncesi O. Allahtan babasının bir eşkıya, bir kaçakçı olduğunu bilmiyor. İlerde 'arkadaş satan' biri de olacaktır Hamo. Paraya kavuşunca adı artık 'Hamit Bey'!

Gül, Mehmet'i çok sevmiş. İlk beraberliği, ilk aşkı. Delikanlının da '5 yıldır ilk' ilişkisi! Kadınların bulunmadığı bir yerdeydi çünkü! Genç kıza okulda 'yabani' derlermiş erkeklerden kaçtığı için. Bizimki de 'yabani' ama başka nedenlerle. Kavgacı, geçimsiz, kırıcı olduğundan! Filozofluğu tutar gene. "Eskiden kadınlar benim için bir gecelik istasyon gibiydiler. Sabah olunca yoluma düşer geride kalanları unuturdum." Ancak aşk zorlu. İnsanı hedefinden, gayesinden saptıracak kadar karşı durulmaz bir kuvvet!

Gül için dedikodu başlar köyde. Namusu, adı kadar lekesiz değilmiş! Hamit Bey de 'bir piçe büyükbaba olacakmış'! Bunca yıllık didinmesi, şerefi, bir itin piçi yüzünden mahvolsun, olacak şey mi! Bir punduna getirip 36 kez kırbaçlıyor Mehmet'i. Hayri de 13 kez. (Dad, 12 kamçı vurmuştu). Elini de kırdıktan sonra "Bana bir iyilik eder misin, öldür beni" diyen Mehmet'e "Yoo, seni süründüreceğim (Sadettin Erbil seslendirmesiyle 'süründürücim') Elin kolun tutmaz olunca bütün millet dalga geçecek" karşılığını veriyor. Dad'in yanıtı daha kısa: "Your gun days are over." Oysa iş elle değil kafa ile görülür. İntikam hırsı kuvvet veriyor kahramanlarımıza.

194 kurşunlu filmde 30 tekme, yumruk, tokat ve 1 tavla, 5 tüfek darbesi var. Gül'ün kısmetine de 2 tokat, bir kırbaç düşer.

Yılmaz Güney'in, hapisten çıktığı ve tüfek atışları yaptığındaki kareli gömleğini 'Yiğit Yaralı Olur'da (1966) tekrar göreceğiz. Hapishane konuşmaları harika. "Delikanlı besbelli çaylak ama çaylağın kibarı. Ben de kibarlığa bayılırım. Baksanıza, bizi düşünüp bir kat elbiseyle gelmiş" diyen Koğuş Ağası Selamsız'a "Garibanları düşünmek vazifemiz. Dene bakalım kolu kısa gelmesin" yanıtını yapıştırır. Dili fazla sivri bu çaylağın! Hemen yardakçılar devreye girer. "Seni tanımıyor da ondan Ağası. Yoksa dilini kendiliğinden yutardı... Seni takdim geçelim, o zaman falsosu ikilemez. Ağamız, bilumum hapishaneler padişahı Selamsız olup bu koğuşun da dayısıdır... O'na 'Selamsız' demelerinin esbabı mucibiyesi, bozulduğu kimseyi tek laf etmeden nalladığı için." Mehmet'in alaylı yanıtı: "Nalbant desenize!" Bu rahatlık "Anlaşılan delikanlı idamlık. Ölmekten falan korkmuyor" yorumuna neden olur. Tümünü iyice pataklayınca ortalık sakinleşir. Koğuşun yeni bir kralı var! Voleybol ağlı avluda, Öksüz (kucağında köpeği Bıdık) bir adım geride, volta atıp duruyor.

Çukurova Gazetesi'nin birinci sayfasında 'Pamuk fiyatı bu yıl düşük' ve 'Umumi af ilan edildi' yazılıydı. Öksüz "Hadi Bıdık, hürsün artık. Hükümet beni tahliye etti. Ben de seni tahliye ediyorum" diyor. Doludizgin Hamo'yu aramalarına ayak uyduramazdı Bıdık.

Mehmet'i Abdurrahman Palay; Hamo'yo Sadettin Erbil; Gül'ü Jeyan Mahfi Ayral ve düğünde 10 saniye Sacide Keskin; Hayri'yi Agâh Hün; Şehmuz'u Fikri Çöze; Gelini Sacide Keskin seslendirmiş.

Soygun yapılacağı umudundaki Oski, Mehmet'in âşık olması nedeniyle iş uzayınca şunları söylüyor; "Buraya iş için mi geldik yoksa sevdalanmaya mı... Hamo'nun fabrikayı soymaya geldik, kızını soydun!"

Gülyazı çiftliği, tekmil çiftliklerin adını silmiş. Çeltik fabrikası herkesin dilinde. Hamit Bey'in itibar ve şöhreti çok. Düşmanı da. Evin duvarında 10 tüfek, 7 tabanca asılı. Bir muharebe hazırlığı sanki.

Mehmet-Yılmaz Güney; Gül-Nebahat Çehre; Hamo/Hamit Bey-Erol Taş; Hayri-Reha Yurdakul; Oski-Hüseyin Zan; Koğuş Ağası-Kudret Karadağ; Dansöz-Birsen Bengü; Saray; Gazino; Hapishane; Köy düğünü; Karaçay'daki atış yarışması; İyileşmekte olan eliyle tüfek kullanırken çok uzaklardan geçen tren çok güzel.

One-Eyed Jack'deki 'fiesta', bizde, 'ora ağalarından birinin oğlunun düğünü' olmuş. Ödül, rüzgâr gibi bir at. Dağların Oğlu Mehmet'e yakışırdı. Öyle de olur.

 

Hayaller, her ülkenin imkânına göre. Hollywood filminde 'okyanus'; Bizde 'nehir' kenarında buluşurlar! Gül, babasının, hatta bütün dünyanın servetini feda edecek kadar âşık. Başka bir şey yok gözünde. Delikanlının sevgisi de 'günün güneşi sevdiği kadar'! Birbirlerinin olurlar. Hamo "Bir erkek için iyi arkadaş demek, genç bir kız için de aynı şeyler sayılmaz" demişti. 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)