“Beni bir koca olarak değil oğlun kadar şefkate muhtaç, cahil kaba bir insan olarak görür, öğretmenim olursan öğrenmeye çalışırım.” Ali, kendisini ‘şefkat ve şımartılma arasındaki farkı bilmemekle’ suçlayan Gül’e söylüyor bunları. Oysa Fred’in Mary’ye yanıtı daha kısa; “I don’t know much but I can learn.” İki delikanlının en zor ve en geç öğrenecekleri şey ise ‘kendilerinin de bir gün korkabileceği’ olacaktır.
14 Kasım 2015

"Beni bir koca olarak değil oğlun kadar şefkate muhtaç, cahil kaba bir insan olarak görür, öğretmenim olursan öğrenmeye çalışırım." Ali, kendisini 'şefkat ve şımartılma arasındaki farkı bilmemekle' suçlayan Gül'e söylüyor bunları. Oysa Fred'in Mary'ye yanıtı daha kısa; "I don't know much but I can learn." İki delikanlının en zor ve en geç öğrenecekleri şey ise 'kendilerinin de bir gün korkabileceği' olacaktır.

John Mantley'in 'The Snow Birch' romanı (1958) Hollywood'da 'Woman Obsessed' adıyla, renkli-sinemaskop çekilmişti (1959). Bizde gösterimi 'İhtiras Vadisi' olarak ve 11 Ekim 1966, Salı günü, Marmara Sineması'ndaki suare ile. 'Vahşi Sevda', bunun siyah beyaz Yeşilçam uyarlaması. Kasım, 1966'da başlayan çekimler, Ocak, 1967'de Uludağ'da tamamlanmış. Vizyona girişi 24 Nisan 1967, Pazartesi günü (Mecidiyeköy) 'Işın', (Beyoğlu) 'Lüks', (Aksaray) 'Bulvar', (Kadıköy) 'Atlantik', (Kadıköy) 'Özen' sinemalarında. Adını, 19 Mayıs 1960, Salı günü Saray Sineması'nda gösterime giren (Virginia McKenna, Bill Travers'lı)  'Passionate Summer-Vahşi Sevda'dan (1958) almış.

Uludağ eteklerinde bir çiftlik. Yakınlarda bir orman. Kemal ve Gül, burda yaşıyorlar. Bahçelerinde her şey var. 'Nar, kuruyemiş, böğürtlen, yumurta'. Oğulları Osman, 8-9 yaşında 'tabiat aşığı' bir çocuk. (Arkadaşı çok! Havuzdaki ördekler, beyaz güvercin, 8 tavşan yavrusu, buzağı, kuzu, Rüzgâr isimli at). Her isteğine göz yumuluyor. 'Şımartmaz mıyız' kuşkusu içindeydi genç kadın. Oysa korkmasına gerek yokmuş. "İyi huyludur, şımarmaz" diyor kocası. "Asıl iyi huylu olan sensin... Senin kadar değil tabii" diye birbirlerini 'şımartıyorlar'.

[Mary ve Tom Sharon'un çiftlikleriyse Kanada, Saskatchewan Eyeleti'nde. Elektrik yok. Acil durumlarda kasaba ile haberleşmeleri havai fişeğiyle. Robbie de Osman gibi hayalci bir çocuk. Ceylan, kunduz, sincap, 7 tavşan yavrusu dostları var. Her sabah bataklığa gidip taş atıyor].

Orman yangını çok sıktır buralarda. Kaçabilen hayvanlar kaçar, kaçamayan yanarmış. İnsanlar da öyle! 'Kurtulan da olur, kazaya uğrayan da'! Kemal, bu son gruptan. Yangın söndürmede görevliydi. Kurtulamadığını karısının "Allahım, O'nun yokluğuna dayanabilmem için kuvvet ver bana" duasıyla anlıyoruz. Sonrasında çiftliğin tüm yükünü sırtlamış genç kadın. Tarla sürmek ve at nallamakta zorlanınca gazeteye 'yardımcı aranıyor' ilanı verir.

Bir sabah kalktıklarında odun kıran birini görürler: Ali Korkmaz. İlan için gelmiş. Bu işlerden anlıyor. Görünüşü bir rençper veya köylüden çok farklı. "Oldum olası yabani tabiatlıdır. Çabuk kızar, herkesle kavga eder ama bir namussuzluğunu görmedim" diyor Doktor Selim. Kısa bir süre hapisliği var. Abisinin çenesini dağıtmış, bir yumrukla. Nedenini mahkemede bile söylememiş. "Çene kırmanın cezası neyse razıyım. Sebebi kimseyi ilgilendirmez" demiş yargıca. Birkaç sahne sonra ise 'abisinin çenesini, korkak olduğu için kırdığını' öğreneceğiz. Öldürebilirmiş de. "Geçen sene evinde yangın çıktı. Eğer abisi korkuya kapılıp kaçmasaydı Ali'nin karısı şimdi hayatta olacak, diri diri yanmayacaktı." Çocukluğunu da bilirmiş Ali'nin. "Kabına sığmaz bir insandır. Çabuk kızar, herkesle kavga eder ama bir namussuzluğunu görmedim."

Üç kişinin işini görecek kadar güçlü. Kemal'in yardımını görmüş. Bu nedenle alacağı maaşı da umursadığı yok. Karnı doysun kâfi. Kasaba uzakta olduğu için gidip gelmesi zor. Avludaki odada kalacak. Üstüne yağmur yağmayan her yerde uyuyabilirmiş.

[Fred Carter, Saskatchewan Kereste İşletmesi'nde (Lumber Co.) çalışıyor. Karısını 6 yıl önceki yangında kaybetmiş. Geçmişi iyi anılmasa da, zavallı kadın, evlendikten sonra mükemmel bir eş olmuş. Kemal'in Ali'ye yaptığı 'yardım' belli değilken Tom'unkini kasabanın Kızıl Haç doktoru R. W. Gibbs anlatıyor; "It seems Tom was the only man decent enough to tip his hat and say 'how do you do' to Mrs. Carter." Herkes karısını küçümserken nazik bir selam, hatır sorma bile hazine değerinde. Eski işinden 80 Dolar alıyordu. Mary, 90 vermeye kalkınca "There is no reason to pay more because you need somebody. 80 a month is fine" diyor. 80 yeterli, fazlasına gerek yokmuş. Böylesine tok gözlü].

Kaderleri aynı. İkisinin de eşlerini alevler almış. Tarla ve sofradaki beraberlikleri aşkla sonuçlanır. Ancak Osman (Robby gibi) 'yeni bir babaya hazır değildi'. Sonuçta anne sevgisinin değişmeyeceğini anlayınca razı olur.

Genç kadın, (Mary gibi) eski bir öğretmen. Herkesi, talebesi gibi görür, hatalarını düzeltmek istermiş. Oğluna, terbiyeli insanların ekmeği ısırarak koparmadığını anlatırken Ali de aynı şeyi yapıyordu! Mahcup olup sofrayı terk eder. Gül, yemeği odasına getirdiğinde "Terbiyesi bol mu" diyor kırgınlıkla. Çocuğun korkak olduğunu düşünüp sert davranması gerginliklere neden olacaktır.

Bir gece kuzu Kıvırcık'a, kurt (Hollywood çevriminde 'ceylana, aslan') saldırır. Can çekişen hayvanı, acısına son vermek için kesecekti. Çocuk tepki gösterince kırıcı şeyler söylüyor. Aslında abisine olan nefretini yansıtmış; "Korkak... Kuzuyu sevdiğinden değil, korkundan istemiyorsun kesilmesini. Korkak insanlar hiçbir işe yaramaz. Tıpkı abime benziyorsun. Sen erkek değil misin? Asker olup vatanını kurtarmak için düşman öldürmeyecek misin? Korkaklık hastalıktır. Cesurluğa alışabilirsin. İyiliği için öldürüyorum onu."

Hiçbir şeyden korkmadığını iddia eden Ali, sondaki bataklık sahnesinde 'korkuyu' iliklerine kadar hissedecektir. Kurtuluşu, bir zamanlar 'kız çocuklarından bile daha korkak olmakla suçladığı' Osman sayesinde.

Film, olacak kötü şeylerin habercisi gibi ormandan yükselen siyah dumanla başlamıştı. Bitişi, arınmanın/değişimin belirtisi olan yağmurla. Mary "Aren't you going to hold me"; Gül, biraz daha cesur "Sarılıp öpmeyecek misin beni" diyorlar.

'Vahşi Sevda'daki melodiler.

'The Bible: In The Beginning...'deki (1966) (Toshiro Mayuzumi) 'Theme From The Bible' 3 sahnede (Jenerikte; Ali, tarlayı sürerken; Filmin sonunda). 'Cain and Abel' 2 sahnede (Gül, tarlayı sürerken; Atı nallarken). 'Abraham (Scene of Love)' Ali, gazetedeki iş ilanı için geldiğini söylerken. '40 Days and 40 Nights' 5 sahnede (Kasabadan dönerkenki fırtınada; Çiftliğe kurt inince; Ali, kurt saldırısında yaralanmış kuzuyu kesmek isterken; Çılgın gibi sürdüğü atla Doktor Selim'in cipine rastladığında; Osman, Ali'den kaçarken; "Noah's Ark" 2 sahnede (Ali "Kahvaltının hazır olduğunu göstermeye gelmiştim" dedikten sonra; Tarlaya tohum ekerlerken).

'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) "Maggie's Murder" 2 sahnede [Hapisteki ilk kavga sonrası, Orhan Çoban, Ali'nin sigarasını yakarken; Osman, filmin başında, bataklığa geldiğinde (1.37 - 1.45 arası)].

'Lilies Of The Field'deki (1964) (Jerry Goldsmith) 'Out Of Bricks' Annesi "Kahvaltını etmeden nereye kaçıyorsun sabah sabah" derken. 'The Roof' 3 sahnede [Osman, güvercin uçururken (00.25 sonrası); Rüzgâr'ı sevip bataklığa giderken; Annesinin kullandığı atlı arabayla kasabaya giderlerken]. 'Main Title' 3 sahnede (Osman, sofrada, kediye gizlice yemek verirken; Ali, aynada kendisine çeki düzen verirken; "Tırnaklarım kesilmiş, ellerimi üç kez yıkadım, ekmeği de ısırarak koparmıyorum" derken). 'The Contractor' Ekmeği kopararak yerken.

'Summer And Smoke'daki (1962) (Elmer Bernstein) "The Father's Murder" 9 sahnede [Osman, filmin başında, bataklığa taş atarken (1.00 sonrası); Ali'yi, odun kırarken gördüklerinde; Gül "İkimiz de uzak duracağız senden. Kötülüklerinin kurbanı olmamak için başka çaremiz de yok" derken; Osman, bahçe tırmığı ile saldırmaktan vazgeçtiğinde; Ali "Benim bildiğim sofraya beraber oturulur" derken; Hapisten, kefaletle çıkıp çiftliğe geldiğinde; Doktor Selim, Ali ve Gül'ü kapısının önünde baygın bulduğunda; Osman, annesini ararken; Bataklıkta, boğulmak üzere olan Ali'ye yardım ederken]. 'Theme From Summer And Smoke' Evlilik teklifi sonrası öpüşürlerken. 'Rosa' 3 sahnede (Çocuğunu düşüren Gül "Doktor, Yalnız kalmak istiyorum" derken; Ali'ye kendisinden bir çocuk istediğini söylerken; Osman, annesine çiçek dolu evi gösterirken).

'The Grand Canyon Suite'deki (1931) (V. Cloudburst) 4 sahnede (Orman yangını başladığında; Kemal, yangın için giderken; Hamile Gül bayılırken; Filmin ortalarına doğru Osman, ikinci kez bataklığa taş atarken).

'Dangerous Moonlight' filmindeki (1941) 'Warsaw Concerto' (Richard Addinsell) Gül "Allahım... Oğluma, babasının eksikliğini duyurma. Kimseye muhtaç etme bizi" diye dua ederken.

'The Fugitive Kind'daki (1959) (Kenyon Hopkins) 'The Reformer' Donmaktan kurtulan Gül, yatakta kendisine geldiğinde.

'Tammy And The Bachelor'daki (1957) (Frank E. Skinner) 'Interlude' Gül "Çalışmak için vakit geç değil mi" derken.

Jesse Crawford'un 'Poet Of The Organ' albümündeki (1966) 'Voices Of Spring' (1882) (Johann Strauss II) Nikâhın ilk dakikalarında.

'Thunderball'daki (1965) (John Barry) 'Bond Below Disco Volante' Osman, bahçe tırmığı ile Ali'yi tehdit ettiğinde.

'Hatari!'deki (1962) (Henry Mancini) 'Sounds Of Hatari' Meyhanedeki kavgada.

Filmdeki türkü.

'İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım' (Âşık Mahzuni Şerif) (20 saniye) İlk hapis sahnesinde. "İşte gidiyorum çeşmi siyahım//Önümüze dağlar sıralansa da//Sermayem derdimdir, servetim ahım//Karardıkça bahtım karalansa da."

Bizde 'Peygamberler Tarihi' adıyla oynayan 'The Bible: In the Beginning...' 28 Kasım 1966, Pazartesi günü  (Beyoğlu) 'Dünya', (Çemberlitaş) 'Şafak' sinemalarında gösterime girmiş. 'Vahşi Sevda'da melodilerinden çokça yararlanılmış.

Osman ve Robbie, doğayı çok seven, hayalci iki çocuk. Sekerek koşmaları, yağan kar tanelerini dilleriyle tutmaları aynı. Bataklığın üzerinde koştukları tomruk bile. Robbie filmin sonundaki yağmurda ıslak pabuçlarıyla eve girmiş annesini ararken ayağı kayıp düşer. Osman da O'ndan geri kalmamak için halıya takılıp yere kapaklanır!

Kraldan çok kralcı olduğumuz için pulluk sahnesinde Mary, açık başlıyken; Gül, kovboy şapkalı! Osman'ın da elinde ok ve yay var. Fred'in azgın nehri yüzerek geçmesi 'Vahşi Sevda'da sadece sözle.

Orman yangını 'Woman Obsessed'te ayrıntılı işlenmişken, bizde, yabancı bir filmden alınan sahnenin iki kez gösterilmesiyle geçiştirilmiş. Kemal'in öldüğünü Gül'ün duasıyla anlıyoruz.

Ali, hiç gülmeyen, insana sıkıntı veren biri. Hapiste, bir mahkûmu dövüyordu. Beyimiz uyurken kimse şarkı söyleyemezmiş' "Rahatsız oluyorsan otele git" diyen İsmet Erten'i de pataklar. Üzerinde 'Ali Korkmaz' yazılı tahta bavulu ile tahliye olurken gömleğini Berduş Hasan-Orhan Çoban'a; Gocuğunu Bacaksız'a; İbriği abdestte kullanması için Hafız-Nizam Ergüden'e verir. İsmet Erten "Bakalım beyzadenin mirasından bize ne düşecek" sözleriyle bulaşınca bir daha dayak yer! Gül bile bir tokat yiyecektir delikanlıdan. Meyhanedeki Bilal İnci de yumruklarının tadına bakıyor.

Sofrada 'ekmek koparmak', Amerikan filminde 'yemeğin suyuna ekmek dilimini batırmak' şeklinde.

50'ler 'sol'a ilginin arttığı yıllar. Hollywood, 'sol'un değerlerine ondan daha çok sahip çıkarak anamalcı sistemi hoş gösteriyor; 1. Dayanışma; Ormandaki yangının söndürülmesinde çiftçiler, görevliler herkes el birliği yapmış. Karşılıksız ve cansiperane çırpınıyorlar. 2. Topluma hizmet; Doktor R. W. Gibbs, Kızıl Haç için çalışıyor. Özel muayenehane lafı bile yok. Hizmet, ayrımsız herkes için. 3. Eşitlik; Çiftlik sahibi (Mary) ile işçisi (Fred) aynı masada aynı yemeği yiyor. Servisi yapan da Mary. 4. Zengin fakir ayrımı olmaması; 'General Store'un sahibi Ian Campbell ile yanında çalışan gencin giysileri farksız. Filmde 'varsıl' veya 'yoksul' diyebileceğimiz kimse olmadığı için herkes mutlu. 'Biricik müttefikimiz' bunları, kendi sisteminin özellikleriymiş gibi, hiç laf ebeliği yapmadan, çok ince bir şekilde bilinçaltımıza yerleştiriyor.

O yıllardaki 'sol' korkumuzla ilişkilendireceğimiz bir sahne; Atın nallanması gerek. 'Woman Obsessed'te bu 'sol' ön, 'Vahşi Sevda'da (herhalde ne olur ne olmaz diye) 'sağ' ön ayak!

Filmdeki adını öğrenemediğimiz Mine Soley, Ali'nin eski sevgilisi. (Mayme Radzevitch rolündeki) Barbara Nichols ise Fred'in, çiftlikte çalışmaya başlamadan önceki 3-4 sevgilisinden biri. Eşi 6 yıl önce öldüğü için böyle bir şey yapmasını kabullenebiliyoruz ama bizimkinin durumu biraz karışık. Karısının ölümünden sorumlu tuttuğu abisinin çenesini kırıp hapse girmiş; Çıkınca Gül'ün yanında çalışmaya başlamış; Aradan iki yaz bir kış geçmiş; Evlenmişler; Genç kadın hamile kalıp çocuğunu düşürmüş; Bunca zaman sonra Doktor Selim, Ali'nin karısının 'geçen yıl' öldüğünü söylüyor! Nasıl uzun seneyse tüm bunları yapıp arada Mine Soley'le beraberliğe de zaman bulabilmiş.

'Woman Obsessed'te 'çene kırmak' yok. Babası alkolik ve çok sert biri olduğu için lisedeyken erkek kardeşiyle evden kaçmışlar. Ali'nin ölen karısı hakkında bir şey öğrenemiyoruz. Ama Fred'inki 'geçmişi iyi anılmayan' biriymiş. Karısından söz ederken "We had an agreement never to talk about what was passed. Hers or mine" diyor. 'Geçmişin hiç konuşulmadığı bir evlilik'!

İki erkek de bir kızgınlık anında Mary ve Gül'e zorla sahip olurlar. Odaya girişleri kapıyı kırarak!

Mine Soley, Ali'nin 'düz renkli gömlek' sevdiğini söylemişti. Oysa nikâh hariç 15 sahnede desenli gömlekli.

'Vahşi Sevda'da en çok yapılan iş (altışar kez) 'özür dilemek'. Bu durum Ali'yi iyice kudurtur. "Hiç küçülmedim bu kadar." Özür dilemeyi 'küçülmek' olarak kabul ediyor.

Osman'ın (filmde göremeyeceğimiz) panayır'a gitmek için annesinden izin istediği sahnede Ali bir köşede elini yüzünü yıkıyor. Çekimler içerden ve pencerenin dışından yapılmış. İlginç bir şekilde iç çekimlerde fanilalı, dışardan çekimlerde desenli gömlekli. Sahnenin devamında sofradalar. Çekimler Ali'nin sağından ve önünden. Yine aynı şekilde sağından yapılan çekimlerde delikanlı gömlekli, önden yapılanlarda fanilalı.

Sancılanan karısını at arabasıyla doktora götürürken yola bir ağaç devrilmiş. Kucağında (Hollywood filminde '6 mil') taşımak zorunda kalır. Arabadan alırken Gül pabuçluydu. Devam sahnesinde pabuçsuz. Son sahnelerden birinde, Osman'la eve girerken ve girdikten sonra ayakkabıları değişik genç kadının.

Gül-Hülya Koçyiğit; Ali Korkmaz-Tunç Okan; Osman-Ercan İnangiray; Kemal-Memduh Ün; Doktor Selim-Reha Yurdakul ve karısı Mürvet-Müşerref Çapın; Ali'nin sevgilisi-Mine Soley; Karlı Uludağ; Bataklık; Selim ve Kemal'in '16 AL 334' ve '16 AL 125' plakalı cipleri; Meyhanede "Dadının izin günü bugün galiba" diye sataşan Bilal İnci; Koğuştaki bir diğer mahkûm-Enver Dönmez; Gül ve Mary'nin döşeme tahtalarını fırça ile temizlemeleri çok güzeldi. Bu sahne, Hollywood'da '2'; Yeşilçam'da '1' kovalı!

Gül'ü Jeyan Mahfi Ayral; Ali'yi Sadettin Erbil; Osman'ı Fatoş Balkır; Doktor Selim'i Sami Ayanoğlu; Mine Soley'i Alev Koral; seslendirmiş.

Yeşilçam'ın koşturmalı yılları. 'Vahşi Sevda'nın çekildiği günlerde Hülya Koçyiğit ve Tunç Okan'ın 'Siyahlı Kadın' ve 'Ölüm Yolcuları'nda da rolleri var.

Rock Hudson ve Burt Lancaster'a benzeyen Tunç Okan bu filmlerden sonra Yeşilçam'dan kopuyor. "Ben her şeyden önce, her şeyden çok insana inanıyorum" diyen sanatçının sinemaya katkıları yönetmen olarak devam edecektir. Fred-Stephen Boyd'u ise Messala, Livius ve Ni(e)mrut gibi tarihi roller bekliyor.

'Woman Obsessed'te Mary, kendisi için kumaş almak istediğinde, satıcı, matemini düşünerek siyahları göstermek ister. Ama genç kadın gönlünde uyanmaya başlayan sevdanın etkisiyle mavili beyazlı olanı seçer. Amerikan filmlerinde ayrıntıya verilen önemi burada da görüyoruz. Bu kumaştan diktiği güzel elbiseyi birkaç gün sonraki panayırda giyecektir. Birbirlerine yakınlaştıkları Karnaval, TRT 2'deki Çarşamba Sineması'ndaki (Erman Şener-17 Kasım 1999-23.30) 'Vahşi Sevda' da yok.

Kasabadan dönerken fırtınaya yakalanan Gül/Osman ve Mary/Robbie donmak üzereydi. Zor durumda olduklarını, Ali, 'hissi kablel vuku' ile; Fred ise bağlarından kurtulan atın, arabasız gelmesinden anlıyor.

Ali ve Doktor Selim'den çarpıcı sözler; "Yalnız kadınlar için her erkek tehlikelidir... Gerçekleşmeyen hayallerin hepsi sersemcedir... Kadınların çoğu aşklarını çocuk sevgisinin ardında tutar... Korku tuhaf şeydir. En cesur insanları bile titrettiği gün olur."

Hülya Koçyiğit, Ali'ye gömlek alırkenki 'döpiyesi', 'Küçük Hanımefendi'de (1970) Madam Sulfik-Mürvet Sim ile bakımevinin bahçesinde konuşurken giyiyordu. Sanatçının, çekimlerden birkaç ay önce (Nisan, 1966) yazdığı şiir. 'Sen'; Bir çocuk bakışlı kestane gözün,//İçinde erimiş neş'eyle hüzün...//Ne güzel bir hayat taşıyor bilsen,//O çocuk gözlerle, o erkek yüzün...//Bir eski org gibi kırılmış sesin,//Sen ki bilmiyorsun nesin, nerdesin...//Ruhuna girmeyen seni anlamaz;//Sen derin derinsin, perde perdesin//Ve: Her zaman kalbimdesin...

Oysa Milliyet Gazetesi'ndeki haberden farklı olarak, şiir, Fazıla Atabek'e ait. 'İçimdeki Arkadaşım'da (1957-Ahali Matbaası) yer almıştı (sf. 13). Küçük bir farkla: 3. satırdaki 'hayat', kitapta 'tezat'.

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)