“Gidip para bulacağım… Mecburum artık. Başka çarem kalmadı.” Annesi ‘günden güne eriyen’ yoksul Pınar söylüyor bunları. ‘Kötü yola düşecek’ endişesi içimizi kavurdu. Neyse ki varsıl akrabalardan yardım isteyecekmiş sadece. Büyüklerimiz de ‘70 Cent’ için ta okyanus ötesine gitmişti o yıllar.
21 Haziran 2015

"Gidip para bulacağım... Mecburum artık. Başka çarem kalmadı." Annesi 'günden güne eriyen' yoksul Pınar söylüyor bunları. 'Kötü yola düşecek' endişesi içimizi kavurdu. Neyse ki varsıl akrabalardan yardım isteyecekmiş sadece. Büyüklerimiz de '70 Cent' için ta okyanus ötesine gitmişti o yıllar.

 

'71 Aralık ve '72 Ocak aylarında çekilen 'Bir Pınar Ki', 21 Şubat 1972, Pazartesi günü (Beyoğlu) Yani Ar Sineması'nda gösterime girmiş. Adı, 'The Fountainhead'in (1943) (Ayn Rand) bizdeki basımıyla aynı; 'Bir Pınar Ki' (1964) (Çeviri Gül Kurtulan) (Ak Basın ve Yayınevi).

Başlangıçtaki 2 buçuk dakika, filmin en etkili kısmı. Tony Osborne’un piyanosu. İstanbul, güvercinler, çamur, kar. Uzaklarda bir troleybüs. Birbirinden habersiz onlarca insan. Tertemiz bir genç kız, kucağında ‘el emeği göz nuru’, Bitpazarı’na geliyor.

Dükkân sahibi pek mutlu değil. Parasızlık belini büküyormuş. İşler iyice kötülemiş. Sonraki sözleri daha acı; "Yeni mal istemiyorum artık." Satılmıyormuş bu aralar. Sürüm yokmuş. Pınar "Beğenmediniz mi... Yeni modeller bulurum size... Daha ucuza vereyim" diye yırtınıyor ama nafile. Kurtarmazmış maalesef. Hesabı kapatırlar. Yaşlı adam "Ay sonuna doğru bir uğrayıver bakalım" diye ümit veriyor ama kendisini bir daha göremeyeceğiz.

Babası Necmi, yıllar önce vefat etmiş genç kızın. Annesi de hastaydı. Günden güne erimekte. Hali hiç iyi değil. Kan tükürüyor. Ev sahipleri Remzi gibi özverili bir kişi daha var mıdır? İlk gördüğümüzde file dolusu yiyecek getirmişti. Keşke elinden daha fazlası gelse. Tam olarak anlaşılmıyor ancak galiba genç kızı çok sevmiş. Güzide Hanım'ın hastalığı için evini bile satmaya kalkıyor. Hadi bu ay da kira almasınlar, ceplerinde ne varsa versinler ama faydası yok. Bu hastalık masraf hastalığı, zengin hastalığı. Başka türlü bakım, iyi bir hastane, başucunda doktor istermiş. Havası yarayan bir yer, en son ilaçlar istermiş. Gözü kör olsun paranın! "Başımızı sokacak başka bir yerimiz, başka bir gelirimiz olsa, hiç düşünmez satardım bu evi" diyor Remzi.

Güzide Hanım, Hayri Bey'den söz etmişti kızına. Akrabalarıymış, varsılmış. Çaresiz kalan Pınar, son bir umutla gittiğinde Fabrikatör Bey yoktu. Bugün gelmezmiş artık. Oğlu Faruk, Necmi'nin kopyası sanki. "Babama çok benziyorsunuz. Babanızla kardeşmiş" diyor Pınar. Delikanlı, ilk kez duyduğu bu 'yalana' inanmaz. Biraz para verip sepetleyecekken "Sadaka istemiyorum. Yalan söylemek de ancak babanız kadar zalim, alçak bir adamın işidir. Kendime değil bahtımıza ağlıyorum" karşılığını alır.

Gerçeği Hayri Bey anlatıyor; "Üvey kardeşimdi Necmi. Benim yüzümden sürünerek öldü." Anneleri bir, babaları ayrıymış. Onlar ölünce tüm servet çocuklara kalmış. Necmi, para pulla ilgisiz. Varsa yoksa karısı Güzide ve müzik. Keman tahsili için Avrupa'ya gideceklerdi. Tüm parasını abisine bırakır. Değerlendirsin, aydan aya 'mutabık kaldıkları kadar' göndersin yetermiş.

Onlar Viyana'dayken çalışmaya başlar Hayri Bey. Kazanmak, daha çok kazanmaktan başka bir şey düşündüğü yok. Tüm benliğini 'inanılmaz bir para hırsı' kaplamış. Para da, aynı hırsla O'nu seviyormuş. Üç yıl sonra büyük bir işadamı ve bir fabrika sahibi olur. Depoları mal dolu. Nedense bu arada kardeşine para göndermeyi kesmiş. "3-4 ayrı işe yatırmıştım 'servetini', hepsi battı" diye izah ediyor durumu. Kendi parasını yatırdığı bütün işler ise müthiş kâr bırakmış! Söylediklerine çocuklar bile inanmaz ama yapılacak bir şey yok. Bir insanın bu kadar değişmesi ancak 'parayla' olur!

Necmi'deki düşüş çok hızlı. Abisi milyonların, bizimki geçim derdinde. Tahsili yarım kalmış. Birkaç aylık bebekleri Pınar'la salaş bir otelde kalıyorlar. Güç bela bulduğu işten de 'meyhane şarkılarını, göbek havalarını bilmediği, müşterileri coşturamadığı için' kovulmuş.

İntihar ettiğinde, kızına mama alacak parası bile yoktu cebinde. "Kapıdan kapıya itilmeye, ayakaltında bile yaşayabilmek için yalvarmaya, küçük adamların tahkirine dayanacak güçte değilim ben. Bu zillete katlanamayacağım. Sen de çocuğum da beni affedin."

Necmi'nin ölümüyle Hayri Bey'in aklı başına gelmiş. Çektiği acı, duyduğu pişmanlık sonsuz. Fakat çok geç. "Bir daha affetmedim kendimi. Karısıyla kızını en iyi şekilde yaşatsaydım çektiğim azap hafifleyebilirdi. Hemen koştum, otelden atılmışlardı." Şimdi eline bir fırsat geçmiş yardım etmek istiyor. Bu durum ailede gerginliğe neden olur. Kızı Aysel "Gene de unutmaya çalış baba. Yapacak hiçbir şey yok. Mazide olan mazide kalmalı" derken Faruk "Kalmayacak! Babamın günahını affettirmek için ne mümkünse yapacağız" görüşünde.

Güzide Hanım'ın vefatı o günlerde. Çektiklerinden kurtuldu zavallı. Hayri Bey, mezarlığa kadar gelmiş 'senelerdir duyduğu ıstırabı, utancı, pişmanlığı' anlatıyor genç kıza. Acısını bütün kalbiyle paylaşmak istiyor. [Rahmetli Necmi'nin hissesinden 500 bin liralık bir çek verecektir]. "Sizlerle paylaşacak hiçbir şeyim yok" dese de razı olur Pınar. Evin 'üst katında, denize bakan bir oda hazırlamışlar' kendisine.

Varlığı, bazılarının hoşuna gitmez. Aysel, 'sığıntı', 'çirkin yalancı', 'adi mahalle kızı' diyor. (Sözlüsü Banker Cevat ise görür görmez sataşmaya başlar. Er veya geç, elde etmeden bırakmayacakmış). Faruk'la evlenme planları yapan Necla kıskanmış. Hizmetçi Benan Öz bile küçümseyici bir tavır içinde.

Ama hiçbir şey Faruk'la birbirlerini sevmelerine engel olamaz. Evlenmeye karar verirler. Antreponun yanması, iki milyonluk zarar ve Hayri Bey'in kalpten ölümü Londra'daki balayı sırasında. Aysel, Pınar'ı suçluyor bu felaketler için. "Uğursuzluk getirdin bize." Evden kaçmasına neden olur. Üstelik bir bebek beklerken.

Yardıma, yine Remzi yetişir. (Tam da o gün tayin olduğu Konya'ya gidecekti). Nahide Teyze'nin pansiyonunda bir oda bulmuş. İki aylık kirayı da cebinden peşin verir.

Yılların musiki hocası Nubar Terziyan aynı pansiyondaydı. Ninni sesini duymuş, şarkıcılık önerir Pınar'a. Gazino ilanı ve Faruk'un kayıp ilanı gazetenin aynı sayfasında yayınlanır. Yanlış anlamalar Pınar'ın intihar girişimine dek varıyor. Birbirlerine kavuşmaları Nubar Terziyan'ın çabalarıyla olacaktır.

'Bir Pınar Ki'deki müzikler.

Tony Osborne'un 'Incidentally' albümündeki (1968) 'Il Dritto Di Amare (Albinoni-Adagio)' 14 sahnede (Jenerikte; Pınar, Bit Pazarı'ndan dönerken; Faruk'a "Benim yüzümden birbirinize kırılmanızı istemem" derken; Dans sırasında; "Seni tanıdıktan sonra hayatıma hiçbir erkek giremez" derken; Karda koşarlarken; 500 binlik çeki kocasına verirken; "Daha da kalabalık olacağız. Masrafımız artacak" derken; Telefon edip Faruk'un Aysel'le beraber olduğunu anladığında; Faruk, Pınarsız bomboş odaya bakarken; Fabrikadan gelen telefonlara çıkmazken; Aysel, gazetedeki ilanı abisine gösterirken; Faruk, bir çocuğu olduğunu öğrendiğinde; Filmin sonunda). 'Tant' (1965) (Alain Barriere) 2 sahnede (Birbirlerinden uzak birbirlerini düşünürken; Mum ışığındaki yemekte).

'Z'deki (1969) (Mikis Theodorakis) 'Finale-To Yelasto Poidi' 12 sahnede (Pınar'ın annesi, evde öksürükler içindeyken; Faruk'un terslediği genç kız, oradan kaçarken; Necmi, otelde karısı ile konuşurken; İşten kovulduğunu söylerken; Faruk ve babası, Pınar'ın evine geldiğinde; Mezarlıkta, genç kızla konuşurlarken; Aysel, abisine "Yabancı birisi daha ilk günden hayatımızı nasıl değiştirir" derken; Pınar'a "Mademki aramızda yaşayacaksın eski püskülerle dolaşamazsın ortalarda. Seni değil bizleri ayıplarlar" dedikten sonra; Pınar, Aysel'e "Niçin sevmedin beni? Hiçbir sebep yokken bana karşı niçin öfkelisin, bilmiyorum" derken; Remzi, Konya'ya tayin edildiğini anlatırken; Nubar Terziyan "Dünya hali bu! Bir gün öyle bir gün böyle. Hepsi geçer, unutulur" derken; Bebeğin doğumundan sonra). 'Batacuda' Necmi'nin intiharı sırasında.

'Krakatoa, East of Java'daki (1969) (Frank De Vol) 'Kee Kana Lu' Pınar, Faruk'a "Hayri Bey'in oğlusunuz değil mi? Çünkü babama çok benziyorsunuz" derken.

'Dead Ringer'daki (1964) (André Previn) 'Forgery' 2 sahnede (Hayri Bey "Yalancı olan O değil, benim" derken; "Üvey kardeşimdi Necmi. Benim yüzümden sürünerek öldü" diye anlatırken). "You're Not Margaret" (00.10 sonrası) Faruk, gazinoda Pınar'ı tokatlarken. 'The Dog Attacks' (00.40 sonrası) İntihar girişiminde bulunan Pınar'ı hastaneye götürürlerken.

'Bullitt'daki (1968) (Lalo Schifrin) 'Shifting Gears' 3 sahnede (Hayri Bey "Necmi ile karısı Viyana'ya gittikten sonra çalışmaya başladım" derken; Kardeşine "İflas ettin diyorum. Paran yok. Üstelik borçlusun bana" derken; Cevat, taziye bahanesiyle Pınar'a sarkıntılık ederken).

'You Only Live Twice'daki (1967) (John Barry) 'The Death of Aki' 3 sahnede (Necmi, otel sahibi Mehmet Gerçek tarafından kovulurken; Pınar, bir veda mektubu bırakıp evden ayrılırken; "Kendimi zorlayarak O'ndan nefret etmeye çalıştım. Olmadı! O'nu hep sevdim. Bir gün bile unutamadım, vazgeçemedim. O'nu görebilmek, kavuşabilmek ümidiyle gazetede resmimin çıkmasını kabul ettim. Şimdi her şey bitti benim için" derken).

"Who's Afraid of Virginia Woolf"daki (1966) (Alex North) 'Collogy' 2 sahnede (Faruk, babasına "Senin mahvettiğin o insanları ben kurtaracağım şimdi" derken; Aysel, Pınar'a başsağlığı dilerken).

'In The Heat Of The Night'daki (1967) (Quincy Jones) 'Shag Bag, Hounds & Harvey' 5 sahnede [(01.40 sonrası) Faruk "Annesi öldü zavallının. O matem içindeyken ben nasıl eğlenirim" diyerek Necla'nın yüzüne telefonu kapatırken; Cevat, evdeki partiden kovulurken; Hizmetçiyi tokatlamak isterken; Faruk, Pınar'la evlenmek istediğini söylerken; (02.00 sonrası) Aysel, Pınar'a "Senin yüzünden bu felaketler. Uğursuzluk getirdin bize" derken].

Paul Mauriat'nın "Ces't La Vie... Lily" uzunçalarındaki (1970) 'Balapapa' (1970) (Jean Kruger / Catherine Desage) Hayri Bey, Pınar için aldığı hediyelerle eve gelince.

'Francis Lai Jove Francis Lai' 33'lüğündeki (1971) 'Dans La Poussiére Du Soleil' (Francis Lai) Pınar ve Faruk, deniz kenarındaki çayevinde konuşurlarken.

Giogio Carnini'den 'La Prima Cosa Bella' (1970) (Mogol / Nicola Di Bari / Gian Piero Reverberi) Evdeki partinin ilk dakikalarında.

Herb Alpert & Tijuana Brass'ın 'The Lonely Bull' albümündeki (1962) 'The Lonely Bull' (1962) (Sol Lake) Hayri Bey, Pınar'a 500 bin liralık çek verirken.

'The Grande Waltz Brillante (Mi Bemol Majör) Op. 18' (1833) (Frédéric Chopin) Evdeki partide Necla piyano ile çalıyor.

Paul Mauriat'nın 'Le Passeger De La Pluie' uzunçalarındaki (1970) 'Raindrops Keep Falling On My Head' (1969) (Hal David / Burt Bacharach) Balayına çıkarlarken.

'Airport'taki (1970) (Alfred Newman) 'Main Title' 3 sahnede (Londra'daki otel odasına geldiklerinde; Hayri Bey'in ölüm haberini bildiren telgrafı okurken; Uçakla İstanbul'a dönerlerken). "Guerrero's Goodbye" 2 sahnede (Pınar, ameliyattan çıkarken; Doktor, operasyonla ilgili bilgi verirken).

'Madly'deki (1970) (Francis Lai) 'Madly' 3 sahnede (Ev sahibesi "Ana oğul, Konya'ya gittiler. Biz de yeni taşındık. Pınar isminde biri gelmedi buraya, Efendim" derken; Ayrılık acısı içindeki Faruk içki içerken; Deniz kenarında yalnız dolaşırken).

Paul Mauriat'nın 'Penelope' 33'lüğündeki (1971) "Comme J'ai  Toujours Envie D'aimer" (1970) (Mark Hamilton) Nubar Terziyan, Pınar'a şarkıcılık teklif ederken.

Paul Mauriat'nın 'Fascination' albümündeki (1969) 'Unchain My Heart' (1961) (Bobby Sharp) Faruk, Cevat'ı döverken. [Zümrüt, Aykut Sporel'in yazdığı sözlerle plak yapmıştı.  'Siz Erkekler' (1968); "Siz erkekler poz atarsınız//Siz erkekler sanki bir kralsınız//Bilmem niçin böyle yaparsınız//Ah siz ah, siz erkekler//**//Siz erkekler deli etmeden//Siz erkekler kendinizi üzmeden//Hep sizin dediğiniz olsun, etrafınız kızlarla dolsun//Ah siz ah, siz erkekler//**//Artık emir bizim//Dinleyin bizleri//Bu devir bizim//Dinlemeyiz sizleri//**//Siz erkekler kabahat bizim//Siz erkekler çok yüz verdik size//Artık sizin maskeniz düştü//Halinize kızlar gülüştü//Vah siz vah, siz erkekler"].

Filmdeki şarkılar.

'Nasıl Geçti Habersiz O Güzelim Yıllarım' (1971) (Hicâz) (Teoman Alpay / Nihat Aşar) Pınar, Neşe Karaböcek'in sesiyle 2 sahnede söylüyor. [(4 dakika 14 saniye) Düğün gecesi evlerinde; (3 dakika 39 saniye) Gazinoda].

'Oyun Bitti' (1971) (İsmet Nedim / Bülent Pozan) (2 dakika 37 saniye) Şarkıcılık provası sırasında.

Jenerikteki o kısacık bölümü unutamıyoruz. Bit Pazarı'nı, uğradığı Eczane'yi tekrar tekrar izlemek istememizin nedeni nedir?

Remzi, Güzide Hanım'ın hastalığı için evini bile satmaya kalkmıştı. Zavallı kadının ölümünden sonra "Yalnız değilsin Pınar. Annemle ben varız" diye teselli ediyor. Oysa kahramanımız, Faruk ve babası ile giderken veda bile etmez. Aylar sonra evden kaçtığında yine Remzi'ye sığınır. Delikanlı, Konya'ya tayin edilmiş. Akşama yolcu. O dar zamanda genç kıza Nahide Teyze'nin pansiyonunda yer bulup iki aylık kirasını veriyor.

Fabrikatör Hayri Bey çift kişilikli! Necmi ve Güzide'nin ölümüne neden olacak kadar şeytan; "İkisinin de mezarını yaptıracağım hemen. Ruhları için bu gece Kuran okutacağım" diyecek kadar melek.

Filmdeki hemen herkes müzisyen! Necmi, keman; Faruk, Necla ve Nubar Terziyan piyano çalıyor. Pınar ise ses sanatçısı. Nubar Terziyan'ın şarkıcılık için söyledikleri; "Sabahtan akşama kadar el yanında didinip, yorulup bir ayda kazanacağın parayı bir gecede alacaksın."

Banker Cevat, Aysel'in sözlüsü. Ama hep Pınar'la ilgili. Açık konuşmayı, açık oynamayı severmiş! "Başıma gelmiş şey değil. Görür görmez hoşlandım sizden" diyor. Yanıt olarak bir tokat yer. Bunun intikamını 80'lerdeki bankerlik fırtınasında almıştır belki!

Yakın bile olsalar insanların iç dünyaları bambaşka. Hayri Bey, gençliğinde yaptıkları için büyük bir üzüntü içindeydi. Oğlu Faruk anlayışla yaklaşırken kızı Aysel bu durumu anlamıyor bile. Evlerine sığınan 'güzel bir kız' değil de 'yakışıklı bir erkek' olsaydı duyguları farklı mı olurdu?

Kartal Tibet'i iki beyaz 'Mercedes' ile görüyoruz. Pınar'ı evine kadar izlediği '34 LR 991' plakalı olanı 'Mahşere Kadar' (1971), 'Herşeyim Sensin' (1971), 'Sensiz Yaşayamam'dan (1974); Sonraki (ve kendisine ait olan) '34 KT 417' plakalı olanı 'Dağlar Kızı Reyhan' (1969), 'Beklenen Şarkı' (1971), 'Vukuat Var' (1972), 'Bir Demet Menekşe' (1973), 'Zambaklar Açarken'den (1973) anımsıyoruz. Hayri Beylerin evi 'Kader Böyle İstedi'de (1968) Nilüferlerindi. Çay takımını, 'Son Mektup' (1969) ve 'Sarışının Adı Esmerin Tadı' (1969) filmlerinde görmüştük.

Faruk, karısı için gazeteye bir ilan vermiş. Hemen yanında "Ayancık'ta kayalar temizleniyor" haberi var. Aralık, 1971'in son haftasında Ayancık'ın Küçük Zaviye köyünde, yağış nedeniyle meydana gelen heyelanda 7 ev yıkılmış, zorlu kış şartları nedeniyle günler sonra temizlenebilmişti.

Pınar'ın konuşması ve ninnisi Nevin Akkaya'nın; Şarkıları Neşe Karaböcek'in sesiyle. 'Karga Karga Gak Dedi'den başka bir ninni kullansalardı keşke. Az bilinen ikinci kısmı; "Karga da seni tutarım//Kanadını yolarım//Yelpazeler yaparım//Hanımlara satarım."

40'lı 50'li yıllarda tepki uyandırmayan 'akraba evliliğini', 70'lerin toplumuna kabul ettirmek zor. Pınar ve Faruk'un akraba olmaması da filmin yapısına uygun değil. Durumu kurtarmak için değişik bir yol izlenmiş. Necmi ve Faruk kardeş ama anne bir, baba farklı. Yani 'az akraba'!

Faruk, 'üvey olduğu halde' Necmi'ye çok benziyor. Kopyası gibi. Hayri Bey "Allah çektiğim acıyı bana bir gün bile unutturmamak için sana amcanın çehresini verdi" diyor.

Delikanlının dövmediği kişi kalmaz. Pınar, Aysel ve Necla'ya birer tokat, Cevat'a iki yumruk. Balayındaki otel. Kapı çalınıyor. Faruk'un ("Come in" yerine) "Come here" diye seslenmesi harika.

Kız kardeşi,  Pınar'ın evlerinde kalmasını istemiyordu. Faruk'un sözleri kadının aile içindeki yerini belirliyor; "Aysel de kim oluyormuş. Bu evde O'nun sözü en son geçer!"

Pınar hamile. "Erkek olmalı çocuğumuz. Çarçabuk büyüyüp sana yardım etmeli" diyor. Faruk ise; "Kız olmasını isterim. Senin gibi eşsiz, senin gibi vefalı, senin gibi bir melek olmalı." Ancak o 'eşsiz ve vefalı meleği' tokatlayacaktır 1-2 sahne sonra.

Genç kız ve babasının intihar girişimleri bir aile geleneği belki de.

Necmi'yi Toron Karacaoğlu; Faruk'u Abdurrahman Palay; Pınar'ı Nevin Akkaya; Aysel'i Ayşin Atav; Cevat'ı Zafer Önen seslendirmiş.

Pınar-Arzu Okay; Faruk/Necmi-Kartal Tibet; Hayri Bey-Atıf Kaptan; Necla-Deniz Erkanat; Banker Cevat-Kayhan Yıldızoğlu; Güzide-Suna Selen; Musiki Hocası/Piyanist-Nubar Terziyan; Hizmetçi-Benan Öz; Nahide-Müşerref Çapın; Remzi-Türker Tekin ve annesi Mürüvvet İşsever; Otel sahibi-Mehmet Gerçek; Komiser-Cevat Uz; Hayri Bey'in işyerindeki '34 HF 446' plakalı Fargo kamyonet ve 'HT 34 967' plakalı Sambron iş makinesi; Necmi'nin bindiği '34 FR 272' plakalı taksi; Yönetim Kurulu Üyesi-Ali Demir; Karlı İstanbul; Londra'daki otel çok güzel.

O yılların toplumculuğu senaryoya yansımış. Fonda 'Dans La Poussiére Du Soleil' (1971) (Francis Lai) ve karlı deniz kıyısı, kayıklar. Pınar "Bir fabrikada çalıştım önce" diyor yaşamını anlatırken. Faruk koleje gidiyormuş o yıllar. Hem de özel arabayla! Ardından Londra'da tekstil stajı. Bu lüks hep Necmi'den gasp edilen parayla. Keşke hiç öğrenmeseydi bunları! Geçmişteki mutluluğundan utanmazdı şimdi!

 

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)