07 Ekim 1962, Pazar günkü Milliyet’in üçüncü sayfasında bir ilan var. Altın Kitaplar Yayınevi ‘genç kızlar âlemini ifşa eden şaheseri’ iftiharla takdim ediyor; ‘Genç Kızlar’. “Şimdiye kadar hiçbir yazar genç kız âleminin derinlik ve gizliliklerine böylesine nüfuz edemedi. Hatıralarınızdan silinmeyecek bir roman. Dilimize çeviren Nihal Yeğinobalı.”
01 Mayıs 2015

07 Ekim 1962, Pazar günkü Milliyet'in üçüncü sayfasında bir ilan var. Altın Kitaplar Yayınevi 'genç kızlar âlemini ifşa eden şaheseri' iftiharla takdim ediyor; 'Genç Kızlar'. "Şimdiye kadar hiçbir yazar genç kız âleminin derinlik ve gizliliklerine böylesine nüfuz edemedi. Hatıralarınızdan silinmeyecek bir roman. Dilimize çeviren Nihal Yeğinobalı." İlanda yazarın adı dışında her şey mevcut! Bunu öğrenmek için Türker Acaroğlu'nun 18 Ekim 1962 tarihli yazısını beklememiz gerekecektir; Kitabın orijinal adı 'The Curtain Sweeps Down' ve yazarı, 1905 New York doğumlu Vincent Ewing'miş. Amerika'nın en büyük borsacılarından biri. 'Yazar' ile 'tercüman'ın aynı kişi olduğunu ilerde öğreneceğiz! Bu sırrın 40 yıl sonra açıklandığı söylenir hep. Oysa bu kadar beklemek gereksiz! Filmin jeneriğinde "Eser ve Senaryo: Nihal Yeğinobalı" yazıyor çünkü!

Aynı isimli romanın (Altın Kitaplar Yayınevi-4. Baskı-Temmuz, 1963) Yeşilçam uyarlaması. Ekim-Kasım, 1963'te çevrilen 'Genç Kızlar'ın gösterime girmesi 22 Ocak 1964, Pazartesi günü (Beyoğlu) İnci; (Beyoğlu) Lüks; (Beyoğlu) Yıldırım; (Aksaray) Bulvar; (Bakırköy) Yeni; (Eyüp) Melek; (Çarşıkapı) Şık; (Kadıköy) Opera sinemalarında. Çekimler Bostancı'daki Madam Tamara köşkünde yapılmış. 'Dramatic School'dan (1938) etkilendiği belirtiliyor bazı incelemelerde.

"Aynı erkeği seven üç kız ile Onlardan birini seçtiği an bedbaht olacağını bilen bir erkeğin hikâyesi."

60'larda bir sonbahar. 'Tatil humması ile kış faaliyetleri arasında köprüdür bu mevsim'. Güz yaprakları bir renk çılgınlığı içindeyken 'Özel Tiyatro (Kız) Okulu'nda ('Ludlow Sahne Akademisi') dersler başlıyor. Müdire Bedia Muvahhit "Dünyanın her yerinde var, Türkiye'de neden olmasın" diyerek kurmuş burasını. Memleketimize yepyeni sanatkârlar kazandıracak. Öğrencilerin hiçbiri sıradan, basit değil. Çoğu lise mezunu ve zengin aile çocukları. İstidatlı oldukları kadar cazibeli kızlar. Öğretmenlerin ise tümü erkek. Müzik hocası Cemal Pars gibi 'pinponları' seçermiş müdire hanım. Genç ve yakışıklı 'Diksiyoncu' İskender İskit bu konuda bir istisna. 'Sahnede nasıl konuşulacağını, ses ve kelimeleri nasıl değerlendireceklerini' öğretecekti. Gelişen olaylarla 'genç ve cesur olmasını, ümit etmesini' öğrenecektir Onlardan. Gerçek aşkı da Behlül'den.SHshyre

Müdirenin 'çok eski ve sevgili dostu' olan Halil İskit Paşa'nın oğluymuş. Öğrencilere takdim edilirken 'aslanların arasına atılan eski bir Romalı kadar' cesurdu! "Sizler gibi talebesi olamadığıma üzülüyorum. Eminim ki sözlerini dinleyecek ve O'nu üzmeyeceksiniz" diyor yaşlı kadın. [Kitapta takdimi yapan, 'sekreter' Miss Smith]. Bir aktör olarak şöhreti herkesçe malum fakat öğretmenlik cephesi pek yeni' delikanlının. Son iki yılını İsviçre ve Fransa'da geçirmiş. Tiyatro okumuş, piyesler yazmış. [38 yaşındaki Gabriel Samson ise 'hitabet ve inşat öğretmeni. ('Genç olmasa bile karşı cins için tehlikeli çağ')! 10 yıllık aradan sonra dönüyor Ludlow Sahne Akademisi'ne. Genç kız tabiatının, hele zengin olanların her yerde aynı olduğunu bilirmiş. İlgilenmeye değmez, gülünç yaratıklar olarak görüyor Onları! Genç kızla kadın arasındaki fark, kedi yavrusu ile kedi arasındaki fark gibiymiş].

Öğrenciler zengin, kibar, asil ama bir o kadar da yaygaracı. Yaşadıkları resmiyete bir çeşit başkaldırı bu. Aralarındaki geçimsizlik, çekememezlik, dargınlıkların haddi hesabı yok. Bir dans etmeyegörsünler müziğin sihirli havasında tüm olumsuzluklar kaybolup gidiyor.

Behlül Sarvan... Kuzguni kara saçlar, badem biçimli iki vahşi siyah göz. Saçlarını çözdüğü zaman bir masal sultanından farksız. Hemen hemen herkes 'Eylül' dermiş kendisine. Yatakhanede değil okul bahçesindeki üç evden birinde dadısı Kadriye Tuna ile kalıyor. Çok zengin. Çiftlik ve arazilerin sahibi. Kimsesi olmadığı için küçük yaştan beri mücadeleye alışmış. "Baskı altında tutulan bir ihtiras. Kopmak üzere olan bir fırtına. Bir Emma Bovary!" [Beatrice Karova'ya da 'Miss Bee' diye hitap ediyorlar. Dev bir servetin, uçsuz bucaksız pamuk tarlaları olan iki çiftliğin tek varisi. Büyük bir malikâne, işçiler, vekilharçlar, sayısız uşak. Bunca ihtişama karşın ömründe daha yüzünü bir kez bile ılık suyla yıkamamış. Siyahi Felicity de 3 nesildir Karovaların dadılığını yapıyor. Aile, asil bir beyaz Rus soyundan. Yıllar önce göç edip güneydeki Virginia'ya yerleşmişler].

Oya Deren, munis, kendi halinde bir kız. 'Bir dokunsan kırılıverecek porselen kadar nazik ve nazenin vücut'. Geniş dalgalı saçlar, süt gibi bir ten. Yüzünün de sesi kadar güzel olması az bulunur bir şans. Ama lacivert gözleri hep gölgeli. Nedenini ailesinden söz ettiğinde anlıyoruz. "Ben, Onların öz kızı değilim. Asıl annemi hiç tanımadım. Kimdir, nerededir hiçbir şey bilmiyorum. Derenler beni manevi evlat olarak almışlar. Çocukları olmuyormuş. Bütün sevgilerini bana verdiler. Sonra anne Fatma Deren ölürken anlattı. Öz annemin başına genç yaşta bir felaket gelmiş, benim iyiliğimi düşünerek Onlara vermiş. Annem yok benim. Yalnız babam veya baba dediğim bir insan var. O da kendini tamamen işine vermiş." İskender'e olan karşılıksız sevgisi önce üzücü sonra da mutlu bir şekilde sonlanıyor. Başarısız intihar girişimi ardından okul revirindeydi. Öz annesi, Hastabakıcı Nuran'la karşılaşıyor orada! Manevi babası Haluk ile evlenmeleri de ayrı bir sevinç. [Hindley Bell de Karen ve (Borsacı) Ingram Bell'in manevi kızları. Gerçek annesi revirdeki Harriet Evans'mış. Romanda 'öz annenin manevi baba ile evlenmesi' yok].

Süreyya Tayyar, daha önce şöhretli bir mankenmiş. Çocuk saflığı ile muhteşem dişiliğin karışımı. Filmde çok önemli yeri olan bir iddiaya girişir. Üç aylık devrenin sonuna kadar İskender İskit'i kendisine âşık edemezse 'elmas küpelerini' Pervin Sarıca'ya verecek. Edebilirse 'zümrüt çivili sedef kutusunu' alacak Pervin'in. [Allahın kusursuz yarattığı Mariana Dune da o kadar güzel ki hiçbir zaman daha güzel olmasına imkân yok. 'Kızıl saçlı nefis başının tepesinden, sandallı zarif ayaklarının tırnaklarına kadar harikulade'. Yılbaşı temsiline kadar Samson'u kendisine âşık edemezse Priscilla Smith'e 'deniz kabuğu şeklindeki elmas küpelerini' verecek; Başarırsa arkadaşının 'gümüş kanatlı, zümrüt çerçeveli sedef mücevher kutusunu' alacak]. Sonradan Pervin, Kaya Volkan'ı; Prissy ise meşhur rejisör Sam Prost'u odasına aldığı için okuldan kovulunca bu bahis sonuçsuz kalıyor.q5yaeyae

İskender, Oya ve Pervin'i değil Eylül'ü sevmiş. Ama ortada bir sorun var. Delikanlı evli! "Çok genç yaşta evlendim. Bir çocuğumuz oldu. Mesuttuk. Sonra karım cinnet getirdi. Bir akıl hastanesine yatırdık." Beraberlikleri, zavallı kadının ölümünden sonra olabilecektir ancak. [Romanda Alison, Gabriel'den önce iki kez nişanlanmış. Kocasını aldatıp duruyor! Ama Katolik olduklarından boşanmaları yasak. Sonunda genç kadın ayrılmayı kabul eder. Burası romanın en zayıf kısmı. Çünkü, örneğin, Katolik 8. Henry, ancak yeni bir mezhep kurarak boşanabilmişti karısından].

'Genç Kızlar'daki melodiler.

'101 Strings Play Victor Herbert Favorites' albümündeki (1962) 'Indian Summer' (1939) (Victor Herbert) 2 sahnede (Jenerikte; Ortalara doğru kızlar yatmaya hazırlanırken).

Violines Magicos Villafontana'nın 'Violines Magicos' uzunçalarındaki 'Los Hojas Muertas (Les Feuilles Mortes-Autumn Leaves)' (1945) (Jacques Prévert) 2 sahnede (Müdire hanım, 'kendisini meşhur eden piyesin en güzel pasajını' okuduktan sonra; Bahçede, Eylül ve Oya kucaklaşırken).

'Desafinado' (1958) (António Carlos Jobim) Müdire hanım "Susalım! Bu ne rezalet" diye dans eden kızları azarlarken.

Mario Pezzotta'nın 'Charliston' mini uzunçalarındaki (1959) "Yes Sir, That's My Baby" (1925) (Walter Donaldson / Gus Kahn) 2 sahnede (Müdire hanımın, yatakhanedeki dansında; Okul partisinde Naciye Baygınyıldız, Feridun Çölgeçen ile dans ederken).

'Torna A Surriento' (1902) (Ernesto de Curtis) İskender, Gülten Ceylan'a "Müdire hanımı görmek istiyorum" derken.

'Carmen Operası; Uvertür' (1875) (Georges Bizet) Müzik hocası Cemal Pars söylüyor.

Michel Legrand'ın 'I Love Paris' 33'lüğündeki (1954) 'I Love Paris' (1953) (Cole Porter) Behlül, akşam eve dönerken "Yatılı öğrenciyim ama okulda kalmıyorum" derken. 'Paris in The Spring' (1935) (Mack Gordon / Harry Revel) İskender, sınıfta yerlerini değiştirmiş olan öğrencilere bakarken. 'Mademoiselle de Paris' (1954) (Henri Contet / Paul Durand / Eric Maschwitz / Mitchell Parish) Eylül ve İskender ilk kez birbirlerine sarılırken. 'April in Paris' (1932) (Vernon Duke / E. Y. 'Yip' Harburg) İskender, hasta olan Eylül'ü ziyarete geldiğinde. 'Á Paris' (1949) (Francis Lemarque) Film biterken.

'Ben Hur'daki (1959) (Miklos Rozsa) "Mother's Love" 5 sahnede (Eylül, Oya ve Pervin, derste, hayran hayran İskender'i dinlerken; Mektup geldiğinde Oya bayılırken; Hastabakıcı Nuran, Oya'nın saçını tararken; Eylül, yağmurda ıslanırken; İskender, Eylül'e evli olduğunu söylerken). 'Naval Battle' 2 sahnede (Oya, Eylül ve İskender'i öpüşürken görünce; Kendini duvardan atarken).

'Arrivederci Roma' (1955) (Renato Rascal) İskender, Eylül'ü evine kadar getirdiğinde.

101 Strings Orchestra'nın 'Russian Fireworks' albümündeki (1959) 'Kammenoi-Ostrov' Oya, Pervin'e "Buna 'açık konuşma' mı diyorsun? Bu düpedüz alçaklıktır, iftira" derken.

David Romaine'in "It's Just The Gypsy in My Soul" uzunçalarındaki (1959) 'Gypsy Nightingale' Oya, Pervin'in "Yemeğe gelmiyor musun" sorusuna "Canım istemiyor" karşılığını verirken. 'Golden Earrings' (1959) (Victor Young) Eylül, penceredeki İskender'i seyrederken.

Erdoğan Çaplı'nın 'Piano Pasha' 33'lüğündeki 'Eminem' Oya ve Eylül'ün piyano çaldıkları yatakhane eğlencesindeki ilk parça. 'Aman Avcı Vurma Beni' Pervin dans ederken. 'Adanalı' Naciye Baygınyıldız'ın yatakhanedeki ilk dansında. 'Mevlana' Yatakhanedeki ikinci dansında. 'Üsküdar' Eylül'ün dansında.

"Plaisir D'amour" (1874) (Jean-Paul-Égide Martini) Bayılan Oya kendisine gelirken.

Ricardo Suarez'in 'Happy Times Cha Chas' albümündeki (1960) 'Too Marvelous For Words' (1937) (Richard A. Whiting / Johnny Mercer) 2 sahnede (Okul partisi hazırlığında; Partideki ilk dansta).

Trumpet Boy'un 'Slow-Fox-Bolero Danse Party' mini uzunçalarındaki 'Venus' (1959) (Ed Marshall) 2 sahnede (Okul partisindeki ikinci dansta; Oya, odasında, Kaya Volkan ile yakalanınca).

Alfred House and His Tango Orchestra'nın 'Tango Notturno' 33'lüğündeki (1963) 'Adiós Muchachos' (1927) (Julio Cesar Sanders / Cesar Felipe Verdini) 2 sahnede (Oya, Feridun Çölgeçen'le dans ederken; Eylül, İskender'le dans ederken).

Billy Nash Rock Band'in 'Danse Party Chez Perrette Pradier' albümündeki 'Brutus-Le Lion' (Billy Nash / De Mervelec) Okul partisindeki tvistte.ae5uaeruae

Filmdeki şarkı.

Peppino di Capri'nin söylediği (1962) 'The Jet' (Kal Mann) Genç kızlar yatakhanede eğlenirken. Bunu ilk olarak Chubby  Chacker'den dinlemiştik (1961).

Çeviri başarılarından sonra kitap yazması için teklif beklemiş Nihal Yeğinobalı. Yayınevleri ise bunun için çok genç buluyorlarmış sanatçıyı. Sonunda yazdığı romanı 'Amerikalı bir yazarın' diyerek götürür yayıncıya. "Amcamın evinde buldum" diyerek! Kitaptaki okul, kendisinin de mezun olduğu Arnavutköy Kız Koleji. Müzik öğretmeninin adı (Charles Lake) bile aynı. Bir arkadaşı "Şu benzerliğe bak" diye belirtmiş şaşkınlığını.

Çekimler çok neşeli bir ortamda. 30 genç kız! Liza Sezar, Tülin Özak, Semra ve Selma Durmuş, Tansu Sayın, Sevil Aksan, Emel Işık, Ayla Oranlı, Tülin Dilek, Şen Orcan, Mualla Omay, Saime Asma, Hatice Yavuzer, Ayşe Soley, Müşerref Birsan, Nadide Başoğlu, Meral Candanbağlı, Sula Çakıroğlu ve soyadlarını bulamadığımız Handan, İpek, Gülgûn, Müzeyyen, Aysel, Nüge. Kimse saçlarını yaptırmadan sınıfa girmediği için üç kuaför sette kalıyormuş. Sanat Yönetmeni Semih Sezerli, set aralarında piyano çalarak sanatçıların yorgunluğunu gideriyor.

Özel Tiyatro Okulu'ndaki kurallar çok katı. Dışarı çıkmak yasak, telefon etmek yasak. "Mektuplar da olmasa, yandık" diyor bir öğrenci. Bunları filmde İsmail Efendi-Faik Coşkun, romanda Postacı Mr. Pulper veriyor kızlara. İlk derste, tahtada '11.10.1963, Pazartesi' yazıyordu. Oysa o yıl Cuma gününe denk geliyor!

Eski ayları kırpıp yıldız yaparlarmış. Müdire Bedia Muvahhit de eski artistleri öğretmen yapmış. Ufacık tefecik, buruşuk ceviz yüzlü bir ihtiyar. 'Lakin o kapkara gözlerindeki pırıltıyı gören, ufacık tefecik olduğunu unutup, her emrine baş eğilmesi gereken biri olduğunu kabul ediyor'. Yüzük dolu, kuş pençesi gibi eller; Eski tarz bir topuz halinde saçlar. Saplı gözlüğü de görülmeye değer. Sekreteri Gülten Ceylan'ın gençliği, bu durumla hoş bir tezat halinde. [Mrs. Ludlow da, Bedia Muvahhit gibi, hep siyahlar içinde].

Gabriel Samson, 'ahretin sorgucu meleği Cebrail' ve Tevrat'taki 'saçı uzun, kuvvet timsali Samson'un bir karışımı. İskender İskit'e de tarihsel isimler verilmiş. (Bir diğer benzerlik, sigara içmeleri). Sınıfa takdimleri filmde Müdire; Kitapta Miss Smith tarafından. İlk derste Pervin-Zühal Tan, Shakespeare'in '12. Gece' adlı eserinden (1599) "Bu, aşk değil midir" diye biten bölüm okur. Erkek kılığına girip Cesario adını alan Viola, 'Vincent Ewing' ve Nihal Yeğinobalı'yı çağrıştırdı.

'Güzellere karşı, hepimiz olağanüstü bir ilgi duyarız. Bu ilgi, bazen, her güzele ayrı gönül verme gibi aşırı bir hal alır'. İskender İskit için ise 'güzel bir yüz ile güzel bir tablo arasında fark yok'. Genç kızları kadın cinsinden saymıyor. Etrafında bir kabuk, bir duvar var sanki. Delip içeri girmek imkânsız. 'Bir muamma bu adam'. Haşin ve mağrur. Derslerinde biz de bilgileniyoruz. "Sahnede ses, hareketler ve sözlerden bile önemlidir. Ses, söylenenlere yardımcı olur. Bazen kelimeler bir şey söylerken, ses bambaşka bir şey söyler. Bazen de vücut ve yüz hareketsizken, ses, sahneye hareket kazandırır." Filmlerin dublajla seslendirildiği o dönemdeki görüşleri; "Sesli sinema ortaya çıkınca pek çok yıldızın ses yetersizliği yüzünden sönüp gittikleri görüldü."

Behlül Sarvan, piyano çalıyor. Sesi alto. Baloda 'Çinli' (romanda 'saat') kıyafeti giyecekmiş. Kendisine 'Eylül' denmesinin nedeni filmde kısa geçilmiş. "Behlül dedemin adıydı. Babam erkek evlat istiyormuş. Sonra ben kız olunca bana..." diye anlatıyor genç kız. Oysa roman çok ayrıntılı. Baba İvan Karova, Katya ile evlenmeden önce, Avrupa'da talebeyken Floransalı Beatrice'i sevmiş. Kızına bu adı veriyor! Karısı doğumdan bir müddet sonra ölünce vicdan azabı başlar genç adamda. Katya'nın kutsal hatırasına bir leke sürülmüş gibi hisseder. Emektar hizmetçileri Felicity ise, Beatrice demeye dili dönmediğinden (Amerikalılar zaten isim kısaltmaya meraklıdırlar) 'Miss Bee' dermiş bebeğe. İvan da, Beatrice'i hayatından silmek için 'Miss Bee' diyor kızına.

Tüm öğrenciler okulda kalırken, Eylül'ün bahçedeki evlerden birinde kalma nedenini de kitaptan öğrenebiliyoruz. Beatrice Karova, akademiye başvurduğunda kayıtlar çoktan kapanmıştı. Mrs. Ludlow, bu yağlı müşteriyi kaçırmak istemediğinden öğretmenlere ayrılan üç köşkten birini kiralar genç kıza. Miss Bee, böylece yazılabilmiş okula. [Bu roldeki Türkan Şoray, okul balosundaki kostümü, 'Gözlere Ömre Bedel'de (1964) Ekrem Bora ve Cüneyt Arkın arasında kadeh kaldırırken giyiyordu].

'Jartiyer çoraplı' Oya'nın sesi ise Soprano. [Piyano'da, Liszt'in Liebestraum'unu çalıyor Hindley]. Derste Yunus Emre'den bir şiir okur. "Hak bir gönül verdi bana//Ha demeden hayran olur//Bir dem gelir handan olur//Bir dem gelir giryan olur." (Eylül, hemen "(Handan olur) değil (şadan olur) demeliydi" diye düzeltir).

Bahse girilmiş. Süreyya, İskender'i kendisine âşık ederse, Pervin'den ne alacağını tartışıyorlar. Oya "İskender Bey'in aşkı yetmez mi" diyerek duygularını açığa vurur. (Eylül de "Bir erkek için bu kadar ıstırap çekmeye değer mi" sorusunu "Değer" diye yanıtlamıştı). Gitar çalarak söylediği şarkı; "Şarkımı dinlediğin zaman//Gözlerin yaşa bürünecek//Hatırlayıp geçen mesut günleri//Kalbindeki yaralar deşilecek//**//Neyleyim hayatı ben sensiz//Gül olur mu hiç dikensiz//Fakat kader buna boyun eğmeli//Mucize olur beklemeli//**//Eğer beni unutursan ölürüm hemen//Çünkü her şeyim senle//Gözyaşı döktürme bana//Derdimi anlasana//**//Baharda kuşlar getirecek//Şarkımı ve aşkımı sana//Güzel gözlerini sakın ıslatma//Her şeyim sensin inan bana."  Bu şarkıyı 'Yuvana Dön Baba'da (1968) Figen Say, Kamuran Akkor'un sesiyle söyleyecektir.SRHSHS

Romandaki Prissi, Pervin'den daha 'ahlaksız ve muvazenesiz'. Eskiden çocuk bile aldırmış Meksika'ya gidip. Kendisinden zayıfları ezmekte birinci ama kendisinden daha baskın çıkanlar karşısında hakkını bile koruyamayacak kadar zayıf. Priscilla ile sekreterin soyadları (Smith) aynı olmasa daha iyi olurdu.

Müzik hocası Cemal Pars, ders aralarında ses açma çalışmaları yapıyor. Tiyatro öğretmeni Feridun Çölgeçen'in (romanda 'Lionel Sherwood') hoş bir değerlendirmesi; "Hokkabazlık yapmadan komedi oynamak ne kadar zordur pekâlâ bilirsiniz." Serge Yeo, piyeslerindeki aşk sahnelerini genç kadınların üzerinde tecrübe yaparak yazarmış!

Bedia Muvahhit "Talebelerimizin lise mezunu olmaları şart" diyerek Gültepeli Naciye Baygınyıldız'ı okula kabul etmez. (Oysa daha 1-2 sahne önce, İskender'e "Talebelerimizin 'çoğu' lise mezunu" demişti). Annesi, Terzi Şaziment'in yanına verecekti ama genç kız azimli. Allem edip kallem edip önce yatakhanede 'orta hizmetçisi', sonra da sahnede 'artist' olacaktır.

Eylül'ü Adalet Cimcoz; İskender'i Abdurrahman Palay; Oya'yı Jeyan Mahfi Ayral; Okul müdiresini Bedia Muvahhit; Nuran'ı Nedret Güvenç seslendirmiş.

Eylül-Türkan Şoray; İskender-Ediz Hun ve kızı Ayla-Şule Erhal; Oya-Hülya Koçyiğit; Pervin-Zühal Tan; Süreyya-Liza Sezar; Naciye-Uğur Kıvılcım; Tiyatro hocası-Feridun Çölgeçen; Hastabakıcı Nuran-Nedret Güvenç; Kapıcı İsmail-Faik Coşkun; Dadı-Kadriye Tuna; Haluk-Muzaffer Yenen; Cemal Pars-Eyüp Sabri; Müdire-Bedia Muvahhit ve sekreteri Gülten Ceylan; Pervin'in sevgilisi Kaya Volkan; İskender'e ait 'H. 39 889' plakalı 'vos vos' çok güzel.

'Genç Kızlar', Emel Işık'ın ilk filmi. Sanatçı, sonradan 'Rejisör Yardımcılığı' yapacaktır. Annesi Sabahat Işık da aynı yıl 'Acı Hayat'la (1963) sinemaya başlamış.

Gabriel Samson 'okulda genç erkek öğretmen olmaması' prensibine biraz aykırı olarak 38 yaşında. Ediz Hun ise 22-23. Almanya, Würzburg'daki dişhekimliği eğitimi sırasında askere gitmiş. (O yıllardaki bir uygulama) Ağrı'nın Bololuk Köyü'nde 2 yıl öğretmenlik. "Sıfırın altında 40 derece soğuk oluyordu. Soba yandığı zaman oda içinde eksi 5 derecede uyuyorduk. Almanya'nın ileri medeniyetinden bir anda şarkın yokluk ve soğuğuna denize düşer gibi düştüm. Bu, iç âlemimde büyük bir tepki uyandırdı." Ardından, Ses Kapak Yıldızı Yarışması ve Eylül'ü tanıyacağı 'Özel Tiyatro Okulu'nda öğretmenlik. 'İç âlemindeki tepki' ne oldu bilmiyoruz ancak yıllar sonraki politik seçimini değil, Bololuk'da 'cilt cilt zooloji, hidrobiyoloji, sanat tarihi, musiki, tiyatro, felsefe kitapları okuyan' Ediz Hun'u daha çok sevdik. Çekimler sırasındaki bir söyleşide "İnsan, bütün hayatı boyunca kendi heykelini yontar" demiş. [Kitapta "Ben şuna inanıyorum ki hayatta bir gayeye erişmek için insanın elinden geleni yapması yetişmez. Elimizden gelenden fazlasını yapmaya mecburuz (sf. 8)" diyor. 'Tell'deki (2014) Tell-Milo Ventimiglia ise bunlara bir ek yapar; "Hayat her zaman istediğiniz gibi olmaz. Verdiğiniz kararlar peşinizi bırakmaz. İnsan olarak sizi şekillendirir. Hayatınızın yönünü değiştirir."]

Kitaptan birkaç alıntı: (Sf. 7) "Ders saatlerinin derin sessizliği."; (Sf. 10) "İnsanların birbirinden uzaklaştığı, yüreklerin soğuduğu devirdeyiz."; (Sf. 70) "Bazen en önemsiz hadiseler insanın üzerinde ölünceye kadar silinmeyen intibalar bırakabilir."; (Sf. 132) "İki kişi arasındaki sükût, uçurumlar gibi açılan soğuk ve rahatsız edici bir şey olabilir."; (Sf. 177) "Tiyatroda son provaların kötü gitmesi hayra işaretmiş."

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)