“İnsanları birbirine saldırtan da açlık, sarıltan da yine açlık. Ve böyle sarılışlar kadar dünyada birbirini hiç kimse anlayamaz (sf. 213).” Bunları söyleyen Rahmi, filmdeki en inandırıcı kişi. 7. sayfadaki Emin Bey de ‘sosyal dertleri içine alan bir edebi eser’ yazmayı planlıyordu. ‘Hayattan his ve heyecan dolu bir avuç harç alıp bir kitaba döşemeyi’ yeterli bulmaz; “Hiç o kupkuru harç, renkli bir muhayyilenin imbiğinden süzülüp bir esere sızan sanatın özüyle kıyas edilebilir mi? ( sf. 387)” Bugünün romancısı ‘sadece aşkın o basmakalıp ıstırabını değil toplumun problemlerini, gerçeklerini de göstermeliymiş’. Kerime Nadir “Malum ya, fikir ne kadar ilerlerse ilerlesin, hissin derinliğine hiçbir zaman varamaz” diye bağlıyor konuyu. Sonradan ‘sosyal dertleri, dert edinenlerin’ başlarına gelenleri görünce bir daha bu konuya değinmeyecektir yazarımız. “İnsan ruhu muamma (sf. 219).” Film de ‘toplumun problemleri, gerçekleri’ ile ilgilenmeyi gerekli bulmamış.
20 Şubat 2014

"İnsanları birbirine saldırtan da açlık, sarıltan da yine açlık. Ve böyle sarılışlar kadar dünyada birbirini hiç kimse anlayamaz (sf. 213)." Bunları söyleyen Rahmi, filmdeki en inandırıcı kişi. 7. sayfadaki Emin Bey de 'sosyal dertleri içine alan bir edebi eser' yazmayı planlıyordu. 'Hayattan his ve heyecan dolu bir avuç harç alıp bir kitaba döşemeyi' yeterli bulmaz; "Hiç o kupkuru harç, renkli bir muhayyilenin imbiğinden süzülüp bir esere sızan sanatın özüyle kıyas edilebilir mi? ( sf. 387)" Bugünün romancısı 'sadece aşkın o basmakalıp ıstırabını değil toplumun problemlerini, gerçeklerini de göstermeliymiş'. Kerime Nadir "Malum ya, fikir ne kadar ilerlerse ilerlesin, hissin derinliğine hiçbir zaman varamaz" diye bağlıyor konuyu. Sonradan 'sosyal dertleri, dert edinenlerin' başlarına gelenleri görünce bir daha bu konuya değinmeyecektir yazarımız. "İnsan ruhu muamma (sf. 219)." Film de 'toplumun problemleri, gerçekleri' ile ilgilenmeyi gerekli bulmamış.

Aynı adlı romanın (Posta Güvercini-Kerime Nadir-1950) (Beşinci basım-İnkılâp ve AKA Kitabevleri) Yeşilçam uyarlaması. Sonradan eklenen jenerik çok özensiz. 'N. Pesen' için 'seslenlendiren' yazılı. Hülya Koçyiğit, Feryal Koçyiğit ve Nilüfer Koçyiğit'in beyazperdedeki tek beraberlikleri. Daha önce (Eylül, 1960) tiyatroda aynı sahnede rol almışlardı; 'Eyyup Üzerine Oyun' (J.B.-1958-Archibald MacLeish) (Şehir Tiyatroları-Tepebaşı) (Çeviren, sahneye koyan, dekor Nüvit Özdoğru).

'Posta Güvercini'nin çekimleri Eylül-Ekim1965'te ve gösterime girmesi 10 Ocak 1966, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle, (Eyüp) Melek, (Çarşıkapı) Şık sinemalarında. 96 dakika sürüyor. Planlanan ilk şeklinde (Şubat, 1965) Şahizer, İskender, Mübeccel rolleri ve yönetmen için önce Türkan Şoray, Tunç Okan, Çolpan İlhan ve Ülkü Erakalın düşünülmüş. Çekimlere rastlayan günlerde Feryal Koçyiğit'in 'apandisit ameliyatı' da doktor izni ile bir müddet ertelenir. Nilüfer Koçyiğit'in ['Kırık Çanaklar' (1960) ve 'Çifte Kumrular'dan (1962) sonra] üçüncü filmi bu. Ablalarından önce başlamış sinemaya. Makyaj ve kuaför çalışması ile 12 değil 17 yaşında gibi görünüyor. Sevda Ferdağ, 'Gurbet Kuşları'ndaki (1964) dansöz rolünde ve çok beğenilmişti. Sahne teklifleri bile almış. 'Posta Güvercini'nde yine 'döktürüyor'. Kızıl Serçe Lokali', evi ve Turhan Tiyatrosu'nda 9 dakikadan fazla oryantal/modern dans yapıyor. 'Erdoğan Üçkaya Orkestrası' eşliğindeki 3 buçuk dakikalık ilk dans, sekiz saatte çekilmiş.

Hülya Koçyiğit... 'Stranger(s) in Paradise' melodisi güzelliğinde hep. Beyaz perdede böylesine yakın; Politik seçimleri nasıl da uzak. Erman Şener'le yaptığı söyleşide (TRT2, 11 Haziran 1997, 'Çarşamba Sineması') "Yönetmenin oyuncularını değerlendirmesi, insanı kullanarak, insanı insana anlatması" olarak tanımlamış sinemayı. Aynı konuşmada (belki de D.P. milletvekili, amca Mithat Perin'in etkisi) "Menderes'i, o dönemde yaşanan o tecrübeyi" filmleştirmek istediğini söylüyor. "Ne zaman sokakta birileriyle karşılaşsam 'bekliyoruz, bu filmi yapmanızı istiyoruz' diyorlar."sgsdgsd

Roman, ilk ve son sayfalarda, Avukat Emin'in; Arada, İskender Hürsoy'un ağzından anlatılıyor. Delikanlının politikacı babası Celal Bey, yıllar önce, uğradığı bir iftira sonucu bunalıp intihar etmiş. Annesi de Laleli'deki konakta çıkan yangında 'sizlere ömür'. Amca Nazım Bey bir eczacı. O yangında çocuğu kurtarırken sol eli yanmış. Yalnızca iki parmağı var şimdi. Mezun olduktan sonra görev için gittiği Yozgat'ta evlenmiş. Ama 'gözü dışarıda'. Çapkınlık maceraları dillere destan. 'Uçan dişi kuş bile kurtulmuyor' elinden. "Sizin zaten güzellere ağzınızın suyu akar, Bey" demişte bir keresinde Nuriye Hanım. Evleri, Yakacık, Ayazma'dayken, eczanenin Sirkeci'de olmasının nedeni de bu. Eczacımız, iki gecede bir 'nöbetçi'! Zavallı kadın da 'ev işi görmeye mahkûm bir makine' sanki. Ne bir ahbap gezmesi, ne bir sohbet. Kocası ile araları ise 'soğuk bir resmiyet'. Çocukları yok ve İskender Onlarla kalıyor. 14 (filmde '10') yaşında ve arkadaşı Rahmi gibi Ecmel'in yurda dönmesini bekliyordu.

Komşuları Pertev Bey, Fransa'daki iki yıllık görevini tamamlayıp geri gelmiş. Artık emekli. Kızları Mübeccel ve Ecmel burada okuyacaklar. Şahizer de oradaki okuldan arkadaşları. Zengin halası Avrupa'da 'nevrasteni' rahatsızlığı sonrasında ölmüş. 18 yaşında ve su perilerine benziyor. İskender'le karşılaşmaları bir havuz başında. Kolyesindeki 4 inciyi suya düşürmüştü. Hemen dalıp çıkarır kahramanımız. 'Henüz buluğa ermemişti ama Şahizer'in yanında bir çeşit duygusal ergenliğe varacaktır' (sf.44). Özellikle de banyoda yıkanmasını anahtar deliğinden gördükten sonra (sf. 90). 'O meşum tarih'i ancak yıllar sonra itiraf edebilecektir.

Amcabey de 'çarpılır' bu güzelliğe. Nuriye Hanım, zaten,  o günlerde 'kömür çarpması' ile vefat etmişti. Fırsat bu fırsat, Şahizer'le evlenir beyimiz! Eczanedeki nöbetleri(!) ise kesintisiz devam ediyor.

Yıllar sonra İskender, Galatasaray Lisesi ve İktisat Fakültesi'ni; Rahmi, Tıbbiye'yi; Ecmel, Lozan'da Sanat Enstitüsü'nü bitirmiş. Mübeccel de Yurt dışındaki operatörlük ihtisasının ardından Haydarpaşa Numune Hastanesi Cerrahi Servisi şefi olmuş.

Film, 398 sayfalık romanın 129. ama asıl 168. sayfasından itibaren başlıyor. Gençlerin mezuniyetleri şerefine verilen bir partiyle.

İskender, 30 yaşlarında, uzunca boylu, kumral, çok yakışıklı. Turhan, Somerset Maugham'ın ünlü roman kahramanı Lawrence Durrell'e (romanda 'Laurence Darrell') benzetmişti.  'Cemiyet hayatına fazla karışmayan bir genç' diyor Ecmel. Ama hemen her partide hazır ve nazır. 'Lisedeyken de danslı toplantılara gitmezmiş'. İçki ve dansla 'başı hoş değil'. Yine de filmdeki üç partide gayet güzel dans edip, beş sahnede (Rahmi ile barda, iki kez Semra'nın evinde, Sahizer ile lokantada, düğünde) şampanyalar içiyordu. Müziği 'yerine göre' seviyor. Pek neşeli biri değil ama 'gene de hoş çocuk'. Utangaç, sıkılgan. Semra'nın danslarını seyrederken ve Sahizer'in ameliyatından sonra ter içinde kalmıştı. Ceketinin göğüs cebinde mendil var ama iç cebindeki ile siliyor yüzünü. "Ömründe hiç kadın yüzü görmemiş" dedikodusuna Dansöz Semra'nın kollarında geçirdiği gece ile son veriyor. Bir bankada işe başlaması, İktisat'ı (romanda 'Yüksek Ticaret') bitirdikten 1-2 hafta sonra. (Zamanımızdan ne kadar farklı). Şahizer'i banyo yaparken 'gizlice' seyrettiğini itiraf etmesi filmin cesur sahnelerinden biri. Ancak bunda sorumluluğu başkasına atıyor; "Meçhul bir kuvvet başımı anahtar deliğine bastırdı ve küçülerek hâlâ gözümden silinmeyen vücudunu dakikalarca seyrettim. O tarihten sonra da seni bir kardeş gözüyle değil, erkek gözüyle görmeye, farkına varmadan erkek gibi sevmeye başladım." Genç kadının Turhan'la konuşmasını dinlemesi bile 'gizlice'. Büyük bahtsızlıklar gibi büyük mutlulukların da hazmedilmesi gerektiğini öğreniyor bu yıllarda.

Şahizer... Yanağı gül kokulu, gözleri bal rengi (sf. 183 ve 241). Nisan yağmurunda parlayan güneş. Bir piyanist kadar olmasa da bir heveskâr için gayet iyi piyano çalıyor. Kederini gizlemeyi ve herkese karşı güler yüzlü olmayı halasından kapmış. 22 yaş büyük Nazım Bey'in 'izdivaç teklifini' neden kabul ettiği belli değil. Kısa bir süre sonra gazinoda (kitapta 'eczane') başka kadınla yakalar beyimizi. Yine de ayrılmaz. "Zavallı" diyor ve acıyor O'na. Aldattığımız, asıl kendi nefsiymiş. "Aldatan insan, aşk arayan değil âşık olandır." Hatalarını affetmesinin nedeni bu. Kocasını 'ancak kendisine tahammül edebilecek kadar' seviyor ve belki bütün ömrünce böyle olacakmış. 'Kim ne derse desin yuvası çok önemli'. Nazım'ın ilgi duyduğu kadınlar için "Bizim hayatımıza tesir eden bir takım mikroplar" diyordu. İskender'e içini dökmesi çok içten; "Erkeklerin hiçbirini anlayamıyorum. Önce çılgınca severler, sonra başkasına tutulup her şeyi unuturlar. Tıpkı amcan gibi." Kendisine ilgi duyan erkekler ya çok genç ya da yaşlı! Ayrıca Turhan gibi fırsatçılar da var. Sadece bir sahnede bizi şaşırttı. "Bence bütün çalışan kadınlar kocalarına karşı soğuk davranıyorlar" diyordu. Kendisi çalışmadığı halde Nazım ile 'araları soğuk'. İskender'in koruyucu meleği. Aşırılıklarını 5 sahnede (toplantıya geç kaldığında, eve içkili geldiğinde, sofrayı hazırlarken yaptığı kabalığı, itiraftan sonra, hastalığını yanlış yorumladığında) affediyor hep. Kitapta, filmdeki kadar şanslı değil. Doktor Sauerbruch'un yaptığı ikinci ameliyattan bir buçuk ay sonra yaşamını yitirir. "Hayatın sırrını bilmiyoruz. Ölüm, mutlaka varılacak bir son iken, yaşamaya savaşmaktaki sürekli gayretimiz nedir? (sf. 277)"sdsgsdggsdgsd

Nazım bir eczacı. "Şahizer'e sahip olan adam." İşyerine, 'bayan konukları' için gidiyor! 'Sadece nefsi için yaşayan, acınmaya layık bir zavallı'. Karısını aldatma bahanesi "Kalfa (romanda 'Ruşen') rahatsızlandı. Bu akşam eczanede nöbete kalacağım" şeklinde. Nöbetleri pek sık! Kalfa da hep rahatsız! Aklında yalnızca kadın var bizimkinin. "Bugün bu, yarın öteki" diyecek kadar çeşit düşkünü! Hayat adamıymış ve 'monoton' bir şekilde yaşayamazmış. Gözü 'tamamen' dışardayken karısının namusu konusunda çok hassas! Şahizer'e yakıştırdığı şey; 'Monotonluk'! Orta yaşlı, (romanda) bıyıklı. Karakteri ve 'karısının parasıyla hovardalık ettiği herkesçe malum'. Daima ince bir bastonla dolaşıyor. Bununla yeğenini dövmeye kalkmıştı filmin sonuna doğru. Kitaptakinden farklı olarak 'İskender'i yangından kurtarması ve elinde yaralanma' yok. Evlilik kararları, 'parmak ısırtacak' hızda. İlk karısı Naciye'nin 'kefeni solmadan' Şahizer'i; Şahizer'in 'kırkı çıkmadan' da hizmetçi Cazibe'yi nikâhlamıştı. Tutarlı olduğu diğer bir şey de 'birini söndürüp diğerini yaktığı puro'. Edebiyat konusunda serbest fikirli ve 'realist'! "Romanlardan öğrendiklerinizi kendi hayatınıza tatbik etmeye kalkarsanız bedbaht olursunuz. Romanlar bir takım hayalperestlerin şişirdikleri renkli kâğıt balonlardır" diyor. Sevdiği yazılı kâğıt, yalnızca reçete! Göndericisi bilinmeyen bir paket geldiğinde "İster misiniz birisi azizlik olsun diye roman göndermiş olsun" sözleriyle takılmıştı Şahizer. Gösterişli bir 'boynuz' çıkar kutudan!

Rahmi, Soğanlık Köyü'ndeki yoksul bir ailenin çocuğu. İskender'le ilkokuldan arkadaş ve O'ndan daha başarılıymış. Mübeccel'in görev yaptığı hastanede doktor olarak çalışıyor. Hüznü ve Ecmel'e olan sevgisi çok çarpıcı. En ufak bir kıskançlığı yok. Filmin sonunda teşekkür bile ediyordu İskender'e Ecmel ile evlendiği için. "Sen bana büyük bir iyilik ettin. Beni boş bir ümidin peşinde koşmaktan kurtardın. Istırap çekip bir meçhul beklemeyeceğim artık." Abisi Hilmi, garsonluk yaparak okutmuş delikanlıyı. Harçlığını eksik etmemiş. Gerisi mide bulandırıcı. Ayrıca gazinodaki 'kadın pazarlamasını' idare ediyor Hilmi. "Mesleğinin ehli kerata! Sanki bunun için yaratılmış." Esrar ve kumarı da var. Bir ihbarla yakalanmış. Sonrasını kitaptan öğreniyoruz. Dört yılla kurtaracakken bir gardiyanı öldürünce idamı bekleniyordu. Hafifletici nedenlerle müebbede dönmüş cezası.

Mübeccel sayesinde, filmdeki önemli bir konu açığa kavuşur. Şahizer'in ameliyatını yapmak konusunda tereddütlüydü. "Çocukluğumuzdan beri birlikte yaşadık. Adeta akraba gibi olduk. Ameliyatını kabul etmeyişim senin acılarını yakından görmemek içindi" diyor. Onları kardeş sanan seyirci böyle aydınlatılmış. Turhan ile evliliğinde mutlu değil. Mesleği ve hastalarını ön plana alıyormuş. Boşandıktan sonra 'meslek arkadaşı' Doktor Cevat ile beraber olur. Kitapta bu son kısım yok. Bazı sahneler uzatılırken bazıları 'seyircinin hissikablelvukusuna güvenip' çok kısa geçilmiş filmde.

Ecmel, Şahizer ile İskender arasındaki 'his nakli' için bir 'Posta Güvercini'. Bunu romandan öğreniyoruz. 'Kâh ıstırap, kâh teselli, kâh mutluluk taşımış'. Ne istediğini bilen ve fikrini değiştirmeyen bir genç kız. Gerekirse canını verir ama isteğine aykırı hareket etmezmiş. İki sahnedeki 'beyaz' yalanıyla (Hediye boynuz geldiğinde, Turhan'ın tuzağında) Şahizer ve İskender'i Nazım'ın 'gazabından' kurtarıyor. Sonunda İskender ile evlenir ve romanda bir oğulları olur. Ecmel'den öğrendiğimize göre o dönem İstanbul'da 24 tiyatro varmış.

Turhan, filmin 'kötü adamı'. Adının başında ('sağlam, doğrulanmış' anlamında) 'Müeyyed' var. Avrupa'da tiyatro 'tahsil etmiş'. Turhan Tiyatrosu'nun sahibi. Sadece gazetelerde değil her hafta mecmualarda da resmi çıkıyormuş. Hep pipolu. Doktor Saip Kâmil'in de akrabası. Mübeccel ile evliyken, Şahizer'e beraberlik teklif etmesinin nedeni tam anlaşılmıyor. Üstelik genç kadın ağır bir ameliyatla göğsünü kaybetmişti o sıralar. (Belki karısının yaptığı ameliyattan sonraki bakımı üstlenmek içindir!). Çeşitli numaralar çeviriyor ama aldatıldığı konusunda kandıramaz Nazım'ı. Tiyatrosunda 'Aşk Kelebekleri' (romanda kendi yazdığı, 5 perdelik yerli operet 'Civciv') sahneleniyordu.

Semra, genç, sükseli bir dansöz. Saçında hep iki karanfil. Soyadı gibi 'Yakıcı'. Kitapta isimleri 'Kamra' ve 'Kamiy'. Önce İskender ile Rahmi'nin gittikleri 'Kızıl Serçe Lokali', sonra Turhan Tiyatrosu'nda izliyoruz kendisini. "Dansı fevkalade."  'Mütevazı' tek odalı bir yerde kalıyor ama kalbi zengin. 'Mütevazı' dediği oda, 'Boğaz' manzaralı! Geçmişten değil 'istikbalden' konuşmayı seviyor; "Bizim hayatımız ciddiye alınmaya değmez." Önce İskender'in sonra da Turhan'ın metresi olur. "Sevişmek her şeydir. Yeryüzünün hiç eskimeyen bir harikasıdır o" diyordu bir sahnede. Kitapta bunu İskender söylemiş; "Sevişmek her şeydir. İnsanlar yaratılaberi var olan ve hiç eskimeyen bir harika (sf. 148)."djdfjdfjdf

'Posta Güvercini'ndeki melodiler.

'Claude Bolling Big Piano Orchestra Plays Ray Charles' albümündeki (1962) "What'd I Say" (1961) (Ray Charles) Baştaki mezuniyet kutlamasında.

Erdoğan Çaplı'nın 'Piano Piano Pasha' 33'lüğündeki (1959) 'Eminem' Semra'nın 'Kızıl Serçe Lokali'ndeki ilk dansında. 'Ballad of Asker-Süt İçtim' Aynı yerdeki ikinci dansta.

Cyryl Ornadel yönetimindeki 'The Starlight Symphony'nin 'The Musical World of Cole Porter' uzunçalarındaki (1961) 'Just One of Those Things' (1935 (Cole Porter) Nazım, 'Kızıl Serçe'ye geldiğinde.

Roberto Delgado & His Orchestra'nın 'Dance to Delgado'albümündeki (1960) 'Blue Skies' (1926) (Irving Berlin) İskender, Semra ile buluşmak üzere gazinodan çıkınca. Genç kadın takside bekliyordu kendisini. "I've Got You Under My Skin" (1939) (Cole Porter) 2 sahnede (Üç genç kız sofra hazırlarken; Mübeccel ve Turhan'ın evliliği şerefine düzenlenen maskeli baloda). 'Mr. Sandman' (1954) (Pat Ballard) Şahizer ve İskender lokantadayken.

Big Percussion Band'in 'The Ted Heath Collection' 33'lüğündeki (1961) "It Ain't Necessarily So" (1935) (George Gershwin / Ira Gershwin) Semra, evde İskender için dans ederken. Biraz sonra 'müthiş bir gece' yaşayacaklar!

Dominic Cortese'in 'Accordion Italy' uzunçalarındaki (1962) 'La Danza' Turhan ile telefonda konuşan Mübeccel, hazırlanmak için eve koşarken.

Helmut Zacharias'ın 'Holliday in Spain' albümündeki (1959) 'La Violetera' (1914) (José Padilla / Eduardo Montesinos) Turhan Tiyatrosu'nda Semra'nın ilk dansı sırasında.

Clebanoff-Suas Cordas & Percussdo'nun'Sons Maravilhosos' 33'lüğündeki  'Turkish Harlem Dance' Aynı yerde Semra'nın ikinci dansında.

"Mendelssohn'un Düğün Marşı"  (1842) Mübeccel ve Turhan'ın nikâhında.

The Shadows'tan '36-24-36' (1961) (Bruce Welch / Hank B. Marvin / Jet Harris / Tony Meehan) 2 sahnede (Ecmel ve arkadaşları müzik çalışırken; Gençler tiyatroya yetişmek için evden ayrılırken).

'Nocturnes: I. Nuages' (1899) (Claude Debussy) İskender, bahçede, Şahizer ve Turhan'ın konuşmasını dinlerken.

Ted Heath'in 'The World of Big Band Blues' uzunçalarındaki 'Blues in the Night' (1941) (Harold Arlen / Johnny Mercer) Semra, İskender'i evde beklerken. 'Mood Indigo' (1930) (Duke Ellington / Barney Bigard / Irving Miles) İskender'e soğuk bir içki ikram ederken.

Prince Igor'daki 'Polovetsian Dances-Gliding Dance of the Maidens' (1890) (Alexander Borodin). 'Kismet' müzikalinde (1953) 'Strangers in Paradise' adıyla kullanılmış. Şahizer ile Turhan'ın aynı arabada olmasını yanlış yorumlayan İskender eve sarhoş geldiğinde. Genç kadın o sırada delikanlının pantolonunu dikmekle meşguldü.

Mantovani'nin aynı adlı albümündeki (1953) 'Some Enchanted Evenings' (1949) (Richard Rodgers / Oscar Hammerstein II) Şahizer'in ameliyatı sonrası, Ecmel, Turhan ve İskender geçmiş olsuna geldiklerinde.

'Mississippi Suite (Tone Journey)'deki (1925) (Ferde Grofé) 'III. Old Creole Days' Şahizer köşkün merdivenlerinde İskender ile konuşurken; "Sen beni bugüne kadar hiç anlayamamışsın. Senin için katlandığım acılar ne kadar boşmuş. Beni en zayıf anımda merhametsizce eziyorsun."

'Paint Your Wagon' müzikalindeki (1951) 'I Talk to the Trees' (1951) (Frederick Loewe / Alan J. Lerner) Nazım'a kimden olduğu belirsiz bir paket geldiğinde.

Nelson Riddle & His Orchestra'nın 'Come Blow Your Horn' 33'lüğündeki (1963) 'The Naughty Mrs. Eckman' (Nelson Riddle) Paketten boynuz çıkınca.

Andre Kostalanetz ve Orkestrası'nın 'The Lure of the Grand Canyon' uzunçalarındaki 'III. On the Trial' (1929) (Ferde Grofé) Turhan, vazo ile vurup İskender'i bayılttığında.

'La Cumparsita' (1916) (Gerardo Matos Rodriguez) Ecmel ve İskender'in düğününde.

'Prinz Methusalem Operası Üvertürü' (1877) (Johann Strauss II) Sonlara doğru Rahmi, İskender'le bahçede konuşurken.

Hülya Koçyiğit'in bazı giysilerini başka filmlerden anımsıyoruz. Sanatçıya, şıklığı nedeniyle 'Süslü Hanım' deniyormuş o yıllar. Sahrayıcedit'te bir hazır giyim mağazası açacaktır (Ekim, 1995) kardeşleriyle.

İskender'le lokantadaykenki 'döpiyes', 'Seni Seviyorum'da (1966) Tarık-Ekrem Bora'nın evindeyken; Maden suyu getirdiği sahnedeki tül gecelik 'Bitmeyen Çile'de (1966) Zehra Hanım-Mahmure Handan ile 'çocuğun bakım parasını' konuşurken ve 'Ölmüş Bir Kadının Mektupları'nda (1969) Sait Bey-Müfit Kiper'e "Kızım nerede" diye yalvarırken üzerindeydi.fdgkkg

Turhan ile doktora giderkenki tayyörü, 'Bitmeyen Çile'de (1966) İzmir'e gidip oğlunu göremediği sahnede; 'Kadın İsterse'de (1965) film biterken; 'Tehlikeli Adımlar'da (1965) Haluk-Önder Somer ile telefonda konuşurken giyiyor. [Bu elbise 'Siyah Gözler'in (1966) ikinci havaalanı sahnesinde Nilüfer Koçyiğit'in üzerinde].

İskender'e hastalığını anlattığı sahnedeki bluzu 'Bitmeyen Çile'de (1966) Selim-Turgut Özatay'a "Ben o parayı ödedim bugün" derken kullanıyordu.

Başından yaralanan İskender'i görmeye gittiğindeki giysi 'Sevgim ve Gururum'da çocuğu için Beykoz'a giderken üzerinde. [Bunu, Feryal Koçyiğit, 'Bitmeyen Çile'deki (1966) Yeşilköy sahnesinde Muammer Gözalan ve Doktor Adnan-Kenan Pars ile beraberken; Nilüfer Koçyiğit de 'Siyah Gözler'in (1966) ilk havaalanı sahnesinde kullanmış].

Feryal Koçyiğit'in, Turhan Tiyatrosu'ndaki kürk etol ve çantası ablasından. 'Serseri Aşık'da (1965) ilk şarkı sonrası Erol-Cüneyt Arkın'a koşarken Hülya Koçyiğit'in üzerindeydi.

Nilüfer Koçyiğit, baştaki mezuniyet kutlamasındaki giysiyi 'Suçsuz Firari'de (1966) 'Bar Kızı' şarkısını söylerken; Hülya Koçyiğit, 'Yalancı'da (1965) (Fikret zannettiği) İşportacı Ali-İzzet Günay ile dans ederken ve 'Tehlikeli Adımlar'da (1965) "Fatoş öldü" diye bağırdığı çılgın eğlencede giyiyordu.

Filmde, Hülya Koçyiğit'in ['Ölmek mi Yaşamak mı'nın (1966) jeneriğinden anımsadığımız] '34 ER 600' plakalı arabası da 'rol almış'. Turhan ile Doktor Saip Kâmil'e (romanda 'Saip Şâmil') giderlerken görüntüye geliyor. İskender de '34 FE 834' plakalı taksi ile peşlerinde.

İskender'i ve Kızıl Serçe Lokali'nde "Şimdi sizlere oryantal danslarıyla şöhret yapan meşhur yıldızımız Semra'yı takdim ediyoruz " anonsunu Abdurrahman Palay; Ecmel'i Birsen Kaplangı; Semra'yı Handan Kadıoğlu; Nazım'ı Süha Doğan; Turhan'ı Toron Karacaoğlu seslendirmiş.

Ecmel ve İskender'in evlendikleri köşkü 'Sana Layık Değilim'deki (1966) son sahneden anımsıyoruz. Düğün sahnesindeki orkestrada, hep olduğu gibi, Erdoğan Üçkaya var. 'Elektro olmayan' gitar çalıyor.

İskender-Yusuf Sezgin; Rahmi-Engin İnal; Nazım-Muzaffer Tema; Turhan-Orhan Elmas; Semra-Sevda Ferdağ; Nazım'ın 'görüntüye gelmeyen' eczanesi; Turhan Tiyatrosu; Maskeli Balo; Dolmabahçe Saat Kulesi; Hilmi-Haydar Karaer; Mübeccel ve Turhan'ın düğünündeki konuk Nezihe Güler; Kızıl Serçe Lokali önündeki '34 FD 134' plakalı otomobil; Şahizer ve İskender'in Yıldız'a gittikleri '34 DF 551' plakalı taksi çok güzeldi.

Maskeli balo sahnesinde hoş bir espri; Herkesin gözünde maske var. (Kadınlarınki aşağı, erkeklerinki yukarı kıvrımlı). İskender, Semra'yı tanımış. Genç kadın "Nasıl tanıyabildin beni? Sesimden değil mi" diyor. Aldığı yanıt filmin az sayıdaki neşeli kısmından biri; "Hayır, gözlerinden!"

Köşk çekimleri 'Sait Halim Paşa Yalısı'nda yapılmış.

Şahizer'in çaresizliği; "İnsan sevdiğine en çok yaklaştığı anda O'ndan en fazla uzaklaştığını hisseder... Büyük rabıtalar ancak ayrı varlıklar arasında yaşanabilir. Birleşmeler onu yok eder."

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)