“Benim namıma mektup yazmanı anladım ama gözyaşı dökmen ters geldi.” Fikret, Sevda’ya gönderdiği aşk mektuplarını Murat’a yazdırıyordu. Ama sonuç tatsız. Bireysel veya ulusal, böyle yardımların sonu çok üzücü oluyor.
13 Şubat 2014

"Benim namıma mektup yazmanı anladım ama gözyaşı dökmen ters geldi." Fikret, Sevda'ya gönderdiği aşk mektuplarını Murat'a yazdırıyordu. Ama sonuç tatsız. Bireysel veya ulusal, böyle yardımların sonu çok üzücü oluyor.

'Cyrano De Bergerac'ın (1897) (Edmond Rostand) (Remzi Kitabevi-Üçüncü Baskı-1948) (Çeviren Sabri Esat Siyavuşgil) (Kapak resmi Agop Arad) 60'lardaki Yeşilçam uyarlaması. 81 dakikalık filmin 11 dakikası şarkı. 1969, yaz aylarında çekilen filmin gösterime girişi 19 Ocak 1970, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle ve (Mecidiyeköy) Özlem sinemalarında. Renkli orijinali değil siyah beyaz kopyası kalmış günümüze. Jenerikte 'Müzik: Metin Bükey' yazılı ama kendisinin bir melodisine rastlayamadık.

Kitabın ilk basımı 1942'de (Milli Eğitim Bakanlığı Dünya Edebiyatından Tercümeler, Fransız Klasikleri). Üçüncü 'manzum' basımda (IV. sayfa) Sabri Esat Siyavuşgil'in 1948'e kadar yaptığı 17 çeviri yazılı. Burada 'genç Cumhuriyet'in 'eğitim çırpınışı' görülüyor. 12'si Milli Eğitim Bakanlığı (o zamanki söylenişiyle 'Maarif Vekâleti') ve 1'i Eminönü Halkevleri tarafından yayınlanmış. 4'ü Remzi Kitabevi'nden.

Önsözde belirtildiğine göre (sf. XVII-XVIII) aktör Benoît-Constat Coquelin, eseri Avrupa ve Amerika'da sahneledikten sonra Abdülhamit döneminde İstanbul'a gelmiş. Ancak, herhalde 'burun meselesi' nedeniyle, gösteri için izin koparamamış.

Kitapta, sonradan benzerini birçok yerde göreceğimiz bir bölüm var (sf. 46). Vicomte De Valvert, kızmış, Cyrano'ya hakaret etmek istiyor; "Hımbıl, bayağı, serseri, çulpa, küstah, avanak!" Kahramanımız gayet sakin, şapkasını çıkarıp yanıt verir; "Bendeniz de, Savinien Cyrano de Bergerac."

Romanda olaylar 1640-1655 arasında geçiyor. Cyrano, kılıcı ve edebiyatı güçlü bir silahşor. Tüm iyi özelliklerini 'iri burnu' gölgelemiş. Alay konusu olmuş. Neler denmiyor ki. 'Kuşlar için tünek'; 'Şapka asmak için mükemmel icat'; 'Tanrıların bindiği gemi'. Bu kadar da değil. "Senden evvel davranıp kadehine batmaz mı" veya "Tütün içince komşu 'yangın var' demiyor mu" diye soruyorlar. Bu eziklikle yeğeni Roxane'a olan aşkını söyleyemez. Emrindeki bir silahşor, Christian da genç kızı seviyordu. Cyrano, O'na aşk mektuplarını yazarak ve buluşmalarında suflörlük yaparak yardımcı olur. Cepheye gittiklerinde bile bu devam ediyor. Cyrano'nun aşkını anlayan Christian, bir kurşunla yaralanıp Roxane'ın kollarında ölür. Koynundan çıkan son mektupta kendi kanı ve Cyrano'nun gözyaşları vardı. Genç kız bir manastıra kapanır. 'İri burun'un aşkını anlaması 15 yıl sonra. Bir düelloda ölümcül yaralanan Cyrano'yu öpücüğü ile uğurluyor.syss

Yeşilçam bunu 20. yüzyıla uyarlamış. Kitaptaki 'İspanya Savaşı', bizde 'Kıbrıs Davası' şeklinde. Murat, gazinolardan haraç toplayan bir çete reisi. Pek hoş olmayan bu durum, Robin Hood benzeri bir özellikle dengelenmiş; Zenginlerden alıp yoksullara vermek. 'Tanıdığı tavuğa kışt dedirtmeyen, tanımadığına da demeyen biri'. Tahsilli üstelik. Nasıl olduysa filmin başında hapisteydi. Koğuştakilerin aşk mektuplarını 'döşeniyor'. Cyrano, bunu, sadece Christian için yaparken, bizimki herkes için yapmakta. O güzel lafları neden bulur bilinmez. Biri el öpmelere kalkmıştı; "Benimki geldi Abi. Yazdığın mektuplar ağlatmış O'nu. 'Seni ölünceye kadar beklerim Şakir' dedi." Keramet mektuplarda ama "Helal süt emmiş bir kadınmış öyleyse" diye alttan alıyor kahramanımız. Zamanında epey mürekkep yalamış. Sonrasında kader rüzgârı savurup atmış delikanlıyı bu karanlık sokaklara.

Cesaretine ve kavgacılığına diyecek yok. Rakiplerini 'madara etmekte usta'. Kemal-Hasan Ceylan'a göre "Herifte yürek mangal gibi. Para desen gani". Bütün Beyoğlu baş edemezmiş Murat'la. Necmi ve çetesinin 'alayında ısıracak diş bırakmayacaktır'.

Hapisten çıkışı ilginç. Özgürlüğüne kavuştuğunda bile iyilik yapmakla meşgul. 'İçerdekilere para dağıtmak; İdamlık Nusret'in felçli kızıyla ilgilenmek; Yusuf'un çocuklarını yatılı okula yatırmak'. O kadar ki adamlarından Sami "Anladık, 'fakir babasısın' ama biraz da kendini düşün" diyecektir.

Yıllar önce de böyle ağabeylik edermiş herkese. Dertlerine zamanında yetişirmiş. Ayşe'ye de Fatma'ya da. 'Hem de fark gözetmeden'. "Kızların çoğu âşıktı sana. Erişilmezdin Onlar için. Seni sevdiler ama yaklaşamadılar sana. Mağrurdun" diyor Sevda.

Dünyanın en iyi insanı. 'Sevdiklerine de sevmediklerine(!) de'. Rakip çete ve Kıbrıs'taki düşmanlardan kimse sağ kalmıyor. Sevmediklerine 'iyi' olması böyle!  Bir de 'kötü' olsaydı neler olurdu acaba? Üstelik 'sevdikleri de o kadar az sayıda ki'!

Dillendiremediği bir gizli aşkı var Murat'ın. "Sevdiğim kadın içimde bir sır." Ancak Sami de biz de biliyoruz kim olduğunu. Aynı mahalleden, şimdinin 'yıldız solisti' Sevda'ya tutkun. Cyrano gibi, aşkını söyleyemiyor bir türlü. Kendisine yakışmayacak kadar pısırık bu konuda. Gerekçesi ise 'burun' değil; Sargılı sağ bileği ve üç parmağı. Düşmanlarına göre 'çolak bir herif'. Kadın kısmı güzellik, gösteriş ararmış. "O'nun ipek saçlarını şu kara elimle okşayamam herhalde." Tüm neden bu! Haraç almasını değil de böyle bir durumu utanç verici buluyor! Üstelik 'çolak eli' birkaç kişiyle dövüşmesine, Kıbrıs'ta çarpışmasına, hatta Kemal-Hasan Ceylan'ın dört dişini çekmesine engel olmaz.

Fikret, Sevda'yı tanır tanımaz âşık olmuştu. Hem de delicesine. Karşısında sanki dili tutuluyormuş; "Çaresizim, yaratılışım böyle." Murat'tan mektup yazarak yardımcı olmasını ister. Keşke kendi yapabilseydi ama hayatta beceremediği tek şey buymuş. Bizimki başlangıçta mırın kırın etse de canına minnet. Gizli duygularını böylelikle söyleyebilecek. "Pekâlâ, yazarım. İmzanı çakar gönderirsin."ae57e7ye

Mahallenin en güzel kızı Sevda şimdi Beyoğlu'nda 'yıldız solist'. Belkıs Özener'in sesiyle şarkı söylüyor. 'Bahar kokan çiçek'. Övülünce şımarmayacak kadar iyi huylu. Üçüncü sınıf bir batakhane bile O'nunla şehrin en 'lüx lokali' olur. "Müşteriler biraz da sanatçıya gelir." Yaramaz, arsız, biraz da eli maşalı. Küçükken kahramanımız tarafından korunurmuş. Komşu bahçelerden incir çalıp kaçtığında; Eski sokakta cam kırınca hep Murat'ın arkasına saklanırmış. Birbirlerini sevmiş ama söyleyememişler. Gönlünde esen bu eski fırtına nedeniyle kırık bir kalbi var Sevda'nın. Delikanlı ise "Melekler kadar güzel, sakat bir adama yakışmayacak kadar güzel" diye düşündüğü için çekingen. Habire çiçek gönderiyor sevdiğine. Sami işin şakasında; "Memlekette çiçek bırakmayacaksın Abi"

Fikret'in ilgisi genç kızı kararsız bırakır. Bir gün bu sevgiye karşılık verebilirse o mektuplar yüzünden olacakmış! Beraber olduklarında 'şahsiyetsiz, çekingen, tatsız tuzsuz bir erkek'. Satırlarda tam tersi! Bir türlü 'mektuplardaki âşık' olamıyor. "O adam karşımda da konuşmalı. Aslında bir kadın kâğıtları değil erkeğini sevmek ister" diye yakınıyor şarkıcımız.

Fikret Taylan 'dürüst, mert, efendi bir çocuk'. İstanbul'da gazinosu var. Bunu 'bir dava uğruna' işletiyor; "Aslen Kıbrıslıyım. Orada ailem, en mühimi mücahit arkadaşlarım var. Onlara mühimmat gönderiyorum." Son zamanlarda bu yeterli olmamış. Sevda'ya 'kulübünde çalışmasını' önerir. Müşteriyi çekecek bir yıldıza ihtiyacı varmış. [Odasında afişini gördüğümüz Güven Pınarlı'yı, 'Beyoğlu Piliçleri'ndeki (1963) 'Senar' gazinosundan anımsıyoruz]. Sevda için yanıp tutuşmasına karşın çok çekingen. Yemek davetini bile Murat'ın gölgesinde yapıyor; "O'nun yerinde olmak istedim şu anda. Beraber yemeğe çıkma teklifini yapabilmek için geçmiş seneler insana yardımcı olur."

'Kötü adam' Necmi, Beyoğlu'ndaki 'Kırmızı Gül Pavyon'un sahibi. Kıbrıs'ta, düşman kurşunu ile ölen mücahit için "Fikret gümledi" diyebilecek kadar 'incelikli'! Ayrıca Sevda'ya 'yanık'. "Sadece kulübümün değil benim de kraliçem olmanı arzu ediyorum" demişti. Hem de "Bu cesaretimi size olan hayranlığımdan alıyorum" diye ekleyerek. Oysa bu kız, çevresini dolduran kadınlardan daha yaman. 'Diğerleri bu kadar uğraştırmazdı'. Necmi şaşkın. 'Zor kadınları severmiş' ama böyle eline bile dokunamasın, olacak şey değil; "Bekleyeceğim Sevda. Sana sahip olacağım günü bekleyeceğim. Belki güzellikle, belki zorla." Bu cümleye bir üçüncünü ekleyip "Belki de Murat'a mektup yazdırarak" demesini beklerdik! Sonradan işin rengi değişince kaçırıp öldürmelere kalkacaktır genç kızı. "İpte sallanırsam hiç kimseyi sevemem. Yaşamak için öldürmek lazım. En sevdiğimi bile. Taptığımı bile!"

Ayrıca çok konuşanı sevmediğini öğreneceğiz beyefendinin! Adamı Necip Tekçe "Anlaşıldı Patron, sen abayı yakmışsın. Toy bir âşık gibi zokayı yutmuşsun" dediğinde okkalı bir tokat yiyecektir. 'Biraz fazla konuştuğu için'. Bu karşılıksız tutku kendisinin ve adamları Hasan Ceylan, Necip Tekçe, Ali Seyhan'ın sonunu hazırlıyor. İki sahnede (Sevda'yı kaçırma ve öldürme girişimi) yüzlerini kadın çorabıyla gizliyorlardı.

Bir zamanlar arkadaşmış Murat'la. Ama 'eski dost düşman olmaz' kuralı sadece sözde geçerli. 'Kan kusturup doğduğuna pişman edecek'. Adamlarından Kemal'i öldürüp suçu Murat'ın üstüne atmaya kalkacak kadar gözü dönmüş bir halde.

Sevda, hastalıklı annesi Mahmure Handan'la beraber kalıyor. 'Kızının bal kokulusu'. Yaşlı kadının iş yapmadığı sahne yok. Örgü, ütü, dikiş. Her ana gibi yavrusunun mürüvvetini görmek için sabırsızlanıyor. "Sana sonsuz bir itimadım var bir tanem. Yanlış bir hareket yapmayacağından eminim. Var mı sevdiğin biri" diyordu. Aslında hem var hem yok. Bu durumu gurur meselesi yapan kızını uyarır; "Aşkta gurur olmaz yavrucuğum."

Beraber oldukları ilk sahnede, masa üzerinde, o yılların meşhur Alman dergisi 'constanze' görüntüye geliyor. 'Kadınlar için ve herkes için'. Yayını, 1948'de15 günde bir olarak başlamış ve filmin çekildiği 1969'da ('Brigitte' ile birleşip) sonlanmıştı.<e65w46w46

Sami, Murat'ın has adamı, can dostu. Sevda'nın gazinoda söylediği şarkıları kaydedip hapisteki Murat'ın hasretini gideriyor. İkisinin buluşacakları pastanede ne olduğunu anlayamadığımız hareketler yapıyordu. Erkek sinek avlıyormuş! "Neme lazım, belki sarkıntılık yapar."

Aşkını söyleyemeyen arkadaşını "Bir inat yüzünden bedbaht olacaksın" diye uyarır. 'Fazla ileri gittiği' söylenince hemen cevabı yapıştırıyor; "Sen de çok geri kaldın."

"Sevda'ya sevdalı" üç erkek arasında Fikret'in durumu anlaşılır gibi değil. Her gün beraber olduğu, gazinolarda yanak yanağa dans ettiği, Şile'de denize gittiği genç kıza ayrıca sabah akşam başkasının kaleminden aşk mektupları gönderiyor. Murat da 'söyleyemediği' aşkını böyle haykırıyor. Kız kaçırmaya falan kalkması bir yana, erkekler arasında davranışları 'normal'e en yakın kişi filmin kötü adamı Necmi galiba!

Sevda, Murat ve Fikret'in 'İstanbul'da dâhili' ve 'Kıbrıs'ta harici' düşmanları aynı.

Murat'ın kaleminden çıkanlar harika. 'Her genç kızın ruhunda fırtınalar koparacak kadar hisli'. Yazarken coşuyor. Tutabilene aşk olsun. "Sevda, sana mektup yazmak ne zormuş bilemezsin. Şair olmak, büyük olmak isterdim. Satırlarımda tarifsiz sevgimi dile getirmek isterdim... Yazacağım Sevda. Tanrı'nın ulu emrine kadar yazacağım... Erişilmez bir mabudesin. Karşılık vermeni değil ibadet etmeme izin vermeni istiyorum... Ve senin güzel gözlerinin gölgesinde dinleniyor, huzur duyuyorum. Saçında(n) bir tel, gözünde bir damla yaş olmaya razıyım." Ama arada sırada "İçimde yaşadığın gibi tarif edecek bir kelime dünyanın hiçbir dilinde yoktur" gibi tam anlaşılmayan şeyler de döktürmüş. "Sevgim bir çığ gibi büyüdü. En büyük korkum ölüm değil, seni bir daha görememek. Kahredici bir kıskançlık kapladı içimi şimdi. Dalgaları kıskanıyorum seni sardıkları için. Mektuplarımı kıskanıyorum eline değdikleri için." İstanbul'dayken her gün; Kıbrıs'ta savaşırken 'günde iki bazen üç mektup' yazıyor. 'Hattın öte tarafına geçip gönderiyor'. "Silahların gölgesinde, kanla barut içinde hep seni yaşıyorum. Kutsal sevgimsin benim. Vatanım gibi, toprağım gibi."

Bedros Çiçekyan dişhekimi. Kemal'in deyişiyle 'dişçibaşı'. "Yapacağım iğne Avrupa'dır Beyefendiciğim. Çok tesirlidir" diyor. Ama Murat'ın yöntemi daha 'tesirli'. Hasan Ceylan'ı bir yumrukta bayıltıp üst çenesinden 4 diş çeker. Ama nasıl yaptıysa, alt yirmi yaşlar için kullanılan kerpetenle başarıyor bunu.

Hasan Ceylan filmin şanssız kişilerinden. Film boyunca başına gelmedik kalmaz. Bıçak tutan eline kurşun; Çekilen dişler; Murat'ın dayağı (tekme, tokat, yumruk karışımı 27 darbe); Necmi'nin 6 kurşunu.

Sevda'nın iki güzel şakası. Fikret ile Şile'ye gitmişler. Delikanlı suya girmiyor. Denizi uzaktan severmiş! Yazılan aşk mektuplarını anımsatır gibi "Denize mektup yazılmaz ama" diyor genç kız. Bir başka gün gazinodalar. 'Güzel bir tesadüf' Murat da barda içki içiyormuş. Sevda, Murat'ın, bir gece önce çıkan kavgada Onları korumasını anımsatır; "Emniyette sayılırız öyleyse!"

Murat-Ayhan Işık; Sevda-Mine Mutlu; Fikret-Yusuf Sezgin; Necmi-Muzaffer Tema ve adamları Kemal-Hasan Ceylan, Selim-Ali Seyhan, Necip Tekçe; Mahkûm Şakir-İhsan Bayraktar; Murat'ın adamı Sami-Sami Hazinses; Sevda'nın annesi-Mahmure Handan; Gazinocu-Asım Nipton; Komiser Haydar Karaer ve yardımcısı Faruk Çimen; 'Dişçibaşı'-Bedros Çiçekyan; Osman Han ve diğer Kıbrıslı Mücahitler; Doktor-Cemal Konca; Mektup getiren Postacı; Kısa bir süre görüntüye gelen Zümrüt Sokağı; Sevda'yı kaçırmaya kalktıkları '34 AV 367' plakalı araba çok güzeldi.

'Sevdiğim Adam'daki melodiler.

'Gizli Aşk Bu Söyleyemem Derdimi Hiç Kimseye' (1969) (Nihâvend) (Zeynettin Maraş) 3 sahnede (Fikret, deniz kenarındaki çayevinde, Sevda'ya ilk mektup için "Kızdın mı bana" diye sorarken; Kıbrıs'a gideceğini söylerken; Sevda, sahilde, Kıbrıs'tan gelen mektubu okurken).

Fausto Papetti'nin 'I Remember N. 3 (Misty)' 33'lüğündeki (1966) '(Somewhere) Over the Rainbow' (1939) (Harold Arlen / Edgar Yipsel Harburg) Necmi "Kontratınız ay sonunda bitiyor Sevda Hanım. Yenisini yapamadığımız şu anda" derken.

Giorgio Carnini'nin 'The Magic Sound of the Hammond Organ X-66' uzunçalarındaki 'Angeli Negri' 9 sahnede (Sevda, annesine "Evlenmeyi düşünmüyorum" derken; Menekşe Pastanesi'nde Murat ile buluştuğunda; İkinci mektubu okurken; Murat "Sevdiğim kız güzeldi Fikret. Melekler kadar güzeldi. Sakat bir adama yakışmayacak kadar güzel" derken; Sevda ve Murat, gazinoda Fikret hakkında konuşurken; Murat'ın ilk hastane ziyaretinde; İkinci hastane ziyaretinde; Son ziyaretinde; Hemşire, mektuplardan birini Sevda'ya okurken).

Fausto Papetti'nin 'I Remember N.1' albümündeki (1962) 'Flamingo' (1941) (Ted Grouya / Edmund Anderson) Murat, gazinoda, Sami'ye "Hayat bazen çok tatsız geliyor bana" derken. Biraz sonra Sevda ve Fikret gelecektir oraya. 'Amado Mio' (1946) (Allan Roberts / Doris Fisher) Fikret, Murat ve Sami'ye "Çaresizim. Yaratılışım böyle benim" diye dert yanarken.w5478urt

'The Corrupt Ones'daki (1967) (Georges Garvarentz) 'Suspense on the Embankment' 2 sahnede (Fikret, Murat'a Sevda için "O'nu yeni tanıdım. Tanır tanımaz da âşık oldum" derken; Murat, Kıbrıs'a gidecek botta mücahitlere katılırken). 'Illusion and Escape' Murat, dinamitin fitilini tutuştururken. 'Man Hunt' Patlamanın ardından mücahitler sevinç içindeyken.

'6+6' uzunçalarındaki (1964) (Stavros Xarhakos) 'Fthinoporinos Dromos' Sevda ve Fikret deniz kenarındayken.

Fausto Papetti'nin '1a Raccolta' 33'lüğündeki (1960) 'Ebb Tide' (1953) (Robert Maxwell / Carl Sigman) Sevda, Murat'a Fikret için "Yeni tanıdım daha ama gönderdiği mektuplar... Dünyamı kuruyorum onlarla" derken.

'Reyhan' (Azeri şarkı) (Düzenleme Turgut Dalar) (20 saniye) Necmi'nin gazinoyu kiraladığı gece.

Pérez Prado'nun 'Exotic Suite of America' uzunçalarındaki (1962) 'Suite de las Americas' (Pérez Prado) (02.27 sonrası) Fikret, Sevda'nın kolları arasında son sözlerini söylerken.

'Murder, Inc.' albümündeki (1960) (Irving Joseph) 'States Evidence' 2 sahnede (Sami, Sevda'yı Murat'a götürürken. Bu sırada Haydar Karaer de peşlerindeydi; Necmi'nin adamları Sevda'yı kaçırırken).

'Sol minör Adagio' (Tomaso Albinoni) 2 sahnede (Sevda, hastanede, Murat'ın gönderdiği çiçekler için teşekkür ederken; Sargılar açılıp görmeye başlayınca).

Filmde Belkıs Özener'in sesiyle dinlediğimiz şarkılar.

'Ağlama Değmez Hayat' (1969) (Rast) (Mehmet Ilgın / Mehmet Erbulan) (2.47 dakika) Jenerikte.

'Gizli Aşk Bu Söyleyemem Derdimi Hiç Kimseye' (Nihâvend) (Zeynettin Maraş) (3.42 dakika) Sevda'nın Gül Saz'daki ilk şarkısı. Sami bunu kaydediyor. Murat hapishanede dinleyecektir.

'Anma Arkadaş' (1967) (Selahattin Sarıkaya) (Düzenleme Erkin Koray) (2.35 dakika) Fikret'in gazinosundaki ilk şarkısı.

'Reyhan' (1.48 dakika) Kıbrıs'tan sonraki ilk şarkı. Düzenleyicisi Turgut Dalar, o günlerde vefat etmiş (21 Kasım Cuma).

'Amado Mio', Nükhet Duru'nun 'Her Şey Yeni' albümünde (1984) Türkçe sözlerle (Ülkü Aker) yer almıştı; 'Yalan Sözlerle'.

Murat'ı Sadettin Erbil; Sevda'yı Adalet Cimcoz; Sami'yi Zafer Önen; Necmi'yi Muhip Arcıman; Kemal-Hasan Ceylan'ı Timuçin Caymaz; Fikri Çöze 3 kişiyi (hapishane çıkışı "Geçmiş olsun, bir daha düşürmesin" diyen görevliyi, "Geçmiş olsun" diyen karşılayıcıyı ve "Sayın müşterilerimiz, boşaltalım lütfen" diyen 'Menekşe Pastanesi' sahibini) seslendirmiş.

Sevda ve hapisten çıkan Murat 'ertesi gün saat üçte Menekşe Pastanesi'nde buluşacaklar'. Benzer şekilde Roxane ve Cyrano da 'ertesi gün saat yedide Ragueneau Pastanesi/Kebapçısı'nda buluşmuşlardı (sf. 62)'.

Roxane'ın 15 yıl manastıra kapanması bizde Sevda'nın 1-2 hafta kör olması olmuş. Kaçırmaya çalışanların arabasından dışarı atmıştı kendisini. Ameliyat başarılı olmuş ve görebiliyor. Bunu bilmeyen Murat mektupları ezberinden; Cyrano ise havanın karardığını fark etmeden karanlıkta tekrarlıyor. Film ve kitaptaki genç kızların gerçeği anlamaları böyle.

Mine Mutlu, sahildeki mayoyu 'İnleyen Nağmeler'de (1969) plajda; Son sahnedeki geceliği 'Hayat Kavgası'nda (1969) bebeğinin resmini çekerken kullanmıştı.

Dinamit patlatma sahnesi çok ilginç. Murat, fitili hemen çakmağı ile tutuşturacağına önce sigarasını yakıp sonra da bununla fitili tutuşturuyor.

Sevdiği hastanedeyken cinayet suçlaması ile aranıyordu. Bu nedenle genç kızı gizlice ve pencereden girerek ziyaret edebiliyor. Katil olmadığı ortaya çıkınca polis müdürü Haydar Karaer "Bundan sonra hastaneye pencereden değil kapıdan girersin" diye şaka yapıyor. Her şeyi biliyormuş meğer.

Filmin sonunda Sevda ve Murat birbirlerine sarılıyorlar. 'Death at Owell Rock'daki (1967) Lawrence-Mark Damon'un büyükbabası böyle durumlarda "Three's crowd" dermiş. Seyirci de 'kalabalık etmemek için' kahramanlarımızı kendi hallerine bırakıp evin yolunu tutuyor.

"Sana satırlarımda kendimi gönderiyorum Sevda. Kölenim senin. Sensiz olmak ne kadar acı bilemezsin. Ölürken bir kere sevmek çok güzel ama severken bin kere ölmeye ne demeli."

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)