“Aslında kötü bir şey yaptığım yok.” Her gece “İdare Meclisi toplantısı var”, “Fabrikanın senelik bilançoları gözden geçirilecek”, “Geç vakte kadar çalışacağız”, “Yeni makinelerin tecrübe çalışmasını kontrol edeceğiz” bahaneleriyle aldattığı karısına söylüyor bunları. İyi ki ‘yokmuş’. Bir de olsaydı. Avukat arkadaşı Kayhan Yıldızoğlu’na da “İdare etmek lazım. Evliliği bilmezsin” diyecektir.
17 Temmuz 2013

"Aslında kötü bir şey yaptığım yok." Her gece "İdare Meclisi toplantısı var", "Fabrikanın senelik bilançoları gözden geçirilecek", "Geç vakte kadar çalışacağız", "Yeni makinelerin tecrübe çalışmasını kontrol edeceğiz" bahaneleriyle aldattığı karısına söylüyor bunları. İyi ki 'yokmuş'. Bir de olsaydı. Avukat arkadaşı Kayhan Yıldızoğlu'na da "İdare etmek lazım. Evliliği bilmezsin" diyecektir.

1967, Kasım sonları ve Aralık başlarında çekilen 'Yağmur Çiselerken', inanılmaz bir hızla 15 Ocak 1968, Pazartesi günü (Beyoğlu) Lâle, (Beyoğlu) Şan, (Kadıköy) Özen sinemalarında gösterime girmiş. Filmde yaşananlar, ismi gibi romantik ve yumuşak değil. Yıllar sonra İnci Çayırlı, aynı adlı bir plak yapacaktır (1970) (Erol Büyükburç / Hulki Saner) (Metin Bükey Orkestrası).

Ekrem Ünver aileden varsıl. Sarışın, mavi gözlü bir adam. Anne ve babası ölünce her şey O'na kalmış. Bir ecza fabrikası, bir villa, bir çiftlik. Arabası filmin başında '34 EL 670' plakalı Citroen-Six, sonlarda ['Kardeş Kanı' (1964) ve 'Siyah Otomobil'den (1966) anımsadığımız] '34 AH 173' plakalı Chevrolet-Biscayne. Maçka, Valideçeşme, Kuyubaşı Sokak, Tanyeli Apartmanı, 1. kat, 3 numarada bir garsoniyeri var. Turgut'un deyimiyle "Her kadına kazık atıyor Beyzade. Her defasında değişik yavru getiriyor" buraya. (Ama hep Striptizci Mari ile göreceğiz kendisini). Pek de zevk sahibi. Dimko'dan 'salon ve yatak takımı' almış gizli aşk yuvası için. İçki dolabı da haftaya hazır olacakmış. O dönem çok meşhurdu. 'Memleketimizin en büyük mobilya ve mefruşat mağazası' ilanları yer alırdı gazetelerde. Ayrıca 'mahut miktarda getirilen' Fransız ve Amerikan perdeleri de olurdu burada. Adresi: Harbiye, Cumhuriyet Caddesi, Orduevi karşısı, No. 281. Telefonu 47 13 72.DFAGD44

Hülya çok güzel bir kadın. Üç yıl önce tanışıp iki yıl önce evlenmişler. Babası (filmde adı olmayan) Asım Nipton bir oto tamircisi. Tabelasında 'Başaran Oto' yazıyor. Ekrem kızını istediğinde hiç sorun çıkarmamış. Çapkınlıklarını öğrendiğinde "Ne herifmiş be, tüh canına. 'Seni sevdi' diye verdim. 'Fukaralık çekmeyesin, iyi gün göresin' diye verdim. Parasına güvenip de böyle ezeceğini bilseydim. Adam bizi resmen hakir görüyor" demişti. Birkaç gün sonra damadı ile konuşurken "Biz de genç olduk, biz de çapkınlık ettik. Ama rahmetli karımın bir gün ruhu duymadı. Bir gün üzülmedi" dediğine tanık olacağız.

Boşanmak isteyen Hülya'yı da eleştirmeden duramaz. "Olmaz öyle şey! Seni aç mı bırakıyor, çıplak mı... Kadın ol da elinde tut. Suçu hep kocanda arama. Bir de kendinde ne eksik var onu anla önce... Zengin, görgülü, iyi bir adamdır Ekrem. Velâkin erkek kısmı her an kanatlıdır. Arada bir kanatlanır böyle. Marifet O'nu yuvaya döndürmektir." Kadının hüneri evi erkeğe sevdirmekmiş. Evlilikte saadet, zor olanı yapmakmış. Daha neler neler. "Mademki seviyorsun kaçmayacaksın. Mücadele edeceksin." Bıçağın kemiğe dayandığını görürse, bırakmaz kendisi ayırırmış kızını. "Ama yazık, yıkma yuvanı."

Her erkeğin 'arada bir' kanatlı olması Ekrem'de uç noktaya ulaşmış. Kanatlanmadığı gün yok. 'Büyük bir aşkla başlayan evliliği iki yılda' sönüverir. Her gece başka biriyle beraber. Filmin başındaki gazinoda hoş bir sahne var. Çetin Başaran, güzel Mari'yi elinden alan, üstelik bir de dayağını (4 yumruk) yediği Ekrem'e (ama O uzaklaştıktan sonra) dikleniyor; "Bir daha görünme buralarda, benden söylemesi."GFF44

Garsoniyerin yerini Dimko müdürü Sadri Karan'dan öğrenen Hülya keşke oraya gitmeseydi. Alt kattaki Turgut'un saldırısına uğrar. Ekrem'in 'yavrularından biri' zannetmiş. Gerçeği öğrendiğinde bile durmaz; "Ayağı ile gelmiş kısmeti kaçırır mıyım? Kıymetini bilmemiş, harcamış seni." Amacına ulaştıktan sonra "Ara sıra düş istersen. Korkma, ağzım sıkıdır" diye garanti veriyor. Üst katta kocası, alt katta karısı. İlginç bir durum olurdu.

Ev sahneleri ['Son Gece' (1968), 'Son Hatıra'dan (1968) anımsadığımız] Kont Ostrorog Köşkü'nde; Çiftlik sahnesi ise ['Silahlı Paşazade' (1967), 'Çalınmış Hayat'ta (1970) gördüğümüz] Sarı Köşk'te (Emirgan) çekilmiş. Hülya'nın Ekrem'le konuştuğu telefon kulübesinde 15 yıl sonra Turgut var.

Kahramanımızın fabrikadaki odası aradan geçen on küsur yıllık sürede hiç değişmiyor. Jaluzi perdenin önündeki çiçekler bile aynı. Arkadaşları ile konuşuyordu. Bir eğlenceye gitmekte duralayınca Kayhan Yıldızoğlu az bilinen bir deyim kullanıyor; "Olur mu hiç! Bu akşam ordubozanlık  (oyunbozanlık) edemezsin."

İntihar girişimi sonrasına hamile olduğu anlaşılmış. Hülya, dehşet içinde tepki gösterirken Doktor Muammer Gözalan "İlk çocukta böyle olur anneler. Sonra da bütün hayatlarını verir, öyle severler" diye ortamı yumuşatmaya çalışıyor.DGHJGFDJ55

Ekrem, öldürmek için evine gittiğinde Turgut'u bulamaz. 3 gün önce evden taşınmış. Yeni kiracı Mahmure Handan, tabancayı görünce, korkudan bayılır. Turgut'un evi önce zemin kattaydı, ikinci sahnede bir yukarı kat olmuş.

Karısının başına gelenleri "Başkasından piç peydahlamış" diye anlatır kayınpederine. Asım Nipton da olanları bilmeden "Elime geçme Hülya! Vallahi geberteceğim" diyor.

Besler Bisküvi'nin Personel Şefi Necdet Tosun çok hoş. "Fabrikamızda ancak 9 lira yevmiyelik bir iş var. İstersen fazla mesai yapar 12-13 lira kazanabilirsin" diye bilgilendirir Hülya'yı. Sonra da saklayamadığı bir gururla ekliyor; "Öğle yemeği de bizden."

Kızıyla sinemaya gideceklerdi. "Renkli bir komedi oynuyor. Ona bilet aldım." Oysa gittikleri, başrollerinde Sophia Loren ve Anthony Perkins'in olduğu siyah beyaz bir gerilim filmi; 'Le Couteau Dans La Plaie (Five Miles to Midnight)' (1962). Bizde 'Gecelerin Kadını' adıyla 19 Aralık 1967, Salı günü (Beyoğlu) Emek ve Konak sinemalarında gösterime girmiş. Onları yolda gören Ekrem "Çökmüşsün Hülyacığım. Giyimin, halin..." diye söyleniyor. Oysa genç kadın bu sahnede kızından bile daha dinç ve güzel.FDHDHDF

Hülya Koçyiğit, buradaki giysilerini başka filmlerde de kullanmış. Babasının garajına geldiği giysiyi 'Ölmek mi Yaşamak mı'da (1966) tamircileri dolaşırken; Kocasının ceketinde mobilyacının notunu bulduğundaki sabahlığı 'Samanyolu'nda (1967) Nejat'ın odasındayken; Dimko'ya giderkenki pardösüyü 'Ölmek mi Yaşamak mı'da (1966) sonlara doğru; Babasına "Geçer, alışır" dediği sahnedeki bluzu 'Kadın Asla Unutmaz'da (1968) sonlara doğru; Birbirlerinden koptukları sahnedeki mantoyu 'Sevemez Kimse Seni'de (1968) Kenan-Önder Somer'le ve 'Gül Ağacı'nda (1967) Şarkıcı Tamer Arasıl ile konuşurken; Sabah ezanı, yorgun argın fabrikadan dönerkenki pardösüyü 'Bitmeyen Çile' (1966), 'Utanç Kapıları' (1967), 'Seni Affedemem'de (1967) giyiyordu. Üçüncü tanışma yıllarındaki tuvaleti ise 'Damgalı Kadın' (1966), 'Ölmek mi Yaşamak mı' (1966), 'Sürtük'te (1970) kendi giymiş ve 'Kader Böyle İstedi' (1968) için Nilüfer Koçyiğit'e ödünç vermiş. Adı "Dior'un Gözdesi". Siyah tül üzerine payetlerle işlenmiş ve etekleri volanlıymış. Fiyatı da o zaman için 'astronomik'; 4500 lira.

'Yağmur Çiselerken'in bazı bölümleri kaybolmuş. Ekrem'in evini Hülyalara vermesi ve geçimlerine yardım etmesi yok. Turgut'un, ana kızı nasıl bulduğu da anlaşılmıyor.

Hülya ameliyathanedeyken Ekrem dışarıda fosur fosur sigara içiyordu. O dönem hastanelerde bile serbestmiş demek. Yanık kibriti, kutusuna koyacak kadar titiz. Fakat sigara izmaritini yere atacak kadar da dikkatsiz.DFDH33

Filmdeki melodiler.

"J'ai Tue Raspoutine"deki (1967) (Andre Hossein) 'Générique-Fin' 2 sahnede (Jeneriğin ilk bir dakikasında; Sonda, Ekrem "Hülyacığım, ellerini nasıl öpmek isterdim bilemezsin" derken).

'El Cid'deki (1960) (Miklós Rózsa) 'The Twins' 9 sahnede [Jenerikte (0.56-2.06 arası); Ekrem "Çok güzelsin, şıksın. Bir şey mi vardı bu akşam" derken (1,02'den sonra); Hülya, hastaneye getirilirken (0.52 sonrası); Ekrem, elinde çiçek, ikinci kez hastaneye gelirken (0.48'den itibaren); Sarı Köşk'ün bahçesinde konuşurlarken (ilk bir dakika); Ekrem "Aslında bu kaza bir cezaydı bana" derken; Hülya "Gidiyorum Ekrem, buradaki çilem bitti artık" derken; İş görüşmesi sonrası fabrikadan çıkarken; "Bu günler geçecek, daha iyi bir iş bulacağım" derken]. 'Battle of Valencia' (6.00'dan itibaren ) 3 sahnede (Ekrem'in eve ilk gelişinde; İkinci kez gelirken; Doktor Muammer Gözalan "Bu işi niçin yaptı acaba? Canına kıymaya kalkıştı" diye düşünürken). 'Farewell' Hülya, Dimko mobilya mağazasına geldiğinde. "The Cid's Death" (1.09'dan itibaren) Asım Nipton evine gelirken. 'Prelude' Ekrem, Hülya ve Kader'i görünce. 'The Legend and Epilogue' Filmin sonunda.

'Si minör Manfred Senfonisi Op. 58' (1885) (Pyotr Ilyich Tchaikovsky) 'I. Lentulo lugubre-moderato con mo' 5 sahnede [Hülya "Suçlu değilim ama günahım var" derken; Ekrem, doktorla konuşurken (13.19'dan itibaren); Turgut, köprüde "Başım belada. Adam vurdum. 10 sene yattım. Vurduğum adamın kardeşleri peşimde. Kaçacağım" derken (8.50 sonrası); Kader, Turgut'u izlerken (13.30'dan itibaren); "Babamsın" derken (13.18 sonrası). 'IV. Allegro non fuoco' 5 sahnede [Filmin başındaki gazino kavgasında (9.40'dan itibaren); Hülya, Turgut'un yatağında uyanırken (10.30 sonrası); Hizmetçi Nevzat Okçugil, Hülya'yı baygın bulduğunda; Ekrem, Suna Sunay'la evlenmekten vazgeçerken (0.30'dan itibaren); Kader Hülya ile Turgut'u gördüğünde (13.52 sonrası)].DFF66

'Lawrence of Arabia'daki' (1962) (Maurice Jarre) 'Continuation of the Miracle' 2 sahnede (Ekrem "Affedersin, bütün gayretime rağmen işten kurtulamadım" derken; Hastanede, "Ne olur beni affet. Olanları unut artık. Bu çocuk bize saadet getirecek" derken).

'The Spy Who Came in from the Cold'daki (1965) (Sol Kaplan) 'The Compound' 2 sahnede (Turgut, Hülya'yı gördüğünde; Hülya, abasının evindeyken). 'The Door Cell' 2 sahnede (Hülya, Turgut'un saldırısından sonra eve geldiğinde; Kader eve döndüğünde).

'Blow Up'daki (1967) (Herbie Hancock) 'Bring Down the Birds' Ekrem, Mari ile sevişirken.

'Ben Hur'daki (1959) (Miklós Rózsa) 'Overture' Hülya, hastanedeki Ekrem'e koşarken. 'The Lepers Search for the Christ' Ekrem, elde silah, Turgut'u ararken.

David Rose Orkestrası'ndan 'Cleopatra'daki (1963) (Alex North) 'Antony and Cleopatra Theme' Kader "Kimbilir kimdi. Ama mutlaka suçlu biriydi" derken.

Meyhanede Gönul Akkor'un sesinden bir Hicaz şarkı dinliyoruz. 'Sevmiyorum Seni Artık Gözlerimi Geri Ver' (1966) (Avni Anıl / İlham Behlül Pektaş).

Ekrem'i Abdurrahman Palay; Hülya'yı Handan Kadıoğlu; Turgut'u Muhip Arcıman; Hülya'nın babası Asım Nipton'u Rıza Tüzün; Muammer Gözalan'ı Timuçin Caymaz; Çetin Başaran, İhsan Bayraktar ve Ahmet Karaca'yı Fikri Çöze seslendirmiş.

Hizmetli Nevzat Okçugil; Çocuk ve genç kız Kaderler Ufuk Enünlü ve Müjgan Ağralı; Mobilyacı ve bıyıksız Sadri Karan; Ustabaşı Silvana Panpani; Ekrem'in arkadaşı Doğan Tamer; Mari-Gülgün Erdem; Striptiz sahnesindeki orkestranın bateristi Erdoğan Üçkaya; Yeni kiracı-Mahmure Handan; Hülya'yı babasının dükkânına götüren '34 DF 453' plakalı taksi; Beyoğlu sokakları; Besler Bisküvi Fabrikası; Sarayburnu'ndaki tren köprüsü çok güzeldi.HD33WW

Müjgan Ağralı, tiyatro eserlerinde de rol almış. 'Çantada Keklik' (Kasım, 1967) (Vahi Öz Tiyatrosu) (Yazan George Feydeau, adapte eden Orhan Erçin); 'Romeo Juliet'ten uyarlanan 'Aç Koynunu Ben Geldim' (Ocak, 1968) (Üç Maymun Kabare Tiyatrosu) (Yazan Suavi Süzlp, sahneleyen Altan Erbulak); 'Şevket Kurbanı Şevket' (Eylül, 1968) (Üç Maymun Kabare Tiyatrosu) (Yazan Süavi Süalp, sahneye koyan Altan Erbulak) (Sanatçı bu eserde 6 rolde: 'Bankadaki zengin kadın', 'bilgi yarışmasındaki kız', 'gazeteci', 'Saadet Hanım', 'Salemci', 'korist').

80'ler ve 90'larda 'Bizimkiler', 'Yazlıkçılar' gibi televizyon dizilerinde izlerdik kendisini.

Ekrem son sahnede 07 Aralık 1967, Perşembe günkü Hürriyet'teki Turgut'un öldürülmesi haberini okuyor. Spor sayfasında iki haber daha var. Genç milliler Bulgaristan'la 0-0 berabere kalmış. Diğeri; '153. randevuya 3 gün kaldı'. 10 Aralık 1967, Pazar günkü maçta Fenerbahçe, Beşiktaş'ı 3-2 yenecektir.

Filmin konusuyla pek ilgisi olmayan ama çok çarpıcı bir konuşmanın olduğu sahne. Ekrem, Hülya'nın babasına mektup yazacakmış. Beraber oturmalıymışlar.

Ekrem; "Yalnız yaşıyor, ihtiyar. O yaşta yalnızlık çekilir şey midir?"

Hülya; "Yalnızlık! Yalnızlık hangi yaşta çekilir, istenir ki."

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)