“Meğer intikam, aşkın sevginin yanında ne kadar çirkin bir duyguymuş.” Semra’ya söylüyor bunları. ‘Monte-Kristo’daki (1846) (Alexander Dumas) Edmon Dantes da “Allahım... Bir daha intikam hissi tattırma (bana)” demişti. Film ve roman kahramanları bu ‘hidayete’ intikam aldıktan sonra eriyorlar nedense. Üstelik Kemal Bey’in kızı olmasa Sedat belki bunları düşünmeyecekti bile.
03 Mart 2013

"Meğer intikam, aşkın sevginin yanında ne kadar çirkin bir duyguymuş." Semra'ya söylüyor bunları. 'Monte-Kristo'daki (1846) (Alexander Dumas) Edmon Dantes da "Allahım... Bir daha intikam hissi tattırma (bana)" demişti. Film ve roman kahramanları bu 'hidayete' intikam aldıktan sonra eriyorlar nedense. Üstelik Kemal Bey'in kızı olmasa Sedat belki bunları düşünmeyecekti bile.

'Cape Fear'ın (1962) Yeşilçam uyarlaması olan film 13 Şubat 1967, Pazartesi günü Şık Sineması'nda gösterime girmiş. Hollywood yapımındaki Avukat Sam Bowden, bir genç kıza saldıran Max Cady'nin 8 yıl hapis yatmasını sağlar. Cady, tahliye olduktan sonra avukat ve özellikle küçük kızı Nancy'nin dünyasını karartacaktır. 'İyi avukat-kötü mahkûm', bizdeki çevrimde 'kötü avukat-iyi mahkûm' olmuş. Jenerikteki 'Thunderball'u (1965) (John Barry) Don Black'in sözleri ve Tom Jones'un sesiyle dinlemiştik; "He always runs while others walk//He acts while other men just talk." Avukat Kemal'in (Kalkavanlara ait) köşkünü 'Topkapi' (1964), 'Kart Horoz' (1965), 'Çiçekçi Kız' (1965) filmlerinden anımsıyoruz.

 

Semra, annesini küçük yaştayken kaybetmiş. 'Hayal meyal hatırlıyor'. Koleji geçen sene bitiren genç kız çalışmak istiyor ama babası bırakmıyormuş. Öylesine güzel ki neredeyse herkes tarafından öpülüyor. Kemal, yanağından; Tarık, alnından; Sedat, dudağından ve yanağından. '34 FR 689' plakalı Ford arabası 'Kolejli Kızın Aşkı' (1966), 'Aşk Mücadelesi' (1966), 'Bar Kızı' (1966), 'Suçsuz Firari' (1966), 'Beyoğlu Esrarı' (1966), 'İdam Mahkûmu' (1967), 'Parmaklıklar Arkasında' (1967), 'Kardeş Kavgası' (1967) filmlerinde kullanılmıştı.

Kemal Bey 'meşhur ve maruf bir avukat'. Bazı sahnelerde sol, bazılarında sağ serçe parmağında gösterişli bir yüzük var. Bütün sevgisini kızına vermiş. Üvey ana acısı çekmesin diye bir daha evlenmemiş. Mesleğinde çok başarılı. Aldığı davaları kaybetmemekle şöhret yapmış. Aslında 'aldığı ve kaybettiği bir dava var'. 6 bin lira karşılığında Sedat'ın savunmasını üstlenmişti. Sonradan 60 bin için karşı tarafın avukatı olur. Dolayısıyla 'kaybettiği tek davada rakibi yine kendisi'. Rüzgâr ekmiş, fırtınayı kızı biçecektir.

"Seni nasıl büyüttüğümü, ne ümitlerle yetiştirdiğimi biliyorsun" demişti. Ama 'çalışmasına izin vermediği için' evlenmekten başka seçenek bırakmıyor. 'Ümitleri' neydi öğrenemiyoruz. Avni Dilligil'in kahramanımıza "Suçluydun" derken vurgulaması muhteşem; "Suçlıydın." Dilinin dolandığı bir sahne var. Damat adayı ile tanıştıkları gece öfkeyle haykırıyor kızına: "Bir daha o adamın ağzını(!) ağzına almayacaksın."

Sedat Akman 'fakir bir şoför'. 'Mahzun' anacığından başka kimsesi yok. 'İyi bir istikbal için gece gündüz çalışıyor'. Yaşamayı seviyor, insanları da. İki kişinin soygun girişimi ve Kemal'in inanılmaz hatası ile 'bütün inançları, güzel hayalleri yıkılır'. Yaşamının 10 yılı uçup gider. '10 yıl kilitli karanlıkta çürümüş'. Çıkınca "Mümkün olsa geceleri bile açıkta yatacağım. Kapalı yerlerde boğuluyorum" diyordu. 'Her şerde bir hayır' açısından bakarsak, bunlar olmasa Semra'yı tanımayacaktı. Çarpıcı bir sahnede 2086/K1 plakalı Adams ile yol yapımında çalışıyor. Greyderden yere atlayışı bile çok atletik. Evi, 'Aşk Mücadelesi'nde (1966) Rüzgâr Ahmet'in; '34 FS 045' plakalı 'şevrole'si 'Kardeş Kavgası'nda (1967) Murat'ındı.

Mahkûmiyetinden söz ederken "Tam 10 yıl. 3650 gün eder" diye haykırıyor. Yılı güne çevirmek neden gerekti bilmiyoruz. Seyirci daha iyi anlasın diyedir belki. Ama 'artık yıllar'ı unuttu. 10 yıl içinde 2-3 tane olmalı. Bu durumda 3650'ye ilave etmeli miydi? Soyutu somutla açıklıyor. "Sen bu kadar kalpsiz olamazsın" diyen Semra'ya "Kalbimi mi soruyorsun? 10 yıl önce göğsümden çıkarıp bir paçavra gibi fırlatıp attım onu. Şimdi kalpsiz, duygusuz yaşıyorum. Böylesi daha rahat" karşılığını vermişti. Kemal Bey'e şantaj yaptıktan sonra "Vaktiyle O beni 10 yıl geriye atmıştı. Şimdi ben 100 yıl ileriye, O da 100 yıl geriye. Yani aramızda 200 yıl fark var şimdi" diyor. Matematik bilgisini mi göstermek istedi acaba. '10 yıllık hapisliği' olmasa söyleyecek sözü yok. Semra'nın suçu, günahı 'o babanın kızı olmasıymış'. Sonradan genç kızı sevince bu defa da 'aşk mahkûmu' olur.

Tarık, filmin en özverili kişisi. Kemallere komşu ve hayatta kimsesi yok. Semra'yı çocukluğundan beri seviyormuş. Bir evlenseler 'yalnızlığı bitecekmiş'. Yıllardır zaten sözlü gibiymişler. Aldığı yanıt hep 'kardeş, arkadaş oldukları' şeklinde. Sedat'la öpüşürken gördüğünde bile ısrarcıydı. "Gelip geçici bir heves bu. Çocukluk seninkisi. O'nu bir müddet görmezsen unutur gidersin. Her şeyimiz hazır. Seni seviyorum. Evleneceğiz, mesut olacağız (Erdoğan Esenboğa'nın söyleyişiyle 'evleniciz, mesut oluciz')." Önder Somer hiçbir filminde bu kadar anlayışlı(!) olmamıştır herhalde.

Necdet Tosun, çizgili pijamalı Faik Efendi rolünde çok hoş. Yüzü, her sahnede Semra'nın o anki durumuna uygun bir şekil alıyor.

İclal Genç de çok sevimli. Hapishaneyi otel zannetti galiba. Oğluna "Geceleri açık pencereyle yatma. (Tel örgüler arasından birkaç banknot uzatarak) Şu parayı da al. Helva, şeker, kuruyemiş çeker canın" diyor.

Filmde 'sosyal tahlil' de var. İki soyguncu, Turgut ve Ekrem, 'zengin aile çocuklarıymış'. Okumadıkları ve asi evlatlar oldukları için evleriyle araları açıkmış. Paraları da yokmuş. Soygunu bu nedenle yapmışlar. Senaryo, toplumculuğun yükseldiği o dönemde 'suç, kötü varsılın-hapis, masum yoksulun' demeyi yeğlemiş. Okyanus ötesi Toplum Mühendisliği, bize bu rahatlatma yöntemini uygun buldu herhalde. Tersini hiçbir filmde görmedik zaten.

Hapisten çıkan Sedat, çektiklerinin bedeli olarak 'pavyonunu istediğinde' Turgut, biraz itiraz eder. "Ortaklık olursa ne âlâ" diyor. Paçayı en az zararla kurtulacak. Böylesine cingöz. Cüneyt Arkın'ın film boyunca attığı tek tokat O'na kısmetmiş. İlginç bir şekilde 10 yıl arayla birbirlerini tehdit ettikleri silah aynı.

Filmdeki melodiler:

Claude Ciari'nin gitarıyla dinlediğimiz 'La Playa' (1964) (Van Wetter); Boğaz'ı gören tepedeki konuşmaları dâhil 4 sahnede.

Franck Pourcel'in 'Somewhere My Love' albümündeki (1966) 'Elle Etait Belle Pourtant (However She Was Beautiful)' (1966) (Salvatore Adamo) Mektup okuma dâhil 3 sahnede.

'Charade' (1963) (Henry Mancini) Semra "Sabah konuşacağım babamla" derken ve tek başına dolaşırken.

"Ascenseur Pour L'Échafaud" (1957) (Miles Davis) 'soundtrack'ındaki 'Dîner Au Motel' Sedat, 'S Kulüp'ü 'ziyarete' gittiğinde. 'Genérique' Birbirlerinin oldukları gecenin sabahında. 'Chez Le Photographe Du Motel' Kemal ve Tarık, kaybolan Semra hakkında konuşurken.

Paul Mauriat'nın 'Russie De Toujours' 33'lüğündeki (1965) 'Le Cocher De La Troika' Greyder sahnesi dâhil 3 yerde.

'Goldfinger'daki (1964) (John Barry) 'Teasing the Korean' Soygunda.

'El Cid'deki (1961) (Miklós Rózsa) 'The Barn-Love Theme' Sedat "Fakir bir şofördüm" diye anlatırken ve Semra, Beyoğlu'nda yürürken.

'The House of the Rising Sun' İki sahnede (Semra, elinde içki bardağı dans edenleri seyrederken ve Sedat "Hayır, hayır! Buna hakkım yoktu" derken).

Fausto Papetti'nin 'I Remember N.2' uzunçalarındaki (1965) 'Harlem Notturno' (1939) (Earle Hagen) Semra müşterilerle dans ederken.

Fausto Papetti'nin '5a Raccolta' 33'lüğündeki (1964) 'Washington Square' (Eylül-1963) (Bob Goldstein / David Shine) "İçki ver bana, içki" derken.

Selda Alkor'un bazı giysi ve aksesuvarlarını başka filmlerden anımsıyoruz. Mezarlık sahnesindeki manto 'Yosma'da (1966) Lale Pavyon'dan çıkarken; Şampanya patlatma sahnesindeki gece elbisesi yine 'Yosma'da 'Ne Zaman Geleceksin'i (Şekip Ayhan Özışık) söylerken üzerindeydi. "Ben içmeyeyim de kim içsin" dediği sahnedeki gösterişli küpeleri 'Evlat Uğruna'da (1967) 'Sevmek Ne Güzel Şeydir' şarkısını (İrfan Özbakır / Şâdi Kurtuluş) söylerken takıyordu.

Sedat'ı Hayri Esen; Semra'yı Jeyan Mahfi Ayral; Avukat Kemal'i Avni Dilligil; Tarık'ı Erdoğan Esenboğa; Polis-Zeki Tüney ve Garson-Süheyl Eğriboz'u Cüneyt Türel; Turgut'u Özdemir Han; Faik Efendi-Necdet Tosun'u Timuçin Caymaz seslendirmiş.

Sedat'ın mektubu bir harika. Birkaç gün önce 'babasına kinli olduğu için iğfal ettiği' Semra'ya "Metresim olacaksın. Kapatmamsın" diye hakaretler etmişti. Şimdi pişman olmuş şunları yazıyor; "Lütfen sabırla sonuna kadar oku. Sana son yalvarışımdır bu. Ne halde olduğumu bilsen bana acırdın. Acımanı da beni affetmeni de istemiyorum. Zaten faydası yok. Sen mektubumu aldığın zaman ben çok uzaklarda olacağım. Senden tek bir dileğim var. Evine dön Semra (oysa genç kız zaten evindeydi). Her şeyi unutarak mutlu olmaya çalış. Biliyorum uğradığın haksız felaketi unutmak kolay değil ('haklısı' da var demek). Bunun başlıca sorumlusu da benim. Fakat bütün bu olanlardan sonra kendini mahvederek benden öç alacağını sanıyorsan aldanıyorsun. Aynı hataya ben de düştüm. Babandan intikam almak için seni, en çok sevdiğim insanı ateşe attım. Sonunda ne oldu, şimdi sen de ben de ikimiz de yanıyoruz. Meramın beni daha büyük vicdan azabına sürükleyerek intikam almaksa müsterih ol. Ben zaten cezamı çekiyorum. Dayanılmaz bir sevgiyi, büyük bir aşkı içime gömerek ayrılıyorum senden. Seni bir daha görmeyeceğim (Hayri Esen'in söyleyişiyle 'görmicim'). Dünyada bundan büyük bir ceza, bundan daha derin bir acı var mıdır? İçim şefkatle titreyerek sana yalvarıyorum sevgilim. Evine dön. Senin yerin pavyon değil sıcak, samimi bir yuvadır. Tarık seni seviyor. O güvenilir bir dost, iyi bir insandır. O'nunla evlen. Hakkın olan saadete kavuş. Bu saadete en ufak bir gölge düşsün istemiyorum. Bu yüzden mazinin çirkin hatıralarını, mutsuzluğumla birlikte ben çekip götürüyorum uzaklara. Geleceğin aydınlık günleri sizinle beraber olsun."

'Kirlettiği' genç kızın Tarık'la evlenip mutlu olmasını istiyor(!). Veda mektubuna Semra'nın 16 damla gözyaşı düşer.

7 sahnede "Son bir defa görmek istedim sen. Buralardan gidiyorum"; "Gidiyorum. Bir daha beni göremeyeceksin"; "Gideceğim ama seni çok seviyorum. Allahaısmarladık"; "Bir daha beni hiç göremeyeceksin"; "Zaten çekip gideceğim artık buradan. Bir daha da dönmeyeceğim"; "Sen mektubumu aldığın zaman ben çok uzaklarda olacağım"; "Dayanılmaz bir sevgiyi, büyük bir aşkı içime gömerek ayrılıyorum senden" gibi sözler söyleseler de ayrılmayacaklarını biliriz. Ne denli yırtınırsa yırtınsın Tarık'ın Semra ile evlenemeyeceğini bildiğimiz gibi.

Gardiyan Şahap Işık; '2086/K1' plakalı Grayder ve Sedat'ın muavini Cemal Ertokuş; Garson Süheyl Eğriboz; Ekrem-Meral Sayın; Faik Efendi-Necdet Tosun; Sedat'ın annesi İclal Genç; Turgut Ak-Özdemir Han ve Ekrem-Meral Sayın; Semra'nın şarkı söylediği 'Sahil Pavyon' ve 'Havana Bar'; Bir gecede el değiştiren 'S Kulüp'; Semra ve Sedat'ın bindikleri '34 DL 660' ve '34 AU 595' plakalı taksiler çok güzeldi.

Yıllar sonra yanan bir şöminenin önünde sessizliği bölüşürken yorgun yüreklerindeki his nedir acaba? Delikanlı, Kemal Bey yüzünden 10 yıl yatmış. Anacığı, O hapisteyken ölmüş, kimsesizler mezarlığına kaldırılmış. Genç kız iğfal edilmiş ve 'babacığını kaybedip pavyonlara düşmüş'. Aslında eşit sayılırlar(!). Japonların ['Ice Road Terror'da (2011) kullanılan] bir sözü geliyor aklımıza; "Beraberlik kazanmaktan iyidir."

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)