1973’ün yaz aylarında çekilen film 07 Nisan 1974 Pazartesi günü Beyoğlu, Şan Sineması’nda gösterime girmiş. İstanbul’un bir kenar semti. Etrafta otomobil görmemek büyük mutluluk. Kemal Demir burada balıkçılık yapıyor.
23 Ağustos 2012

‘Uşşak Makamında Ney Taksimi’ ve Ayasofya.

Biraz sonra polise teslim olacak. Yıllarca hapiste çürüyeceği aklına bile gelmeden ‘Ak Güvercin’ için dua ediyor; “Ya Rabbim, Fatma’mı koru. O’nu feraha çıkart.

1973’ün yaz aylarında çekilen film 07 Nisan 1974 Pazartesi günü Beyoğlu, Şan Sineması’nda gösterime girmiş. İstanbul’un bir kenar semti. Etrafta otomobil görmemek büyük mutluluk. Kemal Demir burada balıkçılık yapıyor. Şakakları epeyce kırlaşmış. Kimseyle arsası iyi değil. Bir gece aynadaki görüntüsüne “Ulan, geldin gidiyorsun bir sevenin çıkmayacak mı” demişti.

Balığın fiyatını soran Selçuk Özer’i “Okuman yok mu? Ne yazıyor orda?” diye tersliyor. Az ötede daha ucuzmuş. Yanıt hazır; “Git ordan al.”

Anasını hiç tanımamış. “Babam da ben bacak kadarken adam vurup mahpushaneye düştü… Sonra bir mapusluk arkadaşından öldüğünü duydum. Yattığı yeri bile öğrenemedim” diye anlatır. Sokaklarda, yangın yerlerinde, köprü altlarında büyümüş. Yetimhane, birkaç kez de hapishane derken insanlardan nefret etmiş. Yalnızlığı hem istiyor hem istemiyor. Misinasına takılan balıklara imrenir; “Ulan, balık hayvanı! Siz bile hemen birleştiniz. Ya ben ne yapayım? Kendimi bildim bileli tek başıma.”

Akşamları Faik Baba’nın meyhanesinde. Kalan parayı da Abbas’ın bitirimhanesinde tüketiyor. Buradaki kavgaların birinde Doğan, kahramanımıza yardımcı olur. Yedikule’de oturuyormuş. O da kimsesiz. Allah ne verdiyse yapacak ama ‘şimdilik’ işi gücü yok. “İnsan bir gaye uğruna çalışmalı. Evinde anası babası, karısı çocuğu varsa çalışmalı. Adam tek başına olunca çalışmak niye” diyordu. Kemal ise başka kafada; “İnsan kendi kendisiyle bile geçinemiyor bu devirde. Bir de başkası oldu mu al başına belayı. Çalış, çırpın, günün birinde bir ters söz oldu mu çek vur kendini.”

Ama ‘tek başına olmak artık zor geliyor’ ikisine de. Akşam olunca ne yapacaklarını bilmiyorlarmış. “Meyhane, kumarhane! Yani insan ‘hane hane’ dolaşıyor sıkıntıyı atmak için.”

Bir buçuk odalı evinde radyo, pikap, arada bir çaldığı ut ve su için plastik bidon var. Duvarda İş Bankası 1973 takviminin Mart-Nisan sayfası asılı. “Arada bir sıcak şeyler de yemelisin” diyerek Fatma’ya pompalı bir gaz ocağı alacaktır sonradan. Niyet sandığı ve iki ak güvercin eve çok yakışmış.

Sert ve kendinden emin. Ancak sevgisini söyleyemeyecek kadar çekingen. “Seviyorum Fatma’yı. Allahım ilk defa bir insan seviyorum. Sevebiliyorum” diye kendisine itiraf etmesi bile epey zaman almıştı.

Faik Baba’nın meyhanesi Recep’in Kahvesi (Burhan Felek) gibi neşeli bir yer. Yalnızca bir gece müzik yoktu. Emekli Komiser Şükrü Ağabey’i o gün toprağa vermişler. Matem varmış. Yarım saat sonra da kapanıyormuş. Allah gani gani rahmet eylesin! Melaike gibi adammış, nur içinde yatsın. Garson İbo da “Bir akşam bahşişi unutmuştu da yarı yoldan dönüp vermişti” diyor.

Yakup Amca’ya “Tövbe de, Kemal” dedirten sözler; “Zamanı gelince göçüp gideceğiz. Bunca matem, bunca kahır niye. Matem değil sizinki. Korku. Hepiniz ölümden korkuyorsunuz.”

Fahri Bey-Feridun Çölgeçen tam bir ‘özenti’. Monokl denen tekli gözlük, papyon, yelek, ceket cebinde mendil. Senelerce konsolos kâtipliği yapmış. 10 sene Paris’te kalmış. Konuşmaları “Çok basit halkımız var monşer. Hâlbuki Paris halkı…” şeklinde. ‘Her sözü hayat hikâyesini anlatmak için bir bahane sayıyor’.

Kemal’in masasında Yeni Rakı eksik olmaz hiç. Bir sahnede “Kötülük içkide değildir Fatma. İnsanlardadır. Ama suçu hep içkinin üstüne yıkarlar” diyecektir.

‘Dinden imandan da çıktık’ diye gençleri eleştiren Yakup Amca’yı rakı kadehsiz görmedik hiç. ‘Yeni yetmelerin ne saygıları varmış, ne de sevgileri’. Delikanlılar analarından uzun saç bırakıyorlarmış, kızlar ise neredeyse anadan doğma gezeceklermiş. Ama kendi kızı Nurten, Allah bozmasın, Rabia Hatun ve Hazreti Meryem gibiymiş. “Helal süt emmiş” diyor. Oysa Ahmet’in söyleyişiyle ‘hemşiremiz’ her gün sevgilisi ile ya sinemada ya tiyatrodaydı.

Fatma’ya yardım söz konusu olduğunda ‘evinin ufak olduğunu, kızıyla ancak sığıştığını’ söyleyerek yan çizer. Kemal lafı yapıştırıyor; “Seneye de Hacca gidersin Yakup Amca.”

Talat’ın bakkal dükkânı Merkez Bankası gibi ama O da yanına alamazmış Fatma’yı. Nedenini açıklamaz.

Yaşar Şener memur adammış. “Maaşı, bizimkilere yetiştiremiyorum zaten” diyor.

Ali Ekdal da yeni evlenmiş; “Kıskanır bizimki.” Ama her gece meyhanedeydi.

Kemal, Limoncu Sadık ve Manav Ahmet Atılgan’ı birkaç sahnede ‘hırpalıyor’.

‘Şeytanın Kurbanları’nda (1973) Kartal Tibet’in de adı Ahmet Atılgan’dı. İhsan Baysal, sanatçının şoförüyken 1971’de film çevirmeye başlamış.

Fatma, kör ve kimsesiz. Eskişehirli. Mahkeme sahnesinde 1956 doğumlu ve soyadının Atay olduğunu öğreniyoruz. Memur babasının adı Kasım’mış. Annesini küçükken, babasını da körlüğünden hemen sonra kaybetmiş.

‘Udi’ Halası geçen hafta ölünce sokakta kalmış.

Kemal, genç kızın körlüğünde olumlu bir taraf bulabiliyor; “Aslında o iyi. İnsanları görmüyorsun hiç olmazsa. Kötülüklerini, rezilliklerini.”

Esen Püsküllü’nün en iyi filmlerinden biri. Güzelliği hayranlık verici.

Balık tutmaya, kürekleri bağlantı yerinden çıkıveren kırmızı sandalla gidiyorlar. Kemal bunu beyaza boyayıp, üzerine kırmızı harflerle Ak Güvercin yazacaktır.

81 dakikalık filmin 11 buçuk dakikasında şarkı var.

Yaşar Özel iki şarkı söylüyor. ‘Meyhanelerde Akşam Olunca Beni Ara’ (1972) (İrfan Özbakır) ve ‘Pişman Olur Da Bir Gün’ (1973) (İrfan Özbakır / Ayhan İlter).

İki tane de Kamuran Akkor’dan dinliyoruz; ‘Kader Çıkmazı’ (1972) (Norayr Demirci) ve ‘Özlem’ (1972) (Türkçe sözler Sezen Cumhur Önal). Nada bu son şarkının orijinali ile 1972 Sanremo Şarkı Yarışması’nda üçüncü olmuştu; ‘(Il) Re Di Denari’ (Claudio Mattone / Franco Migliacci).

Ayrıca beş albümden melodiler seçilmiş. ‘Interlude & Rapture’ (1968) (Georges Delerue). ‘The Interlude Triangle’; Kumarhanedeki ilk kavga sonrası Doğan’la yürürken; Martı çığlıkları içinde balığa çıkarken; Ahmet Atılgan, mahkemede “Kemal’in çok dayağını yedim. Günahım kadar sevmem ben de. Sevmezdim daha doğrusu Hâkim Abi. Ama Fatma Bacı’ya yaptığı iyilikleri görünce kendimden utandım” derken. ‘Must It Happen Once To Everyone’; Fatma “Göreceğim, ben de göreceğim. Allahım dualarım kabul oldu” derken; Doktor Halit’e “Kurtuldum. Karanlıklardan kurtuldum. Sağ olun Doktor Bey, var olun” diye teşekkür ederken; Mahkemede “Beni dinleyin Hâkim Bey! Her şeyi anlatacağım size” diye haykırırken.

‘Shaft’ (1971) (Isaac Hayes). “Walk From Reggio’s”; İkinci ve üçüncü kumarhane sahnelerinde.

Paul Mauriat’nın ‘Forever And Ever’ 33’lüğündeki (1973/74) ‘Le Peintre Des Étoiles’ (1972) (Stelios Vlavianos / Cecile Aubri / Boris Bergman); Fatma ile karşılaştığında.

Paul Mauriat’nın ‘Le Passeger De La Pluie’ albümündeki (1970) aynı adlı melodi (1970) (Francis Lai); Kemal balık pişirip satarken ve Fatma evi toplarken.

Mandingo’nun ‘Sacrifice’ uzunçalarındaki (1973) ‘Kiss Of Death’ (Brian Fahey). Bitirimhanenin soygununda.

‘Tanburla Nihavent Makamında Taksim’ (Necdet Yaşar). Aynada kendisine “Yaşlanıyorsun Kemal! Eskiyi unut. Sokul insanlara, kendini sevdir” derken; Sonraki bir sahnede “Ak güvercinimdi benim. Meleğimdi. Uğur, şans getirmişti. İnsanları bile sevdirmişti” derken.

‘Uşşak Makamında Yaylı Tanbur Taksimi’. “Tek başıma kaldım çocuk yaşımda” diye anlatırken; Meyhanedeki kavga sonrasında Fatma’nın geleceği için plan yaparken.

‘Nihavent Makamında Keman Taksimi’. Yakup Amca, Sadık ve Ahmet’e “Kızımın bir uygunsuzluğunu mu gördünüz ki böyle laf dolandırıyorsunuz” derken.

‘Uşşak Oyun Havası’. Kemal “İbo, neşeli bir plak koy bakalım” dedikten sonra duyulan melodi.

‘Sultanîyegâh Oyun Havası (Sultanîyegâh Sirto)’ (Refik Fersan). Kemal “Vay, Rıfat Abimiz! Selamın yok mu” diye seslenirken.

‘Uşşak Makamında Ney Taksimi’. Ayasofya’da dua ederken.

Kemal’i Abdurrahman Palay; Doğan ve İbrahim Kurt’u  Doğan Bavli; Ahmet’i Kamuran Usluer; Faik Baba’yı Rıza Tüzün; Yakup Amca’yı Agâh Hün; Fahri Bey’i Zafer Önen; Ağır Ceza Üyesini Mümtaz Ener seslendirmiş.

Birinci kumar sahnesindeki Kudret Karadağ ve Osman Han; Arkalarda bir yerde görüntüye gelen ‘Zehirli Hayat’ın (1967) Simitçisi Ahmet Yıldırım; İkinci kumar sahnesindeki Niyazi Gökdere ve İhsan Bayraktar; Üçüncü kumar sahnesindeki Mustafa Yavuz, Ekrem Gökkaya, İbrahim Kurt ve Ahmet Karaca; Kumarhane görevlisi Hakkı Kıvanç; Rıfat Abi-Yaşar Şener; Savcı-Ekrem Dümer; Doktor Halit-Turgut Boralı; Yakup Amca-Ali Şen; Bakkal Talat-Renan Fosforoğlu; Faik Baba-Nubar Terziyan; Sadık-İhsan Gedik ve Ahmet Atılgan-İhsan Baysal; Doğan-Bülent Kayabaş çok güzeldi.

‘Uşşak Makamında Yaylı Tanbur Taksimi’ ve ardından Nevâ Makamında ‘Ben Yürürüm Yane Yane’ (Yunus Emre / Selahattin Pınar).

“O’nu burada tutamam artık. Sabah akşam kapıma dayananlarla baş etmek zor. Zavallı Fatma! Alışmıştı bana, evime. Ne yapar şimdi? Param yok ki vereyim, tanıdığım yok ki bir iş bulayım. Gözleri görseydi yolunu bulur uçuruma düşmezdi. Şimdi önü uçurum. Bir görseydi, görebilseydi Fatma.”

 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)