Andrei Zvyagintsev, BBC Four 2005 yılı Dünya Sinema ödülü, 22. Fajr Film Festivali ve 60. Venedik Film Festivalinde En İyi Film ödüllerine layık görülen “Dönüş” filminin yönetmenidir.
31 Temmuz 2012

Andrei Zvyagintsev, BBC Four 2005 yılı Dünya Sinema ödülü, 22. Fajr Film Festivali ve 60. Venedik Film Festivalinde En İyi Film ödüllerine layık görülen “Dönüş” filminin yönetmenidir. Asıl mesleği sinema olmayan Zvyagintsev, kriz döneminde işsiz dolaşırken arkadaşının elinde “Dönüş”ün senaryosu ile çıkagelip filmi yönetmesini teklif etmesiyle tesadüfen başlar yönetmenlik kariyerine. 1964 Rusya doğumludur.

Dönüş’ün başarısından sonra yönetmenliğin yanı sıra senaristliğini de üstlendiği ikinci filmi “Sürgün”ü çekmiştir. Son olarak da portföyüne “New York, I love you” filmini eklemiştir. Zvyagintsev’in başarısı evrensel sorunlara dikkat çekmek istediği için çoğumuza tanıdık olan karakterler seçmesi ve bu karkterlerin doğal hayat akışı içinde hayata dair kendi derslerini alıp kişisel gelişimlerini tamamlarken bizi seyirci olarak herhangi bir taraf tutmaya zorlamamasından kaynaklanıyor. Olmakta olanı olduğu gibi aktarıyor ve filmin sonunda hayat devam ediyor. Karakterler derslerini alıp büyürken biz seyirciler de işaret ettiği konuyu kusursuz kavrayabiliyoruz, zorlanmadan ve çevremizi daha iyi anlayarak...

Dönüş’te, erkeğin babalık olgusu, din açısından babalığa bakış, doğal ortam yani anne kucağından kültüre geçerken nasıl “erkek” olunduğunu, hangi aşamalardan geçerek çocukluktan erkekliğe dönüşüldüğünü on iki yıldır babalarını görmemiş iki küçük erkek çocuğu aracılığı ile bize aktarır. Bu iki çocuk anneleriyle huzur içinde yaşarken aniden babalarının geri dönüşü ve onları birkaç günlüğüne balık avı için ıssız bir adaya götürürken yolda, adada ve dönüşte yaşadıkları sonucu çocukluktan ergin birer erkeğe dönüşürler. Film boyunca sadece bu üç karakterin yaşadıkları sanki baba, oğul ve kutsal ruh adına yapılanlar gibidir. O ilahi kurallar kendiliğinden işlemeye başlar ve her boşluk ona uygun bir taşla doldurulur.  Sürgün’de ise evlilik içerisinde olan bir erkeğin eş ve babalığı algılayış biçimindeki, eşi ve çocuklarıyla olan iletişim eksikliği ve toplumsal öğretilerle duygu yönünden eksik yetiştirilen erkeklerin birer eş ve babaya dönüştüklerinde hangi noktaları kaçırdıklarını ince bir zekayla işler.  Tabii çekim yaptığı mekanların tüm bunları anlatırken amacına hizmet etmelerini sağlar. Sürgün'de göç ve etkilerini işleyebilmek için kırsal ve şehir manzaralarını seçmiş ancak şehir fonunda yine de seyricinin kafasını karıştıracak hiçbir kalabalığa yer vermemiştir. Yani mekan ne olursa olsun sadece oradaki karakterlere odaklanmamızı sağlıyor. Şekiller insanlardaki bazı duyguları etkiler ve mühendis olan Zvyagintsev bundan haberdardır. Usta yönetmenimiz, Sürgün’deki mekanların çoğunu özel olarak inşa ettirmiştir.  

Dönüş'te müthiş doğa manzaraları kullanmıştır. Filmi izlerken ara ara sanki Rembrandt’ın bulutlarla kaplı Hollanda tarlaları tablolarına bakıyor gibi hissedersiniz kendinizi. O manzarayı izlerken huşuya kapılmamak imkansız. Tabii doğa ile vurguladığı insan evladının karşı koyamayacağı ilahiyat da işin içine giriyor. Örneğin babanın cansız bedeni batarken çocuğun çaresiz çırpınışı ve batma işlemi sonlandığında o sonsuz deniz ve gökyüzü manzarasının uzun uzun gösterildiği sahne çok etkileyicidir. O sahneyi özellikle uzatmış. Filmin başından beri tempoyu arttıran, gerilimi sağlayan baba öldüğünde değil de deniz onu yuttuğunda sanki hiç var olmamış gibi oluverir. Ama o iki çocuk babalarından bir iz bile kalmamacasına yok oluşunu uzun uzun izledikten sonra sanki o hiç olmamış gibi ama onun davranışlarını miras alarak normal yaşamlarına devam ederler, büyümüş birer erkek olarak. Büyük kardeşin sesi bile anında erginleşir ve direktifleri artık o vermeye başlar, kurallar gereği küçük kardeş de belki de sadece böyle yetiştirilmiş olan erkeklerin gösterebileceği bir itaatle yeni yaşamını kabullenmiş olarak geri döner.  Her iki filminde de kendi türünün başına gelen talihsizlikleri incelemesindeki objektifliği ile Zvyagintsev, ilgi çeken ve takdiri hak eden bir yönetmendir. Son filmi “New York, I love you”da aşk konusuna değinmiştir ve yönetmenimizin bu konuya bakışı ayrı bir yazıda incelenecektir. İyi seyirler...

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)