21 Eylül 2009 Türk sinemasının en önemli yapımcı ve yönetmenlerinden biri olan Ertem Eğilmez’in vefatının 20. yıldönümü... 20 yıl önce kaybettiğimiz bir sinema pröfesörünü burada anmak istiyorum.
31 Temmuz 2012

21 Eylül 2009 Türk sinemasının en önemli yapımcı ve yönetmenlerinden biri olan Ertem Eğilmez’in vefatının 20. yıldönümü... 20 yıl önce kaybettiğimiz bir sinema pröfesörünü burada anmak istiyorum.       

18 Şubat 1929’da Trabzon’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Konya’da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Daha sonra babasının yardımıyla dükkan açıp bakkallık yaptı. Askerlik yaptıktan sonra Refik Erduran ile birlikte Çağlayan yayınevini kurup editörlük yaptı. Daha çok sinema yönüyle tanıdığımız Eğilmez, sadece sinemada değil edebiyatta da önemli başarılara imza atmış biridir. Yayın hayatına “On Derste Cinsiyet” adlı bir kitapla başladı daha sonra çağlayan yayınevinde bir süre “Tef” adında bir mizah dergisini çıkardı. Bu çalışmayla Eğilmez, günümüze kadar bir çok karikatüristin yetişmesine öncülük etti. On beş günde bir yayınladığı ve satışları yüzbinleri bulan cep kitapları edebiyat alanında bir devrim niteliği taşımaktadır. Bütün bunların yanı sıra Kemal Tahir’e “Mike Hammer” takma adıyla hikayeler ve polisiye romanlar yazdırdı. Görüldüğü gibi Ertem Eğilmez’in sadece sinemada değil edebiyatta da ayrı bir kariyeri vardır.  

1960’tan sonra sinemaya yönelen Eğilmez, 1961 yılında Efe; 1964 yılında da Nahit Ataman ile birlikte Arzu film şirketini kurdu. 1961 yılında çektiği “Yaman Gazeteci”  filmiyle yapımcılığa; 1964 yılında çektiği “Fatoş’un Fendi Tayfur’u Yendi”  filmiyle de yönetmenliğe başladı. 1970 yılına kadar çektiği ve çoğunluğu aşk konulu olan filmler arasında Türkan Şoray, Cüneyt Arkın ve Ekrem Bora’nın  başrolünde oynadığı 1965 yapımı “Sürtük” filmi yılın hasılat rekorunu kırdı. Ertesi yıl çektiği ve Milli mücadeleyi konu alan “Bir Millet Uyanıyor”  filmi ile de 4.Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi tarihsel film ve en iyi ikinci film ödüllerini kazandı. 1970’li yıllara girer girmez o tarihte çektiği ilk filmi olan “Kalbimin Efendisi” ile de 7.Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü kazandı. 70’li yılların başında çektiği “Senede Bir Gün”, “Son Hıçkırık”, “Sevemez Kimse Seni” filmleriyle sevgi, arkadaşlık, dostluk, saf, temiz ve insanın içine işleyen aşkları günlük hayatımızda her an meydana gelebilecek olayları kavgaları en içten, sıcak ve samimi bir anlatımla beyazperdeye yansıttı. Bu tarihlere kadar aşk filmlerinin yönetmeni olarak bilinen Eğilmez, aşk teması ile birlikte güldürü öğelerine de yönelerek çektiği “Küçük Hanımefendi,” “Sev Kardeşim,” “Oh Olsun” filmleriyle aşk ve sevgi konusunu mizahi açıdan ele alarak kendi sinemasını oluşturma yolunda önemli başarılar sağlamıştır. Bununla birlikte “Canım Kardeşim” filmiyle de derme çatma evlerde, çamurlu sokaklarda, eski püskü elbiselerle, çaresiz bir şekilde yaşayan sıradan insanları  beyazperdeye taşımayı da ihmal etmemiştir. Eğilmez bu filmiyle 5.Adana Altın Koza Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü almıştır.                  

1970’li yıllarda çekilen ve Türk sineması tarihine damgasını vuran, sadece o dönmelerde değil günümüzde bile yeni nesil tarafından büyük bir zevk ve beğeni ile izlenen “Köyden İndim Şehre,” “Salak Milyoner,” “Mavi Boncuk,” “Süt Kardeşler,” “Şabanoğlu Şaban” ve “Hababam Sınıfı” filmlerinin sinemamızdaki ve kalbimizdeki yerleri apayrıdır. Kayserili define avcısı kardeşlerinin maceraları, fidye için  şarkıcı kaçıran kenar mahalleliler, gulyabaninin korku saçtığı evde dönen dolaplar, çalınan elması bulmaya çalışan iki kafadarın yaşadığı komik olaylar…ve buna benzer bir çok konuyu başarılı mizahi bir bakış açısı ile anlatan, geniş halk kitlelerinde hayranlık uyandıran, günümüzde bile eski formundan hiçbir şey kaybetmediği apaçık ortada olan filmlerin sahibi yine Ertem Eğilmezdir.

Eğilmezin en önemli projelerinden biri de hatta belki de en önemli projesi “Hababam Sınıfı” filmleridir. İlk çıktığında büyük bir ilgi uyandıran eser tiyatro izleyicisi  tarafından yazarına ikinci bölümü yazması konusunda baskı yapılmış ve bu baskıların sonucunda “Hababam Sınıfı” adındaki şaheserler ortaya çıkmıştır. Sınıfın Mahmut hocayla tanıştığı ve onunla mücadeleye başladığı ilk filmden sonra yapılan ve Selma hocanın geldiği  “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” filmiyle başarısı artarak devam eden Eğilmez daha sonra öğrencilerin sınıfa yeni gelen öğrenci Ahmet ile oynadıkları  oyunları anlatan “Hababam Sınıfı Uyanıyor” sonra sınıfa yeni gelen kızlarla yaşadıkları komik olayları anlatan “Hababam Sınıfı Tatilde” ile sadece Türk sineması için değil aynı zamanda  Ertem Eğilmez için bu filmler bir dönüm noktası oldu. Bir efsane niteliği taşıyan bu filmler sayesinde Ertem Eğilmez artık tüm Türkiye’de tanınan sevilen, filmleri daha geniş kitlelerce izlenen bir yönetmen durumuna geldi. Çünkü Eğilmez sinemamızın en başarılı oyuncuları olan Kemal Sunal, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen –kısmen Tarık Akan, Ayşen Gruda,- ile birlikte sinema tarihimizin en başarılı komedi filmlerini çekiyor ve sinemamıza o güne kadar edilmemiş bir hizmette bulunuyor. 1977 yılında çektiği aile filmlerinin en iyi örneklerinden biri olan “Gülen Gözler” filmiyle Türk sinemasında aile filmleri adına çok önemli bir başarı elde etmiştir. Tipik bir Türk ailesinin yaşadığı günlük olayları güldürü öğeleriyle kaynaştırıp sade, yalın ve samimi bir dille anlatan, izleyicinin içinde kendini bulduğu bu film ile Orhan Aksoy’un  “Neşeli Günler”ini tetiklemiştir. Ayrıca bu filmler Kemal Sunal, Şener Şen, Münir Özkul, Adile Naşit  gibi pek çok sanatçının asıl oyunculuk yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlamış ve onları da yeşilçamda hakkettikleri önemli yerlere getirmiştir.                             

Ertem Eğilmez  1980’li yıllarda ilik kanserine yakalanmış ve ağır bir tedavi altına girmiştir. Buna rağmen sinemamıza hizmette geri kalmamıştır. 80’li yıllarda Türk sineması sosyal konulardan belli bir ölçüde uzaklaşmış, bol paralı ve bol eğlenceli bir hayat anlayışını yansıtarak daha modern bir hal aldı. Eğilmez bu dönemde dönemin sorunlarını cesurca beyazperdeye aktarmıştır. 1980 yılında çektiği “Banker Bilo,” 1984 yılında çektiği “Namuslu” filmleri ile dönemin temel sosyal sorunlarını kendi mizah anlayışıyla yoğurarak hem ders verip düşündüren, hem de eğlendiren filmlere imza attı. 1988 yılında yönettiği “Arabesk” filmiyle o güne kadar ki tarzından biraz farklı bir tarz benimseyerek dramatik bir anlatımı baz almış, eski filmlerine karşı alaycı bir tavır takınmıştır. Kendisi “Arabesk” filmi hakkında: “Bütün sinemasal deneyimimi göstereceğim hayatımın filmiydi.” şeklinde ifadeler kullanmıştır ve “Arabesk” filmi bir milyarın üstüne çıkan hasılatıyla Türk sinemasında ilk büyük gişe rekorunu elde etti. Bunca başarıdan sonra Eğilmez, 1989 yılında 26.Antalya Altın Portakal Film Festivalinde “Onur Ödülü”ne layık görülmüştür.                            

Dört çocuk babası Ertem Eğilmez çocuklarının sinemadan olabildiğince uzak tutuyordu. Düzgün bir aile hayatı isteyen Eğilmez kendine göre haklıydı. Ancak en küçük çocuğu olan Ferdi eğilmez babası tarafından eğitim için gönderildiği İtalya’da sinema ile ilgilenince babası ile arası açılmış ve baba oğul uzun süre görüşemez olmuşlar. Ancak “Arabesk” filminin çekimleri sırasında babası tarafından çağrılmış ve baba oğul o sırada barışmışlar.                            

Uzun süre ilik kanseri tedavisi gören Ertem Eğilmez 21 Eylül 1989 tarihinde aramızdan ayrılır. Ertem Eğilmez’i kelimelere dökmek aslında çok zor. Sinema aşkıyla doğmuş yaşamını Türk sinemasına adayan, kendi tarzını ve kendi sinemasını yaratmayı başararak bir prototip haline gelen eğilmez dikkat çekici bir şekilde ukalalıktan, yapmacıklıktan uzak sıcak, samimi, sevimli hikayelere kendi üslubuyla eklediği mesajı en anlamlı bir şekilde izleyiciye aktarmıştır. Sinemayı en iyi bilen yönetmen olarak düşündüğüm Eğilmez’in en önemli özelliği, onu diğer yönetmenlerden ayıran en önemli nokta komedi ve dramı bir arada verebilmesidir. Yani güldürürken ağlatır ağlatırken güldürürdü. Kendisi bu konuda şöyle sölemiştir: “Gülmek ve ağlamak haddizatında birbirinin kardeşidir. Bu kardeşlik hayatın çekilmiş resmiyken, insanların önyargılarını kırmak zor da olsa vesveselerini bir kenara atıp, günümüze uyarlayarak kof filmler yapmadığımız takdirde her daim izlenirler.” Aslında o sadece ağlatıp güldürmezdi. Onun filmlerinde ne yoktu ki…Aşk, sevgi, mutluluk, hüzün,  komedi, sıcak, temiz aileler… Onun filmlerini izlereken Kemal Sunal’a Şener Şen’e güler, Kartal Tibet-Hülya Koçyiğit aşkıyla duygulanır, lösemi hastası Kahraman Kıral’a ağlar, Aliye Rona’ya kızar, İlyas Salman’a acır, aynı zamanda İlyas Salman’la da oturup düşünürüz . Sonra bir anda kendimizi Yaşar Bey ve  Nezaket Hanımın gülen gözlerinde o sıcacık sevimli ailenin içinde buluruz.                           

Günümüzde yeni nesil tarafından da zevkle izlenebilen, televizyonlarda yayınlandığında yüksek  reytingler alan filmlerinde güncel olayları kendine özgü mizah anlayışı ile veren Eğilmez çağdaşı birçok yönetmenin taklit ettiği, örnek aldığı ancak hiç kimsenin onun kadar başarılı olmadığı ve yerini dolduramadığı bir yönetmendir. Bayağı olmadan nasıl halk için halkı anlatan filmler çekileceğinin örneklerini vermiştir. Türk sinemasında ve gönlümüzde apayrı yerlere sahip olan filmlerin yanı sıra Eğilmez; Kemal Sunal, Şener Şen, Adile Naşit, İlyas Salman, Halit Akçatepe, Yavuz Turgul başta olmak üzere bir çok oyuncu, yönetmen ve yapımcının sinemamıza kazandırılmasında büyük emeği geçmiştir. Bu sanatçılar da bulundukları yeri hocaları eğilmeze borçludur. Sinema hayatı boyunca iç dinamiklerini, heyecanını, sinemaya olan aşkını hiçbir zaman kaybetmeyen Eğilmez’in, her an patlamaya hazır olan sinirli bir kişiliğe sahip olduğu bilinir. Bu ise onu işine ve mesleğine olan bağalılığından ve işindeki titizliğinden ötürü gelmektedir. Kendisi bu konuda şöyle söylemiştir. “Bu mesleğe giren kişilere diyorum. Siz işinize ne kadar bağlanırsanız o da size o kadar bağlanır, mesleğin özelliklerine tam anlamıyla bağlanmadığınız durumunda sadece geçici ve sahte başarılar sağlayabilirsiniz.” Onun işine olan bağlılığı da işte bu sözlerinden anlaşılıyor. Hayatını çok ve verimli çalışarak geçiren yönetmenin en çok ön plana çıkan özelliklerinden biri de okumayı çok sevmesidir. Eğilmez’e göre çok okuyarak insan hem hayatta muvaffak olur hem de başarıya ulaşma yolunda önüne çıkan zorluklarla mücadele etmeyi öğrenir.                                

Sinemayla ilgilenmeden önce iktisat mezunu olmasının yanında bakkalcılıktan yayıncılığa kadar sinemayla pek alakası olmayan işlerle meşgul olmasına rağmen sinemaya olan bağlılığı sayesinde Türk sineması içim bir devrim niteliğinde olan hem kendi döneminde hem bu dönemde izlenme rekorları kıran filmler yapmış, oluşturduğu ve “Ertem Eğilmez Sineması” adı verilebilecek bir tarzla bu mesleğe meraklı kişilere örnek olarak ölümünden sonra bile sinemamıza hizmet etmeye devam etmiştir. Türk sineması için kendisinin de ifade ettiği gibi “dahi” yada bir “prototip”tir. Ölümünün 20. yıldönümünde kendisini rahmetle ve saygıyla anıyoruz.  SAYGILARIMLA... 

 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)