Arkadaşları çocuk oyunları oynarken o, 7-8 yaşlarında başlayarak sinema sinema dolaştı, sinemalara gelen tüm filmleri izledi... Bu hafta değerli yönetmen ve sine yazarı sayın Aydın Sayman'ı konuk ediyoruz. Yakup Sancı Aydın Sayman'la sizler için söyleşti...
31 Temmuz 2012

1 Şubat 1953 yılında Malatya'da doğdu. Arkadaşları çocuk oyunları oynarken o, 7-8 yaşlarında başlayarak sinema sinema dolaştı, sinemalara gelen tüm filmleri izledi. İlkokulu Malatya Fırat ilkokulunda okudu. Ortaokul birinci sınıfı Gaziantep de, ikinci sınıfı Ankara da, üçüncü sınıfı Malatya da okudu. Liseyi, İstanbul'da Fırat Koleji ve Özel Yıldız Lisesi'nde okudu. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.

1971-1973 yılları arasında Sinematek'te editör yardımcılığı, Milliyet Sanat Dergisi, 7. Sanat, Gösteri, Edebiyat 81 gibi çeşitli gazete ve dergilerde sinema yazarlığı ve bir çok usta yönetmenin yanında asistanlık yaptı. "Gerçek Sinema" adlı bir de dergi çıkardı. 1976-1983 yılları arasında reklam filmi yönetmenliği yaptı. Belgeseller ve müzik klipleri çekti.

1986 yılında ilk yönetmenlik denemesi olan "Güneşteki Leke" filmini çekti. 2003 Köyceğiz Film Festivali'nde çektiği "Sır Çocukları" filmi ile "En iyi Film" Türkiye Yazarlar Birliği, "Yılın Sinema Yönetmeni" Magazin Gazetecileri Derneği, "Yılın En İyi Filmi" ve aynı film senaryosuyla Türkiye Yazarlar Birliği, "Yılın Senaryo Yazarı" ödüllerini aldı. Film yönetmenleri derneği, Sine-Sen de yönetici olarak görev aldı. Halen Türk Sinema Vakfı'nın Genel Sekreterlik görevini sürdürüyor.

Aydın Sayman: Çocukluk yıllarımda babam Malatya da pratisyen doktordu. Aynı zamanda belediyenin baştabibiydi. O zamanlar doğu Anadolu, orta Anadolu kentlerinde belediyelerin, günümüzün sağlık ocağına benzer yerleri vardı. Babam bu sağlık ocağında baştabip olarak belediyenin kadrosunda maaşlı memur olarak çalışırdı. Belediyelerin bu sağlık merkezlerine gelen hastalara ücretsiz olarak bakılırdı. Mesai saatleri dışında kendi muayenehanesinde de hastalarını kabul ederdi. Dolayısıyla babam, kentte çok tanınan bir doktordu.

Ben çocukken sinemaya gitmeyi çok severdim. Herhangi bir sinemada kaybolduğum zaman "Doktor Fikret'in oğlu" diye anons edilirdi. Ya da biri elimden tutar eve götürürdü. Sinemaya çocukluk yıllarımda çok giderdim. Sinemaya gittiğimde hiç bilet parası vermezdim, kimse de benden para istemezdi. Sinemanın kapısında pala bıyıklı Kürt Aboş dayı vardı. Beni görünce kapıları açardı. Kendi kendime herkesten para alıyorlar da benden niye almıyorlar? derdim. Sonradan öğrendim ki babam sinemayı sevdiğimi bildiği için sinemacıya 100 bilet parası vermiş. "Oğlum geldiğinde para sorma, girsin film izlesin" demiş.

Çocukluğumda televizyon, bilgisayar olmadığı için, o yılların en büyük eğlencesi bir çocuk için sinemaydı. Malatya da o yıllarda en az 5 sinema vardı. Ben her hafta tüm sinemalara gider ikişer film izlerdim. Bazen gece matinelerine girer, sonra sinemada uyur kalırdım. Annem faytonla sinemaya gelir, kapıdaki görevliye benim sinemada uyuyakalmış olabileceğimi söyler, görevli el feneriyle koltukların arasında beni arar bulur, iki gözü iki çeşme anneme teslim ederdi. Sinemanın sahibi "Bir daha gece gelirsen ayaklarını kırarım" diyerek beni tehdit ederdi.

Yakup Sancı: Çocuk yaşlarda çok film izlediğinizi söylüyorsunuz, sizi etkileyen ve "evet sinema bu" dediğiniz film hangisiydi?

Aydın Sayman: Erken vefat eden babamla birlikte izlediğim filmleri hatırlıyorum. 39. Basamak ve Arka Pencere filmlerini babamla seyretmiştim ve güzel filmlerdi. Fakat vay bee, bu sinema müthiş bir şeymiş dediğim ve beni çok etkileyen film Terzy Kawelerowicz'in "Firavun" adında bir Polonya filmidir. Sanırım o yıllarda sinemalarda oynayan tek ticari Polonya filmiydi bu film. Çok film izlemiştim ama bu film beni çok etkilemişti. Bana, sinema demek böyle bir şey dedirten filmdi.

Yakup Sancı: Sinemada izleyici olmanın ötesine geçmeyi, sinemanın içinde aktif olarak yer almayı düşündüğünüzde kaç yaşlarındaydınız?

Aydın Sayman: Lise bittikten sonra üniversiteyi İstanbul'da okuma ve birkaç başka bahaneler de bularak, İstanbul'a ailemi getirmeye ikna ettim. Tabii sinema en büyük bahanemdi o yıllarda. Lisedeyken Atilla Dorsay'ın sinema yazılarını, film eleştirilerini gazetelerden keserek arşivlemeye başlamıştım. İstanbul'da sinema konusunda kaynak bulmam biraz daha çoğaldı. Sahaflar çarşısına gider sinema ile ilgili ne kadar kitap, sinema dergisi bulduysam aldım. Tüm haçlığımı bu kitaplara yatırdım. Günümüzdeki gibi değildi, o yıllar sinema konusunda çok az yayın vardı. Bulduklarım da benim için çok değerli kaynaklardı.

17 yaşımda Sinematek Derneği'ne kayıt için müracaat ettim. Bana bir form verdiler doldurdum son anda memure bir kız yaşımın 18 olmadığını fark etti ve beni üye yapmadı. Formu da doldurduğum için geri versen onların bir işine yaramayacaktı. Memure kız "Form sende kalsın, seneye gel kayıt yapalım" dedi. Formu alıp çıktım oradan. Üç gün sonra şansımı bir daha denemek istedim. İkinci gidişimde o memure kız yoktu, başka biri vardı, 18 yaşımı doldurmadığımı fark etmedi ve beni Sinematek Derneği'ne üye yaptı. Bu dernekte çok yoğun bir eğitim gördüm. Onat Kutlar'ın o yıllar belki de Türkiye de ilk defa açtığı sinema kursuydu. Bu kurslardan faydalandım. Rahmetli Onat Ağabey benim sinemaya ne kadar meraklı olduğumu biliyordu. Sinematek de park time çalışmaya başladım, film eleştirileri yazdım.

Yakup Sancı: O yıllar bir de sinema dergisi çıkarttınız.

Aydın Sayman: Üniversiteye giden 5-6 arkadaştık. Sinematek'de tanışmıştık ve hepimiz de sinemayı çok seviyorduk. O yıllarda sinema alanında iki tane dergi çıkıyordu. "Yedinci Sanat" Nezih Cos, Engin Ayça ve Atilla Dorsay'ın ortak olduğu bir dergiydi ve çok da satan bir dergiydi. "Çağdaş Sinema" adında bir dergi daha vardı. Bu dergi daha çağdaş, daha entelektüel bir dergiydi. Her iki dergi de teorik yazılar yayınlayan dergilerdi.

Biz de arkadaşlarla birlikte "Gerçek Sinema" adında siyasi anlamda daha sola yakın sosyalist bir dergi çıkardık. Çünkü hepimiz sol görüşlüydük. Bu dergiyi ailelerimizden para alarak, haçlıklarımızla çıkardık. Kendimiz yazdık, kendimiz grafiğini yaptık, kendimiz matbaaya götürüp bastırdık. Her şeyiyle kendimiz ilgilendik. 4-5 sayı sonra da paramız bitti, dayanma gücümüz kalmadı. Dergiyi TMGT adlı öğrenci kuruluşu yayınlamaya devam etti.

Yakup Sancı: Sinema eleştirmenliği de yaptınız değil mi?

Aydın Sayman: Onat Kutlar'ın önerisiyle Milliyet Sanat Dergisinde eleştirmenlik yapmaya başladım. Fono Filmin sahibi Tuncan Okan vardı, Milliyet Gazetesinin eleştirmeni. Atilla Dorsay ile birlikte dönemin en çok okunan eleştirmeniydi. Tuncan Okan tek başına yetişemiyordu eleştirmen olarak, beni yanına ikinci eleştirmen olarak aldı. Bir süre sinema eleştirmenliğim de böylece devam etti.

Yakup Sancı: Siz önemli yönetmenlere asistanlık yaptınız. Bu ustalara asistan olmayı nasıl başardınız?

Aydın Sayman: Milliyet Gazetesinin haftalık sanat ekinde film eleştirmenliği yaptığım günlerde sinemanın önemli yönetmenleriyle tanıştım. Bunlardan biri Zeki Ökten, Biri Atıf Yılmaz'dı. Asistan olmayı çok isteyen vardı. O dönemde yönetmenler bir veya iki asistanla çalışırlardı. Hele bu yönetmenlere asistan olmak o kadar kolay değildi. Asistan olmak isteyenler ustaya kendini nasıl anlatacaklarını, nasıl asistan olmak istediklerini söyleyeceklerini kara kara düşünüyorlardı.

Usta yönetmenlere asistan olmanın yolunu film eleştirmenliği yaparak, ustalarla tanışarak buldum. Atıf Yılmaz'a ve Zeki Ökten'e asistan olmak istediğimi söylediğimde ikisi de"Olur" dedi. Asistan olduktan sonra sinema eleştirmenliğini bıraktım.

Yakup Sancı: Film senaryoları da yazdınız.

Aydın Sayman: Senaryo yazmak mecburiyetten oldu. Kendi işlerimin senaryolarını yazdım. Başkalarına senaryo yazmadım, sadece kendi çekeceğim filmlerin senaryolarını yazdım.

Yakup Sancı: Kendi filmlerinizi çektiniz. Asistanlık yaparken hedefinizde yönetmen olmak mıydı?

Aydın Sayman: Baştan beri yönetmen olmayı düşünüyordum. Bunun yolu da önce bir ustaya asistan olmaktı. Asistan kalacağım diye asistan olmadım. İktisat Fakültesini de bitirdim ama hiçbir zaman mesleğimi yapmadım.

İlk filmimi çekmeye karar verdiğimde bu işin üstesinden gelebilirime de inanmıştım. Zeki Ökten, Atıf Yılmaz, Şerif Gören gibi ustalara asistanlık yaptım. Bir yerden sonra kendi kendinize bir şeyleri başarabilirim demeye başlıyorsunuz. Her ustadan farklı bir şey öğrendim. Dolaysıyla bir yerden sonra da kendime güvenim geldi.

Yakup Sancı: Bir süre reklam sektöründe çalıştınız, reklam filmleri çektiniz. Bu çalışmalarınız sinemanın durakladığı dönemlerde oldu. Bu çalışmalarınızın nedeni sinemada işin olmayışı mıydı yoksa yapmak istediğiniz iş miydi?

Aydın Sayman: Asistanlık yaptığım dönemlerde 1974-1980 arası sinemanın en canlı yıllarıydı. Asistanlık yapabileceğim iş yoktu. Çalıştığım ustalarım film çekmiyordu ki bana iş çıksın. Çok yapmak istediğim bir iş değildi. Sinemada film çekilmemesi nedeniyle bir arayıştı. Mecburiyetten reklam sektörüne girmiş oldum.

Yakup Sancı: Çok sayıda reklam filmi çektiniz. Kısa bir sürede ürünü iyi anlatmayı nasıl başarıyorsunuz?

Aydın Sayman: Bu da deneyimle oluyor. Sinema gibi uzun zamanınız yok. İyi bir reklam ajansıyla çalıştım. Reklam filmleri daha komprime anlatım gerektiriyor. Sözü yaymadan, konuyu fazla uzatmadan 30 saniyede ürünü anlatıyor, tanıtıyorsunuz. Reklam filmleri çekmek bir yönetmen için avantaj. Sinemada konuyu çok yaymadan anlatmayı öğreniyorsunuz. Reklam filmleri çekerek bir konuyu yaymadan nasıl anlatılırı öğreniyorsunuz.

Yakup Sancı: Siz çeşitli film organizasyonları yapıyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

Aydın Sayman: Türk Sinema Vakfı'nın genel sekreterliğini yapıyorum. Bu vakfı Türker İnanoğlu kurmuş. Türker Bey daha sonra başka vakıflar kurunca burayı bıraktı. Kadri Yurdatap "Türk Sinema Vakfı diye bir vakıf var, fesih olmak üzere. Fakat fesih olmaması lazım... Belediye bu vakfa bir de bina verdi. Vakıf binası sinemacılara yararlı olabilir. Dolaysıyla vakfı kapatmamak lazım, yoksa bina elimizden gider. Bu vakfı canlandırın, çalıştırın. Yöneticileri bu vakfı yönetmek istemiyor" diyerek beni ve birkaç arkadaşım önce üye yaptı, sonra da yönetime geldik.

Yakup Sancı: Türk Sinema Vakfı'nın kuruluş amacı neymiş?

Aydın Sayman: Sinema sanatını ve sanatçılarını desteklemek...

Yakup Sancı: Peki bu yapılıyor mu? Sinema sanatını ve sanatçılarını destekliyor musunuz?

Aydın Sayman: Binanın odalarını sinemanın derneklerine, vakıflarına ücretsiz olarak verdik. Çok fazla bir geliri olmayan, kendi yağıyla kavrulan bir vakıf... Zaman zaman vakfın maddi imkanı oldukça sinemamızın insanlarının küçük sorunlarını çözüyoruz. Küçük miktarlarda da olsa bunu yapıyoruz. Bunun dışında sinema öğrencilerine burs veriyoruz. Bu çocuklar yine sinemamızın insanlarının çocukları. Mesleği sinema olan insanlarımızın çocuklarına, torunlarına haçlık olarak da olsa katkılarımız oluyor.

Yakup Sancı: Sinemanın dışındaki çocuklar da bu burstan faydalanabiliyor mu?

Aydın Sayman: İmkanlarımız çok kısıtlı, çok küçük bir bütçeye sahibiz. Hatta gelirimiz yok denilebilir.  Küçük paraları, küçük katkılar olarak veriyoruz. Şu gün için vakfın aylık geliri 3.500 lira. Sabit gideri 3.700 lira.

Yakup Sancı: Yaptığınız bu film organizasyonlarını vakıf adına mı yapılıyor?

Aydın Sayman: Tabii vakıf adına... Vakfın, Türk sinemasını yurt içinde ve yurtdışında tanıtmak diye bir maddesi var. Yurt içinde bazı sinema organizasyonları yaparak vakfa da kaynak sağlamaya çalışıyoruz. Vakfın küçük bir geliri var. Bu tür organizasyonlar yaparak vakfı da ayakta tutmaya çalışmıyoruz.

Yakup Sancı: Sinema destekleme kurulunda görev alan üyeler için ahbap-çavuş ilişkisiyle kararlar alıyorlar gibi çeşitli ithamlar var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Aydın Sayman: Sinema emekçileri sendikasının kuruluşu da dahil olmak üzere pek çok sinema sendikasında kurucu ve yönetici olarak yer aldım. 2005 yılında dönemin Kültür Bakanı Erkan Mumcu'nun çabasıyla sinema destek yasasını çıkarmayı başarabildik. Bu yasaya bağlı yönetmelikler çıkarılırken,  sinema sektörü adına temasta bulunan sinemacılardan biriyim. Sinema destekleme kurulunda bu güne kadar hiç görev almadım.

Bence abartılıyor. Bu 5 sene önce çıkarılmış bir yasa. Geçen bu beş sene içinde arızalı ya da problemli yerleri de ortaya çıktı. Dilerim bunlar da kısa sürede düzeltilir. Destekleme kurulu konusunda bu söylenenler çok da sağlıklı değil. Bazılarını kötü bir dedikodu olarak düşünüyorum... Devletin sivil insanlara, sivil topluma en geniş yetki verdiği kurullardan biri Sinema Destekleme Kuruludur. Bu kadar demokratik başka bir kurul yok.

Bu kurulda bir tane devlet memuru var. Üç tane bakanın seçtiği ama sinemacı olmak zorunda olan kişi var. Diğer 7 kişi meslek birliklerinin belirlediği kişilerdir. Sinema meslek birlikleri de kimi seçmek istiyorlarsa seçiyorlar, bu konuda özgürler. Dolaysıyla burada karma ve kalabalık bir kurul var. Böyle bir kurul teşkili YÖK de yok, RTÜK de yok. Bu kurulun bir memuru var o da devlet açısından işlerin iyi gitmesini sağlıyor.

Bu insanları biz seçiyoruz. Eğer bu insanlar kötü yönetiyor, dedikodu çıkmasına sebep oluyorlarsa, bunun kabahati de tamamen kendimizindir. Eğer şikayet varsa düzeltmesi gereken yine biziz. Bu kuruldakilerin kalıcılığı da yok. Kurul üyeleri çok çalışkan çıkmaya bilir, çok tembel insanlar oraya gönderilmiş olabilir. "Bunların gelen projeleri okuyup okumadıkları belli değil" diye düşünülmesi de normal. Her insan projesinin kuruldan geçmesini ister. Kaldı ki öyle bile olsa bir sonraki dönem başka üyeler gidecek zaten. Sonraki dönem daha çalışkan insanlardan seçilip gönderilir.

Yakup Sancı: Sinemada olmak istediğiniz yere gelebildiniz mi?

Aydın Sayman: Bunu söyleyemem. İçinde benimde olduğum kuşağın bir şanssızlığı oldu. 1980li yıllarda bu işi öğrenmeye başladık. Artık biz de film yapabiliriz, biz de film çekebiliriz dediğimizde, o zengin Yeşilçam sineması bitmişti. Video filmler, erotik filmler çekilmeye başlandı. Daha sonraları ise hiç film çekilmemeye başlandı. 3-5 yönetmen kendi imkanlarıyla 3-5 film çekti o kadar. Yeşilçam'ın yapımcılık sistemi çöktü. Dolaysıyla 1990-2000 arası çekilen filmler bir elin parmaklarını geçemedi.

Atıf Yılmaz, Ömer Kavur gibi yönetmenler birkaç film çekti. Yurt dışı destek bularak Ali Özgentürk, Yavuz Özkan gibi yönetmenlerimiz de bu imkanlardan faydalanarak film çekebildi. 2000 yılından sonra sinema yavaş yavaş canlanmaya başladı, ben de bu tarihten sonra iki film çekebildim. Dolaysıyla sinemada verimli olacağım o çağda sinema bitmiş oldu.

Son 10 senede sinema canlandı ama yine bir şey yapamıyoruz. Bizim popüler filmlerle uğraşma çağımız geçti bu defa da. Daha bir anlamlı filmler yapmak istiyorum, popüler bir dünyaya ait değilim. Popüler film yapanlar da bizi istemiyor zaten. Onlarla aynı frekansta, aynı dalga boyunda değiliz.

Projemiz çok, yapmak istediğimiz film çok ama bu defa da yapımcı yok. Ticari olanlara belki bir yapımcı bulup çekebilirim ama kendime özgü bir hikaye için, ya da çekmek istediğim sinema için bir yapımcı bulmak zor. Kültür Bakanlığından destek alarak belki çekme imkanım olacak ama ne zaman olacak belli değil.

Yakup Sancı: Sanat filmleri gişe yapmaz mı?

Aydın Sayman: Yapmaz. Bunun için önce çok sanatsever bir toplum olmamız gerek. Biz böyle bir toplum değiliz. Toplumun %70i sinemaya eğlence olarak bakar, eğlenmek için gider. Toplum çok iyi yetişir, sanattan anlayan insanlar çoğalır belki o zaman sanat filmleri izleyici bulur, kazandırır. Bugün Almanya da, Fransa da bile sanat filmlerinin kazanma şansı azken, ülkenizde edebiyattan, sanattan uzak bir toplumda, sanat filmleri hiç iş yapmaz.

Aydın Sayman'a Teşekkürler.

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve www.sinematürk.com 'un izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
 
Yakup Sancı İletişim: [email protected]

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)