Yeşilçam'ın geçmişinden bugününe uzanan sohbetlerimizde bu hafta değerli oyuncu İsmet Erten'i konuk ediyoruz. Sinemamızın geçirdiği süreçleri gözler önüne seren, keyifli anılarla bezeli bu hoş sohbeti Yakup Sancı gerçekleştirdi...
31 Temmuz 2012

Yakup Sancı: 1940 yılında Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğdu. İlkokula gittiği yıllarda şehrin tek sineması olan Dernek sinemasında film izlemek için mahallelerde o sinemada oynayacak filmin kartelasını taşımaya başladı. Ama her defasında bu işi yaptığı için babasından dayak yedi. Saklı-gizli yine yaptı, yine dayak yedi.

Sinema sevdası çoktan içine düşmüştü İsmet Erten'in. Sinemada oynayan film bittikten sonra birkaç arkadaşı ile sahneye çıkar o filmin avantür sahnesini kendileri çekerdi. Kimi Ayhan Işık, kimi Eşref Kolçak olurdu. Hatta olmayan kameranın kameramanı bu sahneyi çekerdi. Kafaya koymuştu aktör olmayı. Bir gün İstanbul'a gelecek Aktör olacaktı. Bunu babası ile paylaştığında,  babası, "oğlum ne yapacaksın İstanbul'da?" der. -İstanbul'a gidip aktör olacağım.- "Demek aktör olacaksın, i..... olacaksın?" -Baba ben i...... değil, sinema oyuncusu, aktör olacağım- der ve Hatay'dan ayrılır aktör olma hayalleri ile Yeşilçam'a gelir.
 
Sinema sevdalısı İsmet Erten'in, aktör olma hayalleri ile Yeşilçam'a gelişinin üzerinden yaklaşık 50 yıl geçti. Yüzlerce film ve 50 yılı geride bırakan aktör İsmet Erten'i daha yakından tanımaya hoş geldiniz...

İsmet Erten: Yeşilçam'a geldiğimde yıl 1958'di ve benim cebimde 75 lira para vardı. Yeşilçam'da bir terzide işe başladım. Tanıdığım kimse yok, yatacak yerim yok. 35 lira haftalık alıyordum. Sirkecide 4 kişilik odası olan bir otelde kalıyor, geceliğine de 10 lira veriyordum. Bir kaç gün sonra ustam sordu "sen nerede kalıyorsun?" diye. Durumu anlattım. "Sen temiz bir çocuksun al şu anahtarı dükkanda yat" dedi.

Sabahları Yeşilçam sokağından minibüsler kalkıyor, insanlar filmlere gidiyordu. Filmlere figüran götüren Orhan Çoban isminde bir arkadaş vardı, yanına yaklaştım. Abi beni de filmlere gönder, ben de oynamak istiyorum dedim. "Yarın elbiselerini giy gel bakalım. Belki bir yere gönderirim" dedi. Yarın oldu gittim yanına. "Bugün iş yok, yarın gel belki olur" dedi. Yarın oldu tekrar gittim. Her gün dükkandan izin alıyordum filme gideceğim diye...

Hastaya ilaç soruyordu...

Allah rahmet eylesin Sadri Karan vardı. Bizim dükkana gelirdi. Geldiğinde sohbet ederdik. Bir gün bana dedi ki... "Karaoğlan, kendini filmde seyretmek ister misin?" Hastaya ilaç soruyordu. Baba, benim İstanbul'a gelme nedenim bu zaten dedim. "Tamam, ustandan izin alırım, Balıkçı Gülnaz diye bir filme başlıyoruz" dedi. Beni bu filme götürdü. Muharrem Gürses çekiyordu bu filmi. Mahir Özerdem de jön, Gülistan Güzey bayan başrol oynuyordu. Köy meydanında film çekiliyordu ve ben bir film setindeydim. İnanılmaz bir duyguydu, sevinçten yerimde duramıyordum.

Daha sonra Zeki Müren'in "Kırık plak" filmine figüran gittim. Bu filmde bana yevmiye vermediler, alamadım. Kasımpaşa'da Kemal Filmin stüdyosu vardı oraya gittik. Ben Anadolu'dan yeni gelmiş bir çocuğum. Utanıyorum, sıkılıyorum. Kulağıma gelen konuşmalar beni kızartıyor, terletiyordu. O.F.Seden, Zeki Müren, Feridun Karakaya arasında geçen konuşmalara şahit oluyordum. Tabi onlar aralarında şakalaşıyorlardı ama benim hiç kullanmadığım, duymadığım sözlerdi.

Benim oynayacağım sahneyi çektiler. Zeki Müren şarkı söylüyor ben de sırıtarak el çırpıyor, alkış tutuyordum. Sinemalarda film gösterilirken babam beni ilk defa orada görmüş. Zeki Müren filminde alkış tutan koca bir İsmet Erten kafası...

Daha sonra "Karaoğlan" serisinde çalıştım. Setlere gittikçe tanındım. Zamanla tanınan biri oldum. Sonra diyaloglu roller almaya başladım. Mafya adamı, mafya babası derken jönlüğe kadar çıktım. İlk "Kızıl Maske"yi oynayan benim. İşler çoktu günde 2-3 filme gidiyorduk. Dünya sinema tarihinde hiç kimseye nasip olmayan bir rekorum var. Bir günde 7 ayrı filmde oynadım. O günü hiç unutamam.

Yakup Sancı: Siz yıllardır İngiltere'de yaşıyorsunuz. Yurtdışına çıkma nedeniniz neydi?

İsmet Erten: Hakkı Haktan diye bir karakter aktör arkadaşımız vardı. Çukurcuma da bir evde kalırdı, orada da öldü. Bu arkadaşımızın cenazesini kaldırmak için aramızda para topladık. Adamın cebinden bir lira çıkmıştı. Biz karakter oyuncuları o zamanlar da fakirdik. Oturdum bir yere düşünmeye başladım. "Benim sonumda mı böyle olacak?" Bir yolunu bulup yurtdışına çıkmalıyım. Hiç değilse bir İngilizce öğrenmeliyim. Yabancı filmler oluyor, İngilizce bilen aktör arıyorlar. En azından bu filmlerde oynarım dedim. İki seneliğine gittim. 40 sene oldu. 40 senedir yurtdışına gider gelirim. Ama sinemayı, dizileri hiçbir zaman bırakmadım.

Yakup Sancı: Yurtdışına çıkış nedeniniz İngilizce öğrenmek, yabancı filmlerde oynamak ve para kazanmaktı. Peki film teklifi aldınız mı?

İsmet Erten: Colimbia Pictures film, bana bir teklifte bulunmuştu. "Sen Amerika'ya gelmeyi kabul et, biz seni dünyanın ikinci Ömer şerif'i yapacağız. Sen ondan daha yakışıklısın" demişlerdi. O zamanlar 28 yaşındaydım.

Charles Bronson "Gel benim evimde kalacaksın. Benim evimde yiyip içeceksin. Eğer Colombia sana verdiği sözü yerine getirmezse ben sana arka çıkacağım. Oynadığım her filmde sen de oynayacaksın" dedi. Colombia Film bana 6 ay boyunca sürekli mektup gönderdi.

Yakup Sancı: Neden kabul etmediniz?

İsmet Erten: Evliydim. Birikmiş param yoktu. Kabul edip Amerika'ya gitsem eşimi nereye bırakacağım? Ev kirasını, mutfak parasını nasıl karşılayacağım? İşin altından nasıl kalkacağım? Bir türlü çözüm bulamadım. Oraya gittiğim zaman verilen sözler ya yerine gelmezse ben ne yaparım? Sorusuna bir türlü cevap bulamadım. İngilizce de bilmiyordum. İngilizce bilmeyen bir adam filmlerde nasıl oynayacak? Tercüman da aklıma gelmiyordu ki. Korktum, gitmedim.

Amerika'ya gidemedim ama İngiltere'ye terzi olarak gittim. Şimdi hayatımdan çok mutluyum. Bir ihtiyacım da yok çok şükür. Bütün kaygım, bütün endişem buradaki arkadaşlarımızı hiç değilse arada bir hatırlasalar da büyük küçük işler verseler.

Yakup Sancı: Sizin mesleğiniz varmış kendinizi kurtarmışsınız. Diğer karakter oyuncuları neden bir meslek edinmediler de yıllarca Yeşilçam'ı beklediler?

İsmet Erten: Aslında iş bitmedi, Yeşilçam insanları için iş bitti. Şimdi daha çok iş var. Senede 100-150 dizi çekiliyor. Bu insanlar bir umutla bekliyor bu sokağı. "Acaba? yarın bizi bir yere çağırırlar mı? Acaba biri gelir de bize de bir rol verir mi? Ya bir iş çıkar da ben sokakta olmadığım için o işi kaçırırsam" diye düşündüler. Azimle, hırsla, inatla, umutla Yeşilçam sokağını beklediler. Bunca yıldır sinemaya hizmet etmiş oyuncular bu yaştan sonra da başka bir iş yapamaz.

Belediye otobüsüyle seyahat ediyorum. 20 yaşlarında bir delikanlı bana "abi senin ne işin var otobüste?" dedi. Evime gidiyorum deyince... "Abi bu belediye otobüsü, senin araban yok mu?" dedi. Ben de senin gibi bir insanım. Benim belediye otobüsüne binme hakkım yok mu? Dedim. İnsanlar sinema oyuncularını bu tür yerlerde gördüğünde şaşırıyorlar. Bizim insanlardan tek farkımız mesleğimiz. Meslek farkımız var. Ben aktörüm, sen başka bir iş yapıyorsun.

Pazardayım, kadının biri kolumdan tuttu. "Sen filmlerde oynayan adam değil misin?" dedi. Evet dedim. "Peki ne işin var pazarda? Ne geziyorsun pazarda? "Hanım bir şeyler istedi alışveriş yapacağım dedim." "Allah Allah. Tövbe tövbe" dedi. İnsanlar sinema oyuncularını çok yüksekte görüyor. Bizler halkın gözünde ulaşılmaz bir yerdeyiz, biz çok zenginiz. Bunun için bizlerin başka bir iş yapması biraz zor. Halk bizi böyle tanımış, böyle kabul etmiş.

Yeşilçam, insanları sinema sevgisiyle, sinema aşkıyla film yaptı

Yeşilçam olmasaydı bugün televizyonlarda izlediğimiz diziler de olmazdı. Çünkü Yeşilçam'ın yoktan var ettiği çok güzel filmleri var. İptidai çalışmalarla çok güzel filmler yapıldı. Bu filmler parasız olarak çekildi. Tüm bu güzel çalışmalar, sinema sevgisiyle, sinema aşkıyla yapıldı. Yeşilçam da çalışan bütün arkadaşlar parası olsun olmasın bu aşkla çalıştı.

Yeşilçam emek sinemasıydı. Emekle var oldu, emekle üretti. Ama televizyonlar çıktı, Yeşilçam dışlandı. Yapımcı, yönetmen "Bana Yeşilçamlı getirme" diyor. Neden Bu Yeşilçam düşmanlığı? Yeşilçam size ne yaptı? Yeşilçam insanları ile alıp veremediğiniz nedir?

Yurtdışına çok sık gider gelirim. Havaalanında beni gördüklerinde "aa bak sinema sanatçısı" diye beni gösteriyorlar. Yanıma gelip fotoğraf çektirmek istiyorlar, imza almak istiyorlar. Biz Yeşilçam oyuncuları olarak halkın beyninde yer etmiş insanlarız. Anadolu da herhangi bir şehre gittiğimizde bizi onlarca insan karşılıyor. Nerede olursanız olun mutlaka birileri bizi tanır, gelir konuşur saygısını sevgisini gösterir. Demek ki bu insanlar bizi seviyor, bizi seyretmek istiyor. Peki sizler, yeni yapımcılar, yönetmenler bunu göremiyor musunuz?

Yeşilçam da çalışan bütün yardımcı aktörler usta çırak ilişkisi ile yetişmiştir

Bugün Yeşilçam emekçilerini, aktörlerini saysanız 50-100 kişiyi geçmez. Bunca film, dizi çekilirken bu insanlara göre hiç mi bir rol yok? Buna üzülüyorum. Gittiğimiz her sette ilgi görüyor, yaptığımız iş nedeniyle övgü dolu sözler duyuyoruz. "Sizinle çalıştığımıza çok memnun olduk, bundan sonra yine çalışırız" deniliyor ama iş bittiğinde ne aranıyor ne soruluyoruz.

Bana diyorlar ki... "İsmet abi falanca dizide neden oynamıyorsunuz?" Bu soruya cevap vermek kolay olmuyor. Evet, ben de diyorum benim gibi bir adam neden o dizide, bu filmde oynamıyor? Ben ve benim gibi diğer arkadaşlar yüzlerce filmde oynadık. Mafya babası olduk, kız babası olduk. Bu soruya cevabı ben veremiyorum. Bu sorunun cevabını o işleri çeken insanlar verecek. Ben ve benim gibiler neden oynamıyor?

Yeşilçam da çalışan bütün yardımcı aktörler usta çırak ilişkisi ile yetişmiştir. Bizim drama, sinema okullarımız yoktu. Bizim okulumuz setlerdi. Bizim okulumuz Yeşilçam'dı. Bizler bu okulda yetiştik. Kültürüyle, terbiyesiyle, usta çırak saygısıyla bu okuldan mezun olduk.

Yeşilçam da bir tane "Terbiyesiz" insan göremezsiniz

Yeşilçam da bir tane "Terbiyesiz" insan göremezsiniz. Bu terbiyeyi Yeşilçam bize aşıladı. Bizden önce olanlarda bu terbiyedeydiler. Hayatını kaybeden arkadaşlarda öyleydi.

Şimdi bu terbiye yok. Bir sete gidiyoruz, hasbelkader küçük bir rol oynayacak arkadaşımız. Ne rejisör dinliyor, ne kameraman ne de başka bir kamera arkası insanını dinlediği var. Keza, "usta oyuncuymuş, yıllarını sinemaya vermiş biri var aramızda. Önce yemeğini o alsın ben sonra alıyım" dediği var. Bu hareket terbiyesizliğin bir örneği... Buna benzer onlarca örnek vermek mümkün. Bizler küçük rollerde oynadık, çok büyük roller de oynadık. Yurtdışı yapımlarda çalıştık. Bu çalışmalarımızda terbiyesiz bir tutumumuz olmadı.

Allahtan ayağımızın üstünde durabiliyoruz. Yoksa sefalet içinde aramızdan ayrılan arkadaşlarımızın sonu gibi olur sonumuz. Aç ölürüz tabutumuzu bile kaldıran olmaz.

Yakup Sancı: Ayaklarınızın üstünde durabilecek kadar birikiminizi sinemadan mı kazandınız?

İsmet Erten: Hayır, Yurtdışında terzilik yapıyorum. Bu benim asıl mesleğim.  Yurtdışında çalışıyor üç beş kuruş biriktirip geliyorum.

Yakup Sancı: Terziliği burada neden yapmıyorsunuz?

İsmet Erten: Mecbur kalsam burada da yaparım. Yurtdışı imkanım var bende orada çalışıyorum. Burada terzilik yapmakla biraz zor geçiniriz sanırım. Kendimizi sinemaya adamış insanlarız. Burada terzilik yaptığımda halk biraz garipser sanırım.

Yakup Sancı: Sevda, bazen bir insan, bazen bir meslektir... Sevda, hayal etmek, düşlemektir. Sevda ummak, azmetmek, beklemektir. Tüm sinema sevdalılarına ve koca yüreklerde yaşayan nice sevdalara selam olsun.

Geçmişten geleceğe uzanan köprüde buluştuklarımızla söyleşilerimiz devam ediyor...

İsmet Erten'e Teşekkürler.

 

 

 


 

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)