Bu hafta Türk Sineması'nın belki de en fazla filmde rol almış sanatçılarından birini, sayın Süheyl Eğriboz'u konuk ediyoruz. 80 yaşını devirmiş değerli sanatçıya uzun ömürler diliyor ve Yakup Sancı'ya verdiği bu güzel söyleşi için teşekkür ediyoruz...
31 Temmuz 2012

"Ne bakıyorsunuz? Niye biliyor musunuz? İstediklerinizi yapacak yürek yok sizde. Benim gibi adamlara muhtaçsınız. Benim gibi adamlara muhtaçsınız, böylece parmakla gösterip... "İşte, kötü adam o" diyebiliyorsunuz. Peki ama... Bu size ne kazandırıyor? Siz iyi misiniz? İyi falan değilsiniz. Sadece saklanmayı, yalan söylemeyi... İyi biliyorsunuz. Benim öyle bir derdim yok. Ben hep doğruyu söylerim. Yalan söylerken bile. Kötü adama iyi geceler dileyin bakalım! Hadi. Size söyleyeyim, bir daha böyle kötü bir adamı zor görürsünüz. Hadi. Kötü adama yol açın. Savulun, kötü adam geliyor! İyisi mi çekilin önünden!" Scarface’den...

Yakup Sancı: Yeşilçam bekide dünyanın en cefakar oyuncularına sahiptir. Neredeyse hepsi doğal yetenek... Bu işin bir okulu da yoktu. Kimi tesadüfen kendini Yeşilçam da buldu, kimi tanıdığı aracılığıyla, kimi de çocukluktan sevdalandı beyazperdeye. Güldüren, hüzünlendiren, ağlatan oyuncular oldular yıllarca. Kızdığınız oyuncuya taş attık, sopayla vurduk, küfür ettik kimi zaman. Kimi zaman da sokakta gördüğümüzde sevgiyle boynuna sarılıp imza istedik.

Yeşilçam büyüsü yıllarca sürdü. Şablonları, klişeleri vardı Yeşilçam’ın. Yönetmenler aynı tarz filmler çeker, oyuncular aynı tarz rollerde oynardı genellikle. Kötü adamlıkla ün salan oyuncu bir yazgı gibi neredeyse her filmde kötü adamı oynardı. Avantür filmlerin vurdulu-kırdılı sahnelerinin önemli ve unutulmaz oyuncularından biri oldu.

Süheyl Eğriboz: 1927 doğumluyum. Ömer Seyfettin’in memleketi Gönenliyim. Severim memleketimi. 1953'de İstanbul’a geldik. Geldik ve kaldık. Babam sinemacıydı. Nejat film’in sahibi Necat Eğriboz. Beşiktaş da iki tane sinemamız vardı. Kasımpaşa yangınında filmler yandı. Sinemada oynatacak film kalmayınca babam türlü işlere daldı iflas etti. Bende mecburen artist oldum. Başka ne iş yaparım. Sinemaya girdik kurtaramadık kendimizi. Hala da içindeyim. Filmlerimi 500 e kadar saymıştım ondan sonrasını sayamadım. 1.500 olmuştur herhalde.

Yakup Sancı: Yıllarca kötü adamı oynadı adı kötü adama çıktı. Kimsenin işine gelmedi, kalbini aralayıp içindeki güzelliğe bakmak. Sinema birçok kişiye taktığı gibi ona da bir isim taktı. Hemen soruyoruz size neden sütçü dediler?

Süheyl Eğriboz: Ben yıllardır kötüyü oynadım. Sütçü serisini komedi olarak çektim. Sütçünün Rüyası, Haydi Bastır Sütçü, Sütçü Kıbrıs’ta, Sütçü ve Eşeği. İnsanlar benden kötülük bekliyor, ben iyilik yapıyorum. Onun için seyircinin aklında kalmış. Bu adam kötüyü oynar, başka oynamaz. Mecbur muyum hayat boyu kötü adamı oynamaya. Bu filmlerden sonra adım sütçü kaldı.

Yakup Sancı: Beraber çalıştığınız filmlerde siz olduğunuz için jön mü avantajlıydı yoksa o jön olduğu için siz mi daha avantajlıydınız?

Süheyl Eğriboz: Bizimle çalışmak jönlerin avantajıydı. Çünkü biz jön’e katkıda bulunuruz. Biz jönlerden bir şey beklemeyiz, jönler bizden beklerler. Mesela Cüneyt’i ele alalım, benim en çok çalıştığım jönlerden. Cüneyt ne yapar? Elini uzatır yumruk atmak için. Pencereden dışarı uçan biziz, attan düşen biziz. Ondan sonra "Helal oldun" diyorlar jön’e. "bir yumruk vurdu adamı pencereden dışarı çıkarttı." Sen, gel bir de pencereden dışarı çıkana sor bakalım.

Yakup Sancı: Yabancı filmlerde de çok çalıştınız. Sizi tercih etmelerinin nedeni neydi?

Süheyl Eğriboz: Ecnebilerle çok çalıştım. Tony Curtis, Charles Bronson ne kadar ecnebi firması geldiyse hepsiyle çalıştım. Görünüşüm ecnebiye benziyor bu nedenle herhalde.

Yakup Sancı: 1970’li yıllarla günümüz sineması arasında ne gibi farklar var?

Süheyl Eğriboz: Şimdi ki teknoloji ile biz film çekseydik bırakın Avrupa’yı dünya Çapında sinema olurdu. Biz yokluklarla film çektik. Şu surlardan (Topkapı surları) ben hiç atlamadıysam 50 defa atladım. Para yok, teknik yok, zaman yok. Patron gelirdi 10 kutu film verir, 15 bin lira da para verir, ‘’filmi bitirin’’ der giderdi. Nasıl biter bu film? İkinci bir çekim şansın yok. Bu zorluklarla sinema yaptık. Yeşilçam sinemasını izleyenler bazı filmlerde hatalar buluyor. Şurası olmamış, burası olmamış. İyi de kardeşim sen bu eleştiriyi yaparken o dönem ne şartlarda film çekildiğini biliyor musun? Şimdiki gibi dijital kameramız mı vardı? Hataları görmek için bir monitörümüz mü vardı? Yok. Hiçbir şeyimiz yok. İmkansızlıklar içinde çektik filmleri.

O zamanlar senaryo diye bir şey yoktu. Bazı işlerde iki senaryo olurdu. Bunların bir yönetmende biri dublajda… Şimdi bakıyorum her oyuncunun elinde bir senaryo var setlerde. Bizde böyle bir şey yoktu. Yönetmenin masasından senaryoyu alacak, ne çekiyormuşuz, ne konuşacakmışız diye bakamazdık.

’Süheyl senin karı öldü. Üzgünsün, matemlisin ona göre konuş’’

Semih Evin diye bir yönetmen arkadaşımız vardı. Öldü Allah rahmet eylesin. Sarı bir paketi olan harman sigarası içerdi. O paketin arkasına yazdığı yazıdan 3 tane film çıkarttık biz. Harman sonu, dönüşü olmayan yol, bir tane daha vardı şimdi hatırlayamadım. Bir pakete yazılan senaryodan 3 film çıkarttık. Çekimlere başladık. Semih abi biz ne konuşacağız? "Soygun yaptınız lan. Ona göre heyecanlı heyecanlı konuşun". Tamam abi. Şimdi ne konuşacağız abi? "Süheyl senin karı öldü. Üzgünsün, matemlisin ona göre konuş". Ağzını aç kapa. Diyaloglar sonradan yazılırdı. Bizde öyle yapardık. Karşımızdaki oyuncu arkadaşla, yav ne konuşacağız şimdi? der. Eee çoluk çocuk nasıllar?  Oradan buradan laf söylerdik ki ağzımız kıpırdasın.

Baktık acayip bir şey geldi. Yükseliyor, alçalıyor

Dolly’yi ilk defa hafif suvari alayında gördük. Amerikalılarla bir film çekiyoruz. Baktık acayip bir şey geldi. Yükseliyor, alçalıyor, 360 derece dönüyor bu nedir dedik? Dediler ki. Bunun adına dolly derler. İlk defa orda gördük.  Biz bu aletin yerine masa üstüne masa koyarak yapardık. Ağaçlara çıkartırdık kamerayı. Tattaravalli yapardık bir ucuna kamera bağlar diğer tarafa da biri oturur. Kamera aşağı, kamera yukarı... Bizim Dolly de böyleydi.

Yakup Sancı: Sokakta sizi de dövdüler. Nasıl oldu bu olay?

Süheyl Eğriboz: 1971, Hz. Ömer’in Adaleti filmini çektik. Ben Hz. Ömer karakterini namaz kılarken öldürüyorum. Üç dört kişi önümü kesti. "Ulan Hazreti Ömer’i öldürürsün ha. Bak nasıl adam öldürülüyor" diyerek üstüme çullandılar. Kafama da bir odunla vurmuşlar. Hiçbir şey hatırlamıyorum ki. Hastanede kendime geldim. 15-20 dikiş atıldı kafama. Bir hafta kadar hastanede yattım.

Yakup Sancı: Ciddi iş kazaları da yaşadınız. Anlatır mısınız nasıl oldu bu kazalar?

Süheyl Eğriboz: Cüneyt Arkın ile Düden şelalelerinde çalışıyoruz. Yumruğu yiyeceğim şelaleden aşağı düşeceğim. Yumruğu yedim fırladım dışarıya boşluğa gidiyorum. Aslında şelaleden düşeceğim ama senaryo gereği bu düşme. Gerçekten düşmeyeceğim. Yumruğu yiyince dengemi kaybettim gerçekten düştüm şelaleden aşağı. Neyse ki şelalenin aktığı yere düştüm. Bir kayanın üstüne de düşebilirdim suya düştüm.

Jönlerin çok dayağını yedim

Jönlerin çok dayağını yedim. Yumruğu Atardı hadi bakalım Süheyl camdan çık. Nasıl çıkacak Süheyl? Süheyl çıkar camdan. Oradan uç, buradan kaç. Vücudumun her yerinde bu filmden hatıra kaldı.

Kalbime iki yumruk vurdular canlandım

Aytekin Akkaya ile bir film çekiyoruz. Ona filmde bir kötülük etmişim. Sıkıştırdı beni "konuş" diyor. Konuş derken iki dalın arasına sokuyor kafamı. Onun adamlarından biri bir dalı çekiyor. Biri de diğer dalı çekiyor. "Konuş" diyor. Konuşuyorum konuşuyorum. Plan devam ediyor. Dalları bırakıyorlar. Ama benim boynum sıkıştı kaldı. Millet, "Süheyl abi ne güzel ölüyor" diyor...  Konuşmaları duyuyorum. Ağzımdan köpükler. Gözüm çıkmış dışarı. Yavuz Figenli. Kulakları çınlasın. "Ulan herif sahiden ölüyor yetişin" demiş. Çıkarttılar beni. Ben konuşulanları işitiyorum ama konuşamıyorum. Kalbim durmuş. Kalbime iki yumruk vurdular canlandım.

Hayatımı Kadir İnanır’a borçluyum

Kadir İnanır ile beraber Manavgat şelalelerinde çalışıyoruz. Benim suya düşmem gerekiyor yine. Düştüm ama bir türlü çıkamıyorum. Ne kadar uğraşsam da kendimi kurtarıp kıyıya varamıyorum. Nefesim bitti artık. Benim hayat filmim gözümün önünden geçiyor. Buraya kadar oğlum Süheyl dedim. Kendimden geçmek üzereyken saçlarımdan birisi çekti beni. Kadir İnanır. Hayatımı ona borçluyum.

Yakup Sancı: Sokakta size figüran denilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

Süheyl Eğriboz: Halkın bize figüran demesine alıştım artık. Hiç üzülmüyorum. Onun cehaletine veriyor, gülüp geçiyorum. Figüran kalabalık yapar. Hiçbir aksiyonu yoktur. Benim en küçük rolümün olduğu filmimde bile bir iki aksiyonum vardır. Benim gibi karakter oynayan bütün arkadaşların aksiyonları vardır. Seyirci figüran ile karakter oyuncuyu ayıramıyor.

Yakup Sancı: Sinema size kazandırdı mı?

Süheyl Eğriboz: Maddi manevi sinema bana borcunu ödedi. Ben çocuklarıma üniversite okuttum. Bir tanesi makine mühendisi…. Biri elektrik mühendisi... Bu zamanda iki çocuğuna üniversite okutan adamın alnını karışlarım. Ben bunları sinemadan yaptım. Biz sinemadan iyi para kazandık. O zaman 50 lira yevmiye alıyorduk ama günde üç dört filme gidiyorduk. 50 lira da 50 liraydı. Kıymeti vardı paranın. Ben iyi para kazandım sinemadan. Bir jön senede 2 film çeker benim zamanımda jönler 15 bin, 20 bin lira alıyordu. Ben 80 filmde oynuyor, bende o paraları alıyordum. Tek farkımız biz onlardan daha çok çalışıyorduk. Jön 3 gün çalışıyorsa ben 15 gün çalışıyordum. Bir de o zamanlar çok film çekilirdi. Boş günümüz yoktu.

Nankörlük yapamam sinemaya

Allah bereket versin. Evimi, yazlığımı, kışlığımı aldım. Emekliliğim de var. Ben bunların hepsini sinemadan yaptım. Nankörlük yapamam sinemaya.

Yakup Sancı: Devre arkadaşlarınızın pek çoğu hayatta değiller. Hayatta olanlarda "Süheyl ölmeyi düşünmüyor" diyorlar. Bir gün ölmeyi düşünüyor musunuz?

Süheyl Eğriboz: Yeşilçam’ın en yaşlılarından biri benim. Hatta en yaşlısıyım herhalde. 82 yaşındayım. Bir gün sokakta oturuyorum. Oyuncu arkadaşlar bana şaka yaptılar. Yani bizim devre arkadaşlar, dediler ki… "Süheyl ne zaman öleceksin? En yaşlı sensin, en önce senin ölmen lazım" Ben de söyle dedim. Bana bakın, hepinizi gömeceğim en son ben geleceğim. Buraya yazıyorum unutmayın. Ben böyle konuşunca gülerlerdi. Çok arkadaşımız rahmetli oldu. Birkaç kişi kaldık. Onları da gönderiyim diğer tarafa en son ben giderim. Acelemiz yok ya. Kaçıyor mu diğer taraf?

Yakup Sancı: Sinematürk dostlarına mesajınız var mı?

Süheyl Eğriboz: Sinema seyircisi beni tanır. Çok röportajım çıktı. Son röportajımı da sizinle yapıyorum. Beni tanıyan herkese selamlarımı gönderiyorum. Benimle röportaj yaptığınız için size çok teşekkür ederim. Ve muaffakiyetler dilerim.

Yakup Sancı: Kötü adam olarak bildiğiniz biri ile sohbet ettiniz mi? Yoksa bu kötü deyip hep uzak mı durdunuz? Kötü adamın aslında kötü olmadığını anladığınızda ne yapardınız? Bunca yıl sizi kötü bildim. Çok kötüyüm der, bir özür diler miydiniz? Kötülüğün içinizdeki düşünce olduğunu fark edip utanır mıydınız?  Hep iyi bildiklerimiz değil midir? Kötü bildiklerimizi kötü yapanlar! O zaman biz ne kadar iyiyiz.

Düşünelim…
Süheyl Eğriboz’a TEŞEKKÜRLER…

 

Kaynak
Yakup Sancı
 YORUMLAR  ({{commentsCount}})
{{countDown || 2000}} karakter kaldı
{{comment.username}}
{{moment(comment.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)
{{reply.username}}
{{moment(reply.date).fromNow()}}
Uyarı:  Yorumunuz, yönetici tarafından onaylandıktan sonra tüm ziyaretçilerimiz tarafından görüntülenebilecektir. (Bu mesajı sadece siz görüyorsunuz)